Filistin Devleti, 2014’den beri İsrail ile çözüm müzakerelerinin durmuş olması ve İsrail’in işgalinin sürmesi nedeniyle farklı fakat uluslararası hukuka uygun adımlar atmaktadır. Söz konusu adımlar Filistin’in devletleşmesini, devlet olarak tanınmasını ve neticede İsrail’in çözüm için müzakere masasına yaklaştırılmasını hedeflemektedir.
Uluslararası hukuk kapsamında attığı adımları devam ettirebilmek için Filistin’in uluslararası desteğe ihtiyacı vardır. El-Fetih, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri ve Filistin Otoritesi (FO) başkanı Mahmud Abbas’ın Türkiye’ye düzenlediği resmî ziyaret bu kapsamda okunabilir. Abbas’ın yanına sonradan Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Heniyye’nin katılımı Ankara’nın Filistin’de ulusal birliğin sağlanmasına yönelik faaliyetlerinin ve Hamas’a desteğinin sürdüğünü göstermektedir.
Abbas’ın 24-25 Temmuz 2023’de gerçekleşen ziyareti, söz konusu ziyaret kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesi ve iki liderin basına açıklamaları Filistin-Türkiye ilişkilerinin genel parametreleri kapsamında gerçekleşmiştir. İkili ilişkilerin, Türkiye’nin Filistin’e verdiği desteğin önemine vurgu yapılırken Filistin’deki ve Filistin-İsrail sorunundaki mevcut durum ele alınmıştır. Özellikle Kudüs’ün statüsünün korunmasına ve uluslararası toplumun Filistin’e desteğinin önemine vurguda bulunulmuştur.
Abbas, Türkiye’nin Kudüs’ü savunmasının ve Filistin’in bağımsızlığı için verdiği desteğin farkında olduklarını ve bunu önemsediklerini söylemiştir. İkili ilişkilerin geliştiğini vurgulamıştır. Bakanlık düzeyinde gerçekleşen toplantıları, Filistin Yatırım Fonu ile ve Türkiye’deki girişimcilerin katkısıyla Cenin Organize Sanayi Bölgesi’nin yakında faaliyete geçeceğini hatırlatarak Türkiye-Filistin ikili ilişkilerinin kapsamlı olduğunu kaydetmiştir.
Abbas, haliyle İsrail’in gerek Filistinlilere ve Filistin-İsrail sorununa yönelik politikalarına da değinerek uluslararası topluma seslenmiştir. İsrail yönetimini aşırı sağcı ve ırkçı olarak nitelendiren Abbas, Benyamin Netanyahu hükümetinin izlediği politikalarla barış sürecine zarar verdiğine, bugüne kadar verdiği sözleri yerine getirmediğine dikkat çekmiştir.
Uluslararası topluma seslenirken çeşitli eleştirileri de dile getirmiştir. Uluslararası kesimin aciz olduğunu öne süren Abbas, örnek olarak Filistin halkına karşı İsrail tarafından işlenen suçlara kayıtsız kalınmasını göstermiştir. BM’yi de hedefine alan Abbas, açıklaması ile aynı zamanda BM’nin Filistin-İsrail sorununun çözümündeki önemini de hatırlatmıştır. Filistin’in BM’yi ve ilgili kurumlarını, kuruluşlarını gerek devletleşme sürecinde gerekse sorunun çözümünde kullanmaya devam ettiğini göstermiştir. Siyasi, hukuk, diplomatik alanlarda kazanım sağlamak; İsrail’i söz konusu alanlarda baskı altına almak ve çeşitli kazanımlar elde etmek amaçlanmaktadır.
Örneğin Abbas, İsrail’in politikaları nedeniyle BM’nin ilgili 1000’e yakın kararının uygulanamadığını vurgulamıştır. Söz konusu olumsuz tabloya karşın Filistin’in çeşitli siyasi girişimleri ve uluslararası arenada çeşitli hakları olduğunu kaydederek Filistin’in uzun zamandır bu alanda yürüttüğü diplomatik, siyasi ve hukuki faaliyetlerine devam edeceği sinyalini vermiştir. Abbas’ın bu bağlamda özellikle altını çizdiği unsur Filistin’in bir devlet olarak BM’ye üye olması diğer bir ifadeyle Filistin’in BM’ye tam üye olmasıdır. el-Nakba’nın BM tarafından tanınmasını da BM’nin sorunun çözümündeki ve Filistin halkının haklarının tanınmasındaki yeri açısından değerlendirmek mümkündür. Ayrıca Filistin’in uluslararası alanda görünürlüğünü artırması ve İsrail işgalini hatrılatması açısından da BM’nin el-Nakba’yı tanımasının önemli olduğu söylenebilir. Abbas da Filistin’in bu fırsatı kullanacağını ima ederek her 15 Mayıs’ta el-Nakba’nın anılacağını belirtmiştir. BM’yi çalıştırma stratejisinin hukuk ayağında da sürdürüldüğü görülmektedir. Abbas, BM Genel Kurulu’nun Uluslararası Adalet Divanı’ndan İsrail işgali ile ilgili görüş istediğini hatırlatmış ve Türkiye’nin yazılı görüş sunduğunu belirtmiştir. Böylelikle işgalin hukuken varlığının tespiti, İsrail’e yaptırım uygulanması ve Filistin-İsrail sorununun çözümünün yeniden hukuki parametrelere dönmesi amaçlanmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları değerlendirildiğinde Türkiye’nin Filistin’e ve Filistin-İsrail sorununa yönelik politikalarının genel çerçevesi kapsamında görüşlerin belirtildiği, çeşitli noktaların altı çizildiği görülmektedir. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin ve Türkiye arasındaki ikili ilişkilerin daha da geliştirilmesinin hedeflendiğini kaydetmiştir. Bu bağlamda Ankara’nın vermiş olduğu desteğin de süreceğini kaydetmiştir. Türkiye’nin Filistin’in devlet olarak kapasitesini güçlendirmeye, Filistin halkının hayat koşullarının iyileştirilmesine destek olacağını ifade etmiştir. Türkiye’nin Filistin’e desteğinin kapsamlı olduğunu hatırlatmıştır: TİKA, Kızılay ve sivil toplum kuruluşları insani ve kalkınma yardımlarında bulunmaya devam etmektedir. BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’na Türkiye’nin yaptığı yardımın süreceğini açıklamıştır.
Filistin-İsrail sorununa yönelik açıklamalarında Kudüs’ün altı çizildiğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla Kudüs’ün Türkiye’nin kırmızı çizgisi olduğu bir kez daha İsrail’e ve uluslararası kesimin geri kalanına hatırlatılmıştır. Erdoğan, Kudüs’ün statüsünün değiştirilmesine yönelik İsrail’in faaliyetlerinin kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Bu bağlamda İsrail’in Harem-ül Şerif’teki yıkıcı faaliyetleri, kentin nüfus yapısının değiştirilmesine yönelik politikaları ve Doğu Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olduğu bir kez daha Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından uluslararası kesime hatırlatılmıştır.
Filistin-İsrail sorununa yönelik açıklamalarında Kudüs’ün altı çizildiğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla Kudüs’ün Türkiye’nin kırmızı çizgisi olduğu bir kez daha İsrail’e ve uluslararası kesimin geri kalanına hatırlatılmıştır.
FO, FKÖ ve el-Fetih lideri Abbas gibi Erdoğan da uluslararası kesimi Filistin’e verdiği destek ve gösterdiği ilginin yetersiz olmasından ötürü eleştirmiştir. Erdoğan’a göre uluslararası gündemde Filistin meselesi uzun zamandır hak ettiği yeri alamamaktadır. BM de dahil uluslararası kesimin Filistin sorununa müdahil olması gerektiğini belirtmiştir.
Filistin’deki yasadışı yerleşimlerin genişletilmesi, Yahudi yerleşimcilerinin Filistinlilere saldırması da dahil çeşitli gelişmelerin takip edildiğini kaydeden Erdoğan, Türkiye’nin çözüm, adil ve kalıcı bir barış olarak BM parametrelerin temelinde 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin kurulmasını savunduğunu tekrarlamıştır. Filistin içindeki ulusal birlik ve uzlaşının adil ve kalıcı barışa giden süreçte önemli olduğunu ve Türkiye’nin söz konusu sürece destek olmaya devam edeceğini belirtmiştir.
Türkiye; Filistin’i destekleyen, Filistin ile ilişkileri olan ve Filistin-İsrail sorununun çözümünde ya da taraflar arasında çeşitli rollere sahip olan ve olmak isteyen bir devlettir. Barış müzakerelerini takip etmekte, müzakerelerin yeninden başlaması konusunda çaba sarf edebilmektedir. Filistin’i devlet olarak da desteklemektedir. Türkiye; Filistin-İsrail sorununun uluslararası hukuku, yerleşik teamülü ve uluslararası konsensusu temel alan çözümünü desteklerken Filistin’in devletleşme sürecine ve Filistin’deki ulusal uzlaşı sürecine katkıda bulunmaktadır. Filistin’in en güçlü örgütleri olan FKÖ ve Hamas’ı destekleyip her iki örgüt ile ilişkisi mevcuttur. Türkiye Filistin’e ekonomik, insani yardımlar yaparken uluslararası alanda da Filistin devletinin BM tarafından tanınması girişimlerinde bulunmaktadır. Filistin’in devlet olarak kurumsallaşması sürecini de desteklemektedir.
Filistin’in attığı adımlar ve uyguladığı siyaset neticesinde ilgili süreci dönüştürebildiği için Türkiye’nin de Filistin’e yönelik politikası dönüşmüştür. Ankara’nın Hamas’a desteği ve İsrail ile yaşanan gergin ilişkileri ise Türkiye’nin rolünün Filistin hatta özellikle Hamas yanlısı, lehtarı olarak algılanmasından endişe etmediğini göstermektedir. Filistin-İsrail sorunu; alanda yaşanan gelişmelerle, her iki tarafın da uyguladığı politika ve kullandıkları söylemlerle bir dinamizm yaratmaktadır. Söz konusu dinamizm haliyle Türkiye’nin Filistin’e yönelik desteğinde de kendini göstermektedir.
Türkiye, Filistin’i desteklerken Filistin-İsrail sorununun çözümünde teamül haline gelen dolayısıyla uluslararası konsensüsü temsil eden BM parametrelerini merkezine almaktadır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a göre Filistin sorunu, Orta Doğu sorununun temelini oluşturmaktadır. Bu bağlamda özellikle AK Parti yönetimiyle birlikte Filistin sorununa verilen önemin nedeni anlaşılabilir. Oysa 1990’larda Türk dış politikası için Filistin-İsrail sorunu bir öncelik teşkil etmemiştir. Dolayısıyla süreç içinde Ankara’nın Filistin’e verdiği desteğin arttığı ve kapsamlı bir şekilde destek verdiği ifade edilebilir. 2000’lerden sonra Türkiye’nin dengeli politikası değişmiştir ve Filistin sorununun en önemli savunucusu olmuştur.
AK Parti döneminde uygulanan Filistin-İsrail politikasına bakıldığında Filistin lehtarı durumun daha açık hale geldiği görülmektedir. Türkiye’nin tavrının tam ve koşulsuz destek olarak da yorumlanabildiğini ifade etmek mümkündür. Özellikle Mavi Marmara olayından sonra bu yönde bir politika izlediği söylenebilir.
Türkiye, Filistin’i desteklerken Filistin-İsrail sorununun çözümünde teamül haline gelen dolayısıyla uluslararası konsensüsü temsil eden BM parametrelerini merkezine almaktadır. 1967 sınırlarına geri dönülmesi, Doğu Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olması Türkiye’nin Filistin sorununu anlayışının temel çerçevesidir.
Çözüm girişimlerini, Filistin’in devletleşmesini desteklemesinin yanında Filistin’de El-Fetih ve Hamas arasındaki gerginliği, anlaşmazlığı diğer bir ifadeyle Filistin’deki siyasi, idari iki başlılığı çözmek ve iki grup arasında ulusal uzlaşmayı sağlamak amacıyla Türkiye çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. Eylül 2020’de iki tarafın İstanbul’da Türkiye’nin arabuluculuğunda bir araya gelmesi örneği verilebilir. Bu toplantı önemlidir; 14 yıl aradan sonra FKÖ ve Hamas bir kez daha ortak yönetim oluşturmak için anlaşmıştır.
Diğer yandan Türkiye’nin siyasal İslamcı yapılanma Hamas ile öne çıkan bir ilişkisi olduğu hatırlanmalıdır. Temmuz 2023’teki Abbas’ın ziyaretine sonrasında Heniyye’nin de dahil olması Ankara’nın söz konusu tavrına örnek olarak verilebilir. Resmî açıklamalarda Gazze’de iktidara geldiği 2006’dan itibaren Hamas ile Türkiye’nin yakın ilişkileri olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla söz konusu tarihle birlikte Filistin-İsrail sorununa ve Filistin iç politikasına yönelik Türk dış politikasının değiştiği söylenebilir. Hamas’ı hem meşrulaştırmayı hem de uluslararası topluma entegrasyonunu amaçlamaktadır. Türkiye-Hamas yakınlaşmasını söylemde ve politikalarda görmek mümkündür. ABD, Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık, Hamas’ı terör örgütleri listesine dahil etmişken Ankara, Hamas’ı terör örgütü olarak tanımamaktadır.
Filistin-İsrail sorununa müdahil olan tarafların çok olması ve rekabetleri dönem dönem Türkiye’nin bu tabloda kendine yer bulmasında zorlanmasına neden olabilmektedir. Filistin tarafına göre Türkiye’nin İsrail ile iyi ilişkileri olması kendileri için artı değer, olumlu faktördür.
Hamas’ın uluslararası toplum tarafından tanınması gerektiğini çünkü Filistin halkı tarafından seçilmiş bir siyasi parti olduğu ve siyasi parti olarak kabul edilmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Batı’nın Hamas’a yaklaşımının ve uyguladığı politikaların ise Filistin sorunun çözümüne katkı sağlamadığı görüşündedir. Avrupa Birliği, ABD’nin terör örgütleri listesinden Hamas’ın çıkarılması çabalarında bulunmaktadır. Hamas’ın seçilmesiyle Orta Doğu Dörtlüsü Hamas’tan İsrail’i tanımasını, şiddeti durdurmasını ve önceki imzalanan andlaşmalara uyması çağrısında bulunmuştur. ABD, İsrail ve Avrupa Birliği; Hamas’ı yalnızlaştırmaya çalışmıştır.
Sonuç olarak Türkiye; Filistin’e devletleşmesi, ulusal uzlaşı ve Filistin-İsrail sorunu çözüm süreçlerinde destek vermektedir. Bu destek son zamanlarda Hamas’ı öne çıkarsa da El-Fetih/FKÖ ile olan ilişkisi Türkiye için önemini korumaktadır. Filistin-İsrail sorununun çözüm mekanizması uluslararası teamülden, konsensüsten ve uluslararası hukuktan uzaklaşsa da Ankara, Filistin-İsrail sürecinde uluslararası hukuku, yerleşik teamülü ve konsensüsü öne çıkarmaya devam etmektedir. Türkiye, Filistin’e kapsamlı destek vermeyi sürdürmektedir. Filistin Otoritesi’ne kalkınma yardımı ve insani destekte bulunmaktadır.
Filistin-İsrail sorununa müdahil olan tarafların çok olması ve rekabetleri dönem dönem Türkiye’nin bu tabloda kendine yer bulmasında zorlanmasına neden olabilmektedir. Filistin tarafına göre Türkiye’nin İsrail ile iyi ilişkileri olması kendileri için artı değer, olumlu faktördür.
Bu neticede Türkiye’nin tarafsızlığının altını çizmek gerekmektedir. Fakat AK Parti’nin Hamas ile olan ilişkisi özellikle Tel Aviv ve Washington yönetimleri tarafından rolünün eleştirilmesine sebebiyet verebilir. Bunun yanında dönem dönem Türkiye, aktif arabulucu rolünde olduğu zaman İsrail, bazı Arap devletleri ve ABD; Ankara’nın tavrını memnuniyetle karşıladıklarına dair açıklama yapmaktan çekinebilmektedir.