Türkiye'nin hukuk sistemi çok zedelendi. İçinde olup da mutlu olan dahi yok. Herkes eleştiriyor. Fakat dün elimize geçen karar bize "Ankara'da hakimler var!" dedirtti. Bu kararda taraf olduğumuz kuşun, çiçeğin, böceğin, derenin, dağın, ağacın çıkarı var. Dün Yeşiller Partimizin avukatı Ankara 8. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararını bana ilettiğinde aklımdan yukarıda alıntıladığım kelimeler geçti. Tabii bugünlerde aklımdan geçti demek aslında sosyal medyaya bu cümleyi kullanarak yorum yazayım demek ile eşdeğer hâle gelmiş durumda. 2 yıllık bir bekleme, 1,5 yıllık bir hukuk sürecinin sonunda karşımıza gelen kararda 2 yıldır ne anlattıysak okumak insana mutluluk, mutluluktan öte bir rahatlama veriyor. Belirsizlikler bazen o kadar uzun ve güçlü olabiliyor ki en yakınımızda bulunanlar arasında dahi (belki bazı anlar ben bile!) şüpheye düşenler, pes etmek isteyenler olmuştu. Bu karar bunların üstüne çekilen bir sünger oldu. Aslında karar enteresan bir açmaza işaret ediyor. Baktığımızda "Yürütmeyi Durdurma Kararı". Peki durdurulan ne? Bir şey yapılmama hali. İçişleri Bakanlığı bize alındı belgemizi vermiyor. Vermesi lazım. Mahkeme bu "vermeme" işini durduruyor. Ver diyor yani. Karardan kısa bir alıntı yapmak istiyorum: "Davacılar tarafından sunulan belgelerde herhangi bir eksiklik bulunduğu yolunda idarece somut bilgi ve belge sunulmadığı gibi, davacıların yasal şartları taşımadığı yolunda bir tespitin de bulunmadığı anlaşılmış olup, alındı belgesinin verilmemesi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmamıştır. Öte yandan hukuka aykırılığı açık olan dava konusunun işlemin uygulanmaya devam edilmesi hâlinde Anayasa'nın 68.maddesiyle güvence altına alınan siyasi parti kurma hakkının ihlal edilmesine sebebiyet vereceği ve bu durumun telafisi güç veya imkânsız zararlar oluşturacağı açıktır." İşte biz de iki yıldır tam da bu cümleleri kuruyorduk. Derdiğimiz İçişleri Bakanlığı'nı ya da herhangi bir çalışanını mahkemelerde mahkûm ettirmek değil. Hiç de olması aslında. 21 Eylül 2020'de biz "Alındı Belgemizi" almak ve gücümüz ölçüsünde siyaset yapmak istiyorduk. Anayasa'nın 68. maddesinin bize verdiği hakkı kullanmak istiyorduk. Hâlâ da derdimiz o. Yeşil düşünce insanların siyasi olarak örgütlenebilecekleri, seçme ve seçilme haklarını kullanabilecekleri bir kuruma sahip olsun. Sonrası zaten Yeşiller Partisi üyelerinin siyasi ve sosyal becerilerine kalıyor. Fakat politik bir blokaj ile bize yaşatılan bu durum karşısında çözümü hukukta aradık ve bulduk. Biz 2 yıl kaybettik. İnsanlar bize üye olmaktan çekindiler. Belki bizi "bir işi beceremediler" şeklinde kafalarında kodladılar. Büyüme hızımız düşük kaldı. Fakat Türkiye de kaybetti. Orman yangınları, müsilaj, maden ya da enerji üretimi için tarumar edilen ormanlar, tarlalar... Demokrasiden uzaklaşma, toplumsal cinsiyet alanında yaşanan korkunç gerileme, ekonomik çöküş, sadece akranları gibi yaşamak isteyen gençlerin de geleceklerinin çalınması ve geçmiş kuşakların yanına gönderilmeleri... Daha birçok alan sayılabilir. Hepsi de Yeşiller Partisi'nin sözünün olduğu konulardı. Hem de çağdaş anlamda geçerli sözlerinin olduğu konulardı. Biz yine sözümüzü söyledik ama kimi zaman "Kendilerine Yeşiller Partisi diyen bir grup!" olmaktan öteye geçemedik kamuoyunun bir bölümünün gözünde. Tabii ki madalyonun öteki yüzü de var. Her zaman bizimle olan siyasi partiler, gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, STK çalışanları da oldu. İki sesimiz varsa sayelerinde bazen beş oldu! Ben en tepedeki alıntıma döneyim. ‘Prusya Kralı II. Frederick 1750 yılında Postdam’dan geçerken, bir yeri çok beğenir ve adamlarına orada kendisine bir saray yapmaları emrini verir. Kralın adamları gösterilen yere gidince, saray yapılacak yerde bir değirmen olduğunu görürler. Değimenciyle kral arasında geçen konuşmada Kral, Unutma ki ben Kralım, inat etme” istesem değirmenini para vermeden de alabilirim deyince, Değirmenci buna karşılık o unutulmaz cevabı verir: “Asıl sen unutma! Berlin’de hakimler var. Alamazsınız. Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar Kral bile olsa adaletten üstün değildir.” (Burada ülkemizden biraz ayrılıyoruz!) Bu ‘haddini bilmez’ söze karşı tüm gözler krala çevrilir, çok hiddetleneceği düşünülür. Fakat o, bu sözden hoşnut olur. Zira mahkemeleri ıslah etmek için öteden beri çok çalışmaktadır ve çabalarının meyvelerini verdiğini görmek onu mutlu eder. Krala karşı bile olsa, mahkemelerin adaletine güvenilmektedir. Bunun üzerine kral tarihe geçen şu sözünü söyler: “Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile, olsa adaletten üstün değildir. Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz.” Türkiye'nin hukuk sistemi çok zedelendi. İçinde olup da mutlu olan dahi yok. Herkes eleştiriyor. Fakat dün elimize geçen karar bize "Ankara'da hakimler var!" dedirtti. Bu kararda taraf olduğumuz kuşun, çiçeğin, böceğin, derenin, dağın, ağacın çıkarı var.