Kent, göç ve etnisite sosyolojisi üzerine çalışan Prof. Dr. Şükrü Aslan, GADEV Alevi Akademisi’nin akademik koordinatörlüğünü yürüten isim. Kendisiyle bu akademinin oluşum sürecini ve programa hakim olan sosyal bilimler perspektifini konuştuk. Akademi sosyal bilimler perspektifinden bakıyor Aleviliğe. Bu sosyal bilimler vurgusunu biraz açar mısınız? Sizin de bildiğiniz gibi Alevilik ve Aleviler uzun zamandır daha çok politik ve/veya teolojik tartışmaların konusudur. Hatta buna tartışmadan çok polemik demek daha uygun. Dolayısıyla bu süreç Aleviler için büyük ölçüde dışlayıcı veya kapatıcı etkilerle gelişti. Bu polemik Alevileri hem hedef olarak tarif etti hem de daha fazla içine doğru kapattı. Zira sosyal bilimlerin perspektifi ve birikiminden bir tür azade politik veya teolojik tartışmalar bu yönelime gayet açık bir potansiyel taşıyor. Sosyal bilimler vurgusunu öncelikle bu nedenle önemsiyorum. İkinci neden, daha çok Aleviliğin akademik doğası ile ilgilidir. Ben Alevi geleneği ile akademik gelenek arasında paralellikler olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz, Alevi kurumlarda ve bireylerde eğitime çok büyük önem veriliyor. Alevi kanaat önderleri az konuşan, çok dinleyen, genellikle anlamaya çalışan kişilerdir. Peşin hükümlü, yargılayan, dışlayan bir Alevi kanaat önderi, ortalama beklentiye de uygun değildir. Bu aynı zamanda tipik bir akademik tutumdur. Diğer yandan kentlerde neredeyse tüm Alevi kurumların birer konferans salonu bulunuyor. Her birinde değişik akademik etkinliklere tanıklık etmek mümkün. Bunun dışında Alevilerin şiddet kullanarak vurmaya çalıştığı bir düşmanı yoktur. Bundan kaçınan bir felsefi düşünüşe sahiptir. Kısaca Alevilik ve akademi arasındaki bu ilişkilenme hali de sosyal bilim perspektifini önemli hale getiriyor. Ancak Sosyal Bilimlerden kastım eleştirel sosyal bilim geleneğidir ki bunun da altını özellikle çizmem gerekir. Kendisini de eleştiren bu gelenek Aleviliği anlamak için aslında muazzam bir imkân sunuyor. FARKLI DİSİPLİNLER İÇİNDEN KONUŞALIM İSTEDİK Nasıl bir program hazırladınız, ders başlıkları neye göre belirlendi? Programı hazırlarken sunum ya da ders başlıklardan çok sosyal bilim disiplinlerinden yola çıktık. Olabildiği kadar farklı disiplinlerin içinden Aleviliği konuşalım istedik. Bu nedenle Antropoloji, Tarih, Sosyoloji, Edebiyat, Siyaset Bilimi, İktisat, Müzikoloji/Etnomüzikoloji, İletişim, Hukuk, Psikoloji gibi değişik sosyal bilim alanlarından Aleviliği ve Alevileri anlatmayı/tartışmayı öngördük. Böylece farklı sosyal bilim disiplinlerinin aynı alana nasıl baktıkları, karşılaşma ve kesişme biçimlerini de görme imkânı olacağını düşündük. Bu yöntem ve yol hem Aleviler/Alevilik üzerine yürütülen polemiklerin dışından bir tartışma imkânı sağlayacak hem de disiplinlerin bu alandaki karşılaşma biçimlerini bize gösterecekti. Daha çok böyle bir yaklaşımla hareket ettik. Dikkat ederseniz eğitim programımızda yer alan akademisyenlerin her biri bu sosyal bilimlerin birinde doktora yapmış kişilerden oluşuyor. Nasıl bir hazırlık yaptınız, eğitim kadrosunu nasıl oluşturdunuz? Bu ilk yaklaşımdan sonra söz konusu disiplinlerle ilgili çalışan akademisyenleri tespit ettik. Bu da çoğunlukla bir ön araştırma ile oldu. Programımıza katkıda bulunan akademisyenlerin çok önemli katkıları oldu bu konuda. Çok sayıda isim karşımıza çıktı. Benim de yakından tanıdığım arkadaşların dışında yeni isimlerle tanıştık. İlk grupta düşündüğümüz akademisyenleri program hakkında bilgilendirdik ve davet ettik. Hepsi de büyük memnuniyetle kabul etti.
Sosyal Bilimlerden kastım eleştirel sosyal bilim geleneğidir ki bunun da altını özellikle çizmem gerekir. Kendisini de eleştiren bu gelenek Aleviliği anlamak için aslında muazzam bir imkân sunuyor.
Şüphesiz aynı alanda çalışan çok değerli başka akademisyenler vardı. Fakat programın sınırları en azından bu ilk grup için bir karar vermemizi gerektiriyordu. Akademik kadro böyle oluştu. Bu ilk akademik kadroda yer almamış olan pek çok akademisyeni sonraki programlarımıza davet etmeyi, katkılarını almayı öngördük. Bunu yapacağız. Bu vesileyle program kamuoyu ile paylaşıldıktan sonra, orada adını göremeyen ve beni arayarak ya da yazarak başarı dileğini bildiren ve sonraki programlara katkıda bulunmak istediğini söyleyen dostlarımıza içtenlikle çok teşekkür ederim. HER KESİMDEN KATILIMCI VARDI Akademiye ilgi nasıldı? Beklediğiniz gibi oldu mu katılım? Doğrusu beklediğimiz gibi oldu. Yüz yüze ve çevrimiçi olmak üzere iki katılımcı grup öngördük. Bu şekilde başladı ve hemen hemen bozulmadan tamamlandı. Programın katılımcıları içinde Alevi kurumsallaşması veya geleneğinin içinden gelen bazı büyüklerimizin de olması çok özel bir önem taşıyordu benim için. Onların tecrübeleri de katkıları da çok değerliydi. Özellikle bunu söylemek isterim. Ayrıca katılımcılarımız arasında lisans ve lisansüstü seviyede halen öğrenci arkadaşlarımızın olması, kurum üye ve yöneticilerinin olması, politik yönetim ve mücadeleler içinden gelen dostlarımızın olması da çok değerliydi. Bütün bu gruplardan olmayan katılımcılarımız da vardı. Yani karma bir katılımcı profili oluştu. Bu yönüyle bile çok farklı, değerli bir deneyim olduğunu söylemek isterim.  Bu akademinin devamı gelecek mi? Evet tabii. Akademi ki kısa adı GADEV olarak geçiyor, pek çok başka çalışma öngörüyor. Bunu akademi kurucusu arkadaşlar detaylı olarak anlattılar. Mesela önümüzdeki birkaç hafta içinde Alevilikte Yol, Erkan, Ocaklar başlıklı bir yeni program başlatacaklar. Buna ilişkin bir çalışma yapılıyor. Akademinin iyi ve çalışkan, yaratıcı bir ekibi var. Veli Büyükşahin, Ali Şanlı, Hatice Yardım, İsmail Yıldırım, Muhammed Karabulut ve daha pek çok kıymetli arkadaşımız var. Tabii onların başında mütevazı kişiliği ile Celal Fırat dedenin çok büyük etkisi olduğunu özellikle söylemek isterim. Ben akademinin çalışmaları içinde sadece Sosyal Bilimlerde Aleviler/Alevilik programının koordinatörlüğünü üstlendim. Bu programın ikincisini güz döneminde yapmayı planlıyoruz. Muhtemelen Ekim ayında başlayacak şekilde. ELEŞTİREL SOSYAL BİLİM GELENEĞİ GÖZÜNDEN ALEVİLER VE ALEVİLİK Uzun zamandır artık bir “kent Aleviliği” söz konusu, geleneklerden uzaklaşmış, geleneksel ilişkilerin çözüldüğü yepyeni bir olgu bu. Özellikle de metropollerde ayakta kalmaya çabalayan bir kimlik var önümüzde. Bu insanlar inancı, kültürel mirası çocuklarına aktarabiliyor mu? Ne dersiniz? Bu yılın Ekim ayında yapmayı planladığımız ikinci programın temalarından birisi tam da bu olacak. Ya da böyle öngörüyoruz. Bu alanın da bilimsel bir şekilde tartışılması gerekiyor. Böyle olduğunda olan/olabilen ve olamayan şeyleri, arka planlarını, bunları mümkün kılan ya da zorlaştıran dinamikleri vb. anlama imkânı bulacağız. Bu konularda sosyal bilimcilerin katkıları çok değerlidir ve sanırım bu gerçek giderek daha fazla anlaşılacaktır. Dolayısıyla bizim daha çok işimiz var sanırım.