Muharrem İnce’den kritik açıklamalar: Türkiye’yi yönetmek istiyorum
Altan Öymen: 24 Haziran gecesinde yaşananlar tecrübe eksikliği
CHP eski Genel Başkanı Altan Öymen, 24 Haziran gecesi CHP'de yaşananları değerlendirerek; "Bence orada bir karışıklık oldu. Tecrübe eksikliği… İki türlü ve iki ittifaklı seçimin ilk denemesiydi bu. Böyle bir insicamsızlık yaşandı." dedi.
Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Öymen'in açıklamaları şöyle:
Altan Bey CHP’nin ağır ağabeyleri olarak seçim sonrasında bir dizi ziyaret yaptınız. Buna neden gerek duydunuz?
Seçimden önce de Murat Bey ile beraber Kemal Bey ile görüşmüştük. Fikir alışverişi yapmıştık. Seçim sonrası tekrar gittik, tabii bu sefer konular daha fazlaydı, konuştuk.
Bir arabulucu gibi hareket ettiğiniz yorumu yapıldı. Kılıçdaroğlu ve İnce arasında bir sorun vardı da bunu çözmeye mi gittiniz? Nitekim sizden sonra ortalık yatıştı.
Amacımız, gene bir görüş alışverişiydi. Seçimden sonra, iktidarı destekleyen gazetelerin manşetlerinde birdenbire CHP konuşulmaya başlandı. “Kılıçdaroğlu gitsin, İnce gelsin” türünden başlıklar atıldı. Bence durumun özeti şuydu: CHP içinde böyle bir kavga çıkması isteniyordu. Böylece, parti yerel seçim arefesinde o kavgayla uğraşacaktı. Böyle bir şeyi ne ben ne Murat Bey ne de CHP içindeki herhangi bir sorumlu arkadaşımız ister. Fikirlerimizi söyledik. Önce Murat Karayalçın’ın bürosunda Muharrem İnce ile görüştük. Ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ettik.
Genel havada küskünlük gördünüz mü?
Aslında meseleye şöyle bakmak lazım: Hatırlarsanız Muharrem İnce adaylığı açıklandığında rozetini çıkarmıştı. Bağımsız bir başkan adayı olarak çalışacağını söylemişti. CHP elbette adayını destekliyordu. Ancak çalışma düzeni, bu bağımsızlık ilkesine göre kurulmuştu. Temelinde ‘cumhurbaşkanı tarafsız olmalı’ tezi vardı. O gece de İnce’nin ekibi ve parti ayrı ayrı çalışıyordu. Henüz bir araya gelmemişlerdi. “Kılıçdaroğlu gitsin, İnce gelsin” dışarıdan gelen bir baskıydı.
CHP’nin eski başkanlarındansınız... Bugün partinin başında olsaydınız ve sonuç bu çıksaydı istifa eder miydiniz?
Bugünün şartlarına bakarak düşünmek lâzım. Genel başkanlık kolay iş değildir. Kimsenin orada “Aman ne rahat” diye oturduğunu sanmıyorum. Neredeyse bütün genel başkanları tanıdım. Çok zor bir iştir. Ancak birine “İstifa etsin” demeden ya da onu mağlup ilan etmeden önce, bunu Türkiye’nin o sıradaki şartlarını göz önünde bulundurarak değerlendirmelisiniz. Demokrasinin kuralları vardır. Hâkim teminatı, kuvvetler ayrılığı, basın özgürlüğü, toplantı özgürlüğü bunun içindedir. Mesleğim gereği görmediğim memleket kalmadı. Bir kısmında da seçim takip ettim. Seçim dönemlerinde liderler televizyonlarda bir araya gelir. Bizde iktidar buna bile yanaşmıyor. Ayrı ayrı seçim propagandasında ise eşitlik ilkesi tamamen ortadan kalkmış. Oysa Türkiye’de daha demokratik dönemin ilk seçim kanunu düzenlenirken o ilkeye büyük önem verilmişti. Seçimin hâkimlerin teminatı altında olması esastı. Daha sonraları, 1961 Anayasası ve seçim kanunlarıyla o ilkeler pekiştirildi. Şimdiki durum ise meydanda: Ne hakim teminatı kaldı, ne propaganda eşitliği. Seçim ise manipülasyona müsait hale getirildi. Bence asıl konuşulması gereken bu.
Seçmen Kılıçdaroğlu’nu naif buluyor. Siz nasıl buluyorsunuz?
Ben naif bulmuyorum. Tam tersine, hele özellikle bazı konularda, çok gerçekçi buluyorum. Her liderin iyi yaptığı veya yapamadığı şeyler vardır. Ama somut konuşmak gerekirse İYİ Parti konusunda yaptığı şey, yani 15 CHP’liyi İyi Partiye “ödünç vermesi” bir strateji ustalığıdır ve hızı takdire şayandır. İyi Parti’nin iktidar koalisyonun istediğine uygun olarak, seçime sokulmadığını düşünün. Oyların yüzde 10’undan fazlasının en azından bir bölümü, ya AKP-MHP ittifakına gidebilirdi ya da sandık dışı kalabilirdi. İki halde de CHP’nin aleyhine bir durum çıkabilirdi.
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı arayışında pek çok isim gündeme geldi. Biri de Abdullah Gül’dü... Eski AK Partili Abdüllatif Şener aday yapıldı… Seçmenlerince ‘sağdan oy devşirme’ hareketi olarak epey eleştirildi. Sizin görüşünüz nedir?
Partiler değişiyor ve gelişiyor. Buna uygun vaziyet almaları normal. Almanya’da epey bulunduğum için, oradan örnek vereyim. Almanya’daki Sosyal Demokrat Parti aslında Marksist bir partiydi. 1959’da bir değişim geçirdi. “Ben sosyal demokrat partiyim ama aynı zamanda bir halk partisiyim. Halkın daha geniş kesimiyle bütünleşmeliyim” diye düşündü. Bunu politikasına da yansıttı. Partinin liderlerinden Willy Brandt, Sosyal Demokrat Parti’nin başına geçtikten sonra Sosyalist Enternasyonel’in İstanbul’daki Kongresine gelmişti. O toplantıda senin sorduğun soruyu sordular. “Neden liberal tarafa yaklaştınız” dediler.
Ne cevap verdi?
Dedi ki; “Bundan korkmamak, gocunmamak gerekir. Çünkü zaman içinde, dünyanın her tarafındaki tüm partiler tecrübe geçiriyorlar. Biz Sosyal Demokratlar olarak muhafazakârlara İşçi hakları başta olmak üzere birçok şeyi öğretmiş olduk. Onlardan da piyasa ekonomisinin gerçeklerini öğrendik. İki taraf da, daha rasyonel, insanların yararına olacak şekilde, hedefe yürüyor. Bizde prensiplerimize aykırı bir taraf yok, emeğin en yüce değer olduğu gene en temel ilkemiz. Önemli olan işçilerle birlikte tüm insanların refahı, mutluluğu”. Bu anlamda, siyasi yelpazenin başka bölümleriyle de işbirliği yapmak, gerektiğinde kadrolarını da takviye etmek mümkün görülüyor, batının sosyalist sosyal demokrat partilerinde de.
CHP’nin oyu tek başına iktidar olmaya yetmiyor mu?
Gün gelir, yeter. Bazen tek başına iktidarı getirir, bazen başka partilerle koalisyon halinde... 1960’lardaki İnönü hükümetlerindeki, 1970’lerdeki Ecevit hükümetlerinde olduğu gibi veya 1990’lardaki Demirel-İnönü hükümetlerindeki gibi. Ama bir partinin başarılı olması için illa tek başına iktidar olmalı ve bu hep devam etmeli diyorsanız, demokratik ülkelerde öyle örnekler çok az. Kaldı ki, muhalefet partileri var, yerel politikalarda öyle yerlerin başkanlıklarını kazanıyorlar ki, ülke politikasındaki üstünlükleri merkezi hükümetinkinden fazla oluyor.
Son tahlilde CHP ne yapmalı?
Kısa vade için söyleyelim; yerel seçimlerde de bugünkü ittifakını sürdürmeli. Hatta yapabilirse daha da geliştirmeli.
SİYASİ PARTİLERDE GÖREV YERLERİ ÇOKTUR
Muharrem İnce’nin seçim kampanyasındaki performansını nasıl buldunuz?
Benim beklediğimden daha da kuvvetliydi. Bu dönemin koşullarına en uygun adaydı. Cumhuriyet Halk Partisi içinde cumhurbaşkanı adayı olabilecek kimseler çoktur. CHP, kadro açısından da zengin bir partidir. Ama Muharrem İnce; karşısındakilere gereken cevapları gerektiği gibi veren çok güçlü konuşmaları ve tavırlarıyla büyük kitleleri etkileyen bir seçim kampanyası yürüttü ve çok başarılı mitingler yaptı.
Geçen haftaki açıklamalardan anladık ki, yerel seçime kadar kurultay yok. Sonrasında Muharrem İnce CHP’nin genel başkanı olur mu?
Yerel seçimlerden önce bir olağanüstü kurultay olacağını sanmıyorum. Yerel seçim için kısa bir süre kaldı. Muharrem İnce’nin bundan sonraki tercihini bilmiyorum. O konuyu konuşmadık. Bu seçimde bütün vasıflarını gösterdi, başarılı oldu. İsterse yeniden cumhurbaşkanlığına aday olur, ister başka görevler üstlenmek ister. Siyasi partilerde görev yerleri çoktur. Bazısı daha yüksekte bazısı ortalarda görünür. Ama hepsi aynı derecede onurlu mevkilerdir. Hepsinin varlığının nedeni, insanları daha mutlu kılacak koşulların oluşmasına katkıda bulunmaktır.
Muharrem İnce, 81 ile gideceğini söyledi. Hangi sıfatla gidecek?
Cumhurbaşkanı adayı olarak. Eskiden CHP’de böyle bir gelenek vardı. 1950’de,14 Mayıs’a kadar iktidarda bulunan CHP seçimi kaybetti. Yeni Meclis’te muhalefetteydi, 60 kadar milletvekili ile temsil ediliyordu. Genel seçimlerden bir süre sonra yedi ilde açık kalan milletvekillikleri için ara seçim yapıldı. CHP, buralara eski milletvekilleri ve bakanlardan aday gösterdi. Kasım Gülek, Bilecik’ten aday gösterildiğinde, CHP Genel Sekreteri’ydi. Seçimi kaybetti. Fakat hemen ertesi gün, Bilecik’te ne kadar köy, kasaba varsa dolaştı. Kendine oy veren, vermeyen herkese teşekkür etti. Hatta “Ya niye teşekkür ediyorsun, seni seçmediler” diyenler oldu. O da, “Olsun, gittiler oy verdiler, demokrasinin geleneği budur” dedi. O gelenek Gülek’in ziyaretiyle bizde de başladı. O sıralardaki siyasi liderler Gülek’in o geleneğini uygulamaya başladılar.
Bu gidişler, alternatif bir hareket olarak algılandı…
Tabii, İnce’nin aklından ne geçtiğini bilmiyorum. İleride her yere adaylığını koyabilir. Cumhurbaşkanlığı adaylığı bir rütbedir ve aslında az oyla kaybetmiştir. Nereye aday olursa olsun veya olmasın, rütbe onun üzerinde kalır.
“Partide görev yerleri çoktur. Hizmet edilecek çok yer var” dediniz ya, bu rütbeden sonra kolay olmasa gerek!
Yine bizim geleneklerimizden cevap vereceğim. 1950’de kaybeden CHP iktidarının Başbakanı Şemsettin Günaltay’dı. Seçimi kaybettikten sonra İstanbul İl Başkanlığı yaptı. Bir başka örnek de bizim Ankara’da Bahçelievler’deki mahallemizdendir. Şükrü Sökmen Süer, CHP’nin İçişleri Bakanı’ydı, CHP’nin 1950’de iktidarı kaybetmesinden sonra bizim Ankara’da Bahçelievler’deki mahallenin muhtarı oldu. Bizim mahalledeki herkes, ben dahil muhtarlıkta bir işimiz olunca onun evine giderdik. O zaman öyle muhtarlık daireleri falan yok. Evinin bir odasını muhtarlık işlerine ayırmıştı. Gelenlere çay da ısmarlardı. Parantez içinde bir şey söyleyeyim. Bu yazdığımın bugünkü durumla ilgisi yok. Sorularınıza cevap verirken yaşadığım dönemlerden aklıma gelenleri söylüyorum. Parantez içindeki bu notu da şunun için düşüyorum. Şu sırada, medyada öyle yorumlar var ki, biri çıkıp “İnce’ye muhtarlık önerdiler” diye bir yorum yapabilir. Yapmasın. Amacım her görev yerinin değerli olduğunu belirtmekten ibaret.
O GECE OLAN TECRÜBE EKSİKLİĞİ!
İnce’nin seçmeni 4 Haziran gecesi onu karşısında göremeyince düş kırıklığına uğradı. İnce, siyaseten yanlış mı davrandı?
Bence orada bir karışıklık oldu. Tecrübe eksikliği… İki türlü ve iki ittifaklı seçimin ilk denemesiydi bu. Böyle bir insicamsızlık yaşandı. Aday, parti rozetini çıkardığını açıklamış, geçici bir süre için de olsa, “bağımsız bir aday” olarak davranması esas… Parti merkezi de o duruma göre davranıyor. Seçim gecesi konuşmalarını kimin ne zaman yapacağı konusu belirginleşmemiş... Kısacası, “ilk deneme” ile ilgili eksikler bunlar. Zaten, başka demokratik ülkelerin de hiçbirinde ne “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adını taşıyan ve bu kadar karmaşık olan bir sistem var, ne de “yüzde 10” yüksekliğinde – seçmenleri denklemler çözmeye zorlayan- bir acayip baraj var… Kısacası: koşullarına ve sorunlarına alışılması hayli zaman gerektiren bir durum vardı ortada.
Yorumlar
Popüler Haberler
İstanbul'da üç eğlence merkezi kalıcı olarak kapandı
Milli Piyango sonuçları açıklandı
'Sarallar' operasyonu: Nadir Metal'in CEO'su Burak Yakın ile 'ünlülerin kebapçısı' Fikret Aydoğdu tutuklandı
TELE1, sunucusunun 'Ferdi Tayfur çıkışı' için özür diledi
Ferdi Tayfur hayatını kaybetti
Kabine kulisi: 'Yeri sağlam' görülen ve 'gidici' gözüyle bakılan isimler