Akşener: Tüm partileri sorunların çözümünde ortak çalışmaya davet ediyorum
İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, ülkedeki ekonomik gelişmeler nedeniyle Türk lirasının yüzde 32 oranında değer kaybettiğini belirterek, "Tüm siyasi partileri, ülkenin sorunlarının çözümünde ortak çalışmaya davet ediyorum" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ülkedeki ekonomik gelişmeler nedeniyle Türk lirasının yüzde 32 oranında değer kaybettiğini belirterek, "Tüm siyasi partileri, ülkenin sorunlarının çözümünde ortak çalışmaya davet ediyorum. Bunun ilk adımı olarak da iktidarın tarifiyle, milli egemenliğimizi hedef alan bu ekonomik savaşa karşı, ben de milli egemenliğimizin kalesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, 'Milli Ekonomi' gündemiyle toplantıya davet ediyorum" dedi.
Akşener, ülkede yaşanan ekonomik gelişmeleri değerlendirmek üzere partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.
Türk Lirasının sadece Ağustos ayında yüzde 32 oranında değer kaybettiğini belirten Akşener, ay başında 325 dolara denk gelen asgari ücretin 14 gün sonra 246 dolara indiğini söyledi.
Sorunun kaynağının 'Cumhur İttifakı' olduğunu öne süren Akşener, şunları söyledi:
"Değerli basın mensupları,
Ülkemizde yaşanan ekonomik gelişmeleri değerlendirmek ve aziz milletimizi bilgilendirmek amacıyla dün planladığımız toplantıyı bugüne aldık. Hükümetin ve ilgili kurumların attığı adımların sonuçlarını da görüp, daha sağlıklı değerlendirme yapabilmeyi hedefledik. Üzülerek ifade ediyoruz ki, aldığım son bilgiye göre, şu anda değişmiş BİLE olabilir; 1 dolar 6.51 lira, 1 Euro 7.40 lira seviyelerinde. Sadece ağustos ayının başından bugüne TL yüzde 32 oranında değer kaybetti. 1603 tl olan asgari ücretle çalışan bir emekçimiz açısından aybaşı itibariyle 325 dolar olan ücreti 14 gün sonra 246 dolara inmiştir.
AKP hükümetlerinin, son 16 yılda, ülkemizin gerçekleri ve potansiyeline uygun ekonomi politikaları yerine, günü kurtarmayı hedefleyen ve sorunları da 'dış güçlere' havale eden anlayışıyla, ne yazık ki bu günlere geldik. Ben bugün sizlerin huzurunda 'Binmişiz bir alamete, gidiyoruz felakete' diyecek kadar sorumsuz bir davranış içinde olmayacağım. 'Rehberi karga olanın da' demeyeceğim.
Sorunların kaynağı ve sorumlusu 'Cumhur İttifakı' olmakla birlikte, bu durumun vebalini ülkemizin ve vatandaşlarımızın çekmemesi için;
'İktidarda olsaydık devralacağımız enkazı toparlamak için neler yapardık' sorusuna ışık tutacak şekilde bir dizi önlem önerisinde bulunacağım. Malumunuz üzere; Ekonomimizin kırılganlığı, Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkilerimizde yaşanan gerilimle daha da arttı.
Her ne kadar Erdoğan yönetimi ekonomik krizi 'Amerikalı papaz' meselesinin arkasına saklamaya çalışsa da eğer Türk ekonomisi doğru yönetilseydi, yanlış politikalar ile dış borç batağına sürüklenmese idi, cari açık bu seviyelere gelmese idi, bir değil 50 papazın tutuklu olması bile böyle bir krize neden olmazdı.
Trump, Erdoğan yönetiminin neden olduğu ekonomik zafiyetimizi kullanarak esasen varolan bir krizi ağırlaştırmıştır. Bu süreçte, diplomatik hataların, sadece siyasi değil, ekonomik maliyetlere de yol açtığını, yaşayarak gördük. Bu nedenle iktidarı bir kez daha dış politika kararlarında sağduyu ve ciddiyete davet ediyor ve diyoruz ki; akılcı olun.. Sorunlarımızın çözümü, göstereceğiniz basiret ve dirayete bağlıdır. Ekonomi yönetiminde inkar ve kibire, dış politikada öfke ve heyezana yer yoktur.
Tek adam sisteminin ülkemiz açısından ortaya çıkaracağı sorunları hep anlattık. Hukuk devleti olmanın, kuvvetler ayrılığının önemini defalarca anlattık. Beş bin yıllık devlet geleneği olan Türkiye’yi, her alanda tek kişinin iki dudağından çıkacak söze mahkum etmenin, büyük riskler doğuracağına işaret ettik. Üzülerek söylüyoruz ki, söylediklerimiz bugünlerde bir kez daha doğrulandı.
Bildiğiniz gibi, ekonomik politikaların nihai hedefi, büyüme ve kalkınmayla, herkese iş ve aş temin etmektir. Diğer bir deyişle, tüm ekonomik aktivitelerin amacı, toplumun refahını artırmaktır.
Uygulanacak ekonomi politikasının, belli bir sistemsel zemine oturması gerekir. Bu zemin, üretimin, fiyat ve finansal istikrarın hedeflendiği, enflasyonun, cari açığın, bütçe dengesinin uyum içinde olduğu bir zemindir. Bugün ülkemizde bu makro ekonomik dengeden söz etmek mümkün değildir.
AKP iktidarlarıyla birlikte, ülkemizde, rekabet edebilen, katma değer yaratan üretim anlayışı, yerini beton ekonomisine ve ithalata dayalı büyümeye bırakmıştır. Bu tercihin finansmanıysa özel sektör üzerinden dış borçlanmayla karşılanmıştır. Açıklanan 100 günlük programda da bu yanlışlara ne yazık ki devam edilmiştir.
Bu nedenle, uzun zamandır gündemimizi işsizlik, yüksek faiz, yüksek cari açık ve bütçe açıkları, TL'nin sürekli değer kaybetmesi oluşturmaktadır.
Hatırlayın, Amerika Birleşik Devletleri ile son kriz yaşanmadan önce de bunları konuşuyorduk. Kriz öncesinde de iş dünyasından finans çevrelerine, işçi ve işveren temsilcilerinden ücretlilere ve tarım üreticisine kadar, her alanda ekonomik bir yorgunluk ve tedirginlik vardı. Demek istiyoruz ki; bu güne sadece 'dış güçlerin bize açtığı ekonomik savaşla' gelmedik. Gerçeklerle yüzleşmek zorundayız. İktidar, meseleyi bir iç siyaset konusu haline getirip, hem kendini hem de milletimizi kandırmaktan vazgeçmelidir. Bir an önce, az konuşup gerekli tedbirleri zamanında uygulamak zorundadır.
Geçen hafta çarşambadan bu yana, yetkililer tarafından yapılan açıklamalar, maalesef piyasalara ve topluma güven vermemiştir. Mesela, geçtiğimiz cuma günü, büyük beklentilerle, Damat Berat tarafından yapılan 'Yeni Ekonomik Model' sunumu, iç ve dış piyasalarda büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır.
Ekrana getirilen bir daire üzerinden anlatılmaya çalışılan yeni modelin, kendi içinde tutarlılığı olmadığı gibi; Neyin,nasıl,hangi ekonomik önceliklerle ve hangi zaman diliminde yapılacağına dair, herhangi bir bilgi de içermemiştir. Maalesef, bir 'kötü yönetişim ve iletişim' faciası yaşanıyor. Bedelini ise 81 milyon vatandaşımız ödüyor. Ortada ciddi bir tahribat var. Ama tek sorumlu 'Dış güçler.'
Bunun hesabını kim verecek? Bunun hesabı kimden sorulacak?
Değerli basın mensupları, Aziz Milletim;
Yapısal tedbirlerin alınması ve uygulanması için zaman giderek daralıyor. Ancak İYİ Parti, zamana karşı yarışılan bu dönemde bile, ekonominin dengelenmesini sağlayacak tedbirlerin alınabileceği bir hareket alanı olduğuna inanmaktadır. İYİ Parti olarak, piyasalara likidite sağlamak açısından, Merkez Bankası ve BDDK’nın aldığı önlemlerin yerinde olduğunu, yetersiz kaldığını görüyoruz. Bu adımların, vakit geçirilmeden, orta vadeli plan, mali program ve strateji programıyla desteklenmesi gerekir.
Bu amaçla, Cumhurbaşkanı’na ve ekonomi yönetimine çağrımızdır; tüm mekanizmalarıyla hukuk devletini işlevsel hale getiriniz. Bu, güvenin yeniden tesisi için hayati önemdedir.
Dış politikada milli çıkarları göz önüne alıp, tansiyonu yükselten hamasetten vazgeçiniz. Doğru tedavi ancak doğru teşhisle mümkündür. Doğru programlar da ancak doğru verilerle yapılabilir. Bu sebeple, TÜİK’in ürettiği verileri, iç siyasette kullanmak için değil, yerinde kullanmak üzere ve veri güvenirliği açısından, bir an önce Avrupa Birliği standartlarına yükseltiniz.
Merkez Bankası, BDDK, SPK ve TMSF gibi özerk kurumlarla devlet kurumlarında, uzun zamandır terk ettiğiniz liyakat anlayışını tesis ediniz.. Sorunlar ehil ellerle çok daha hızlı ve etkili çözülür.
Acil kaydıyla, Merkez Bankası’nın enstrüman bağımsızlığını sağlayınız. Yeni ekonomi programında büyümenin, üretim tabanlı planlanması, dijital dönüşümün sağlanarak sanayi 4.0 hamlesinin yapılması,
Tarım Türkiye’nin en önemli kalemlerindendir. Yeni ekonomi programında ülkemizin tarımda yeniden kendine yeterli olacak şekilde üretim planlamasından başlayarak tüketime kadar olan zincirin her halkasını kapsayacak bütüncül bir tarım politikasının oluşturularak.
Tarımsal üretimde kullanılan tohum, tarım ilaçları ve kimyasallarıyla, giderek uluslararası piyasanın kontrolüne ve tekeline geçmektedir. Üretimlerde yerli, GDO’suz ve hibrit olmayan eski tohumlara dönülmeli, gereksiz ilaç ve hormon kullanımından vazgeçilmelidir.
Bütçe disiplininin yeniden tesis edilmesiyle, 'Varlık Fonu' ve benzeri kurumlar tasfiye edilerek, varlıkları bütçe içine alınmalı, Sayıştay denetimine tabi kılınmalıdır. Başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarında makam araçları, hizmet binaları ve diğer cari giderler gibi israfa ve yolsuzluğa yol açan verimsiz tüm harcamalara acilen son verilmesi ve ismi gibi çılgın projelerden vazgeçilmesi,
Kamu özel sektör işbirliğiyle yapılan projelerde ve kamu ihalelerinde, sadece Türk Lirası kullanımına geçilmelidir. Piyasa dışı kontrolleri ve kısıtlamaları düşündürecek açıklamalardan uzak durulmalıdır. Önceki gece tanık olduğumuz gibi; Damat Berat’ın, sosyal medya dedikodularından ibaret olan, 'Döviz hesaplarına el konacağı', 'Döviz hesaplarının Liraya çevrileceği' gibi iddiaları, bakan sıfatını unutup, damat sıfatıyla dillendirmesi, vatandaşı ve piyasaları tedirgin etmiştir.
Nitekim, ateşi yükselten bu acemiliği fark edenler devreye girerek, gece yarısı bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmişlerdir. Ancak, bu kurumsal açıklamanın ertesi günü, aynı dedikoduları dillendirerek, aynı hatayı Cumhurbaşkanı’nın da yapması, hatanın münferit değil, kurumsal bir hal aldığını göstermektedir.
Devleti yönetenler, bu kadar gergin bir ortamda, bu tür acemiliklerin, nasıl kırılganlıklara ve sarsıntılara sebep olacağını görmek, bilmek ve buna uygun davranmak zorundadır.
Bilinmelidir ki; Türkiye 'Tek Adam'dan ibaret değildir.
Ve Türkiye 'Tek Adam'dan büyüktür.
Değerli basın mensupları;
Aziz milletimizin huzurunda, karşı karşıya olduğumuz tabloda, toplumsal mutabakatın zamanının geldiği inancıyla, tüm siyasi partileri, ülkenin sorunlarının çözümünde ortak çalışmaya davet ediyorum. Bunun ilk adımı olarak da görüş ve önerimiz mahfuz kalmak kaydıyla, iktidarın tarifiyle, milli egemenliğimizi hedef alan bu ekonomik savaşa karşı, ben de, Milli Egemenliğimizin kalesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, 'Milli Ekonomi Gündemi'yle toplantıya davet ediyorum."
Bunlar da ilginizi çekebilir