Ergin Ataman bu seriyi kazanmanın anahtarını taraftarın üstüne oynamakta bulmuştu. 2-2 ile final maçına çıkacak, taraftarı her zamanki gibi delirtecek, o esnada da “Bolca Larkin-Micic, biraz da Pleiss” maçı ve kupayı alacak. EuroLeague tarihinin bence en tuhaf kararlarından biri bu sezon ortasında verildi, Rus takımları şampiyonadan atıldı. Buraya kadar normal kabul edilebilir ama saçmalık esasen bundan sonra başladı ve oynanmış maçlar oynanmamış sayıldı. Yani, siz sezon içinde bir takımı yendiniz, her şey bitti, dosya kapandı. Bu saçma sapan karar yüzünden onca emeğiniz berhava oldu. Kalan maçları yok saymak ayrı ama oynanmışı oynanmamış saymak hakikaten anlaşılmaz. Bu kararın makul bir izahı da yok. Peki, bu kararın lehine oy kullananlardan biri kimdi? Ergin Ataman. Çünkü bizim şark kurnazı, ahlakı, müktesep hak ilkesini falan elinin tersiyle itti, bir de sürekli Rus takımlarına yenildiği için kendisine en avantajlı gelen kararda diretti. Fenerbahçe de Rus takımlarına karşı ciddi bir üstünlük sağlamıştı, Ataman bu kararla nefret ettiği, kameralar önünde defalarca küfürler savurduğu kulübün taraftarlarından da intikamını almış olacaktı. Başardı da. Derken, Ergin Ataman’ın Anadolu Efes’i ile Fenerbahçe finalde karşı karşıya geldiler. Fenerbahçe şampiyon oldu olmasına ama önce şunu söylemeliyim: Final serisinin üçte değil dörtte bitmesi gerektiğini düşünüyorum, saha avantajı sebebiyle 2-0’ı yakalayan takımı eleyebilmek seri üçte biterse çok zor. Yalnız seriye damgasını vuran gene Ergin Ataman’dı. Sadece provoke etmek için basın açıklamaları yaptı, “şimdi onlar korksunlar” dedi, “kupayı orada kaldıracağım” dedi. Eskiden Fenerbahçe taraftarlarının annelerinin mesleğine dair seviyesiz iddialarını avaz avaz haykırırdı ya da Mahmut Uslu ile yaşadıklarını basın toplantılarında dillendirirdi, şimdilerde bunları bırakması sevindirici. Basketbolun bir takım sporu olduğunu unutup Larkin ve Micic gibi iki süper-süperstar ile kupalar kazanmaya başlayınca Türkiye Ligi’ni de domine edeceğinden emindi. Evdeki hesap çarşıya uymadı, hemen başladı “çok yorgunuz” diye. Sonra, nereden çıktıysa bir “Türkiye’nin gururu” olduklarını ilan etmeye başladı, yok Türkiye şöyle gurur duyuyormuş da böyle duyuyormuş…
Fenerbahçe, Anadolu Efes’in salonunda kupasını kaldırırken, sosyal medyada Ataman için hazırlanan klipler kaldı yadigâr…
“Bolca Larkin-Micic, biraz da Pleiss” taktiğiyle şampiyon oldu diye niye gurur duyacağımızı anlamadık, üstelik “amaç, araçları mubah kıldı” ve o akla ziyan kararın verilmesine yol açarak Fenerbahçe’nin önünün tıkadı. Mesele, bir kulübün önünün tıkanması değil tabii, ilkesel. Oynanmış bitmiş, neden yok sayılsın? Taraftar “mola alsana” diye bağırır, anons ister, sanki eskiden takımlarında sürekli dopingli oyuncular çıkmıyormuş gibi “doping yapsana” tezahüratı gelince hakem masasının yanına koşar, anons ister… Şu doping meselesini etraflıca bir anlatsa da biz de öğrensek. Hele ikinci maçta sahadan silindikten sonra kendi sahasındaki ilk maçta reaksiyon verecekti, verdi de tabii takımca değil. “Bolca Larkin-Micic, biraz da Pleiss”. Neredeyse hiç çıkmadan oynayan iki oyuncu toplam 70 sayı attı. Ataman bu seriyi kazanmanın anahtarını taraftarın üstüne oynamakta bulmuştu. Daha üçüncü maçta taraftarlarına bazı el işaretleri yaparak mesaj vermeye başladı. 2-2 ile final maçına çıkacak, taraftarı her zamanki gibi delirtecek, o esnada da “Bolca Larkin-Micic, biraz da Pleiss” maçı ve kupayı alacak. Sasha Djordjevic farkla önde olduğu maçta fair-play’i bir kenara bırakıp o son molayı alınca, Ataman da takımına savunma yaptırmayarak protesto etti. Amma yer yandı. Gidip bir basket daha attı Fener. Başka biri olsaydı karşısında Djordjevic o molayı almazdı diye düşünüyorum. Fenerbahçe, Anadolu Efes’in salonunda kupasını kaldırırken, sosyal medyada Ataman için hazırlanan klipler kaldı yadigâr… Ben de bir türkü mırıldandım. Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi, sen bu işin sonunu düşünmedin mi…