Loading...
6/Şubat-sonrası Türkiye, seçim kazanarak iktidar değişikliği kadar, hatta dahada önemli olarak, Yeni Türkiye için “yeni toplumsal sözleşme” ve “yeni yönetim anlayışı ve uygulaması”na gerek duymaktadır.Bu, yirmi milyondan fazla nüfusuyla, bir kaç şehri kapsayan coğrafyasıyla ve 50%’den fazla oranda ekonomiye katkısıyla Türkiye’yi belirleyici niteliği olan İstanbul’da yaşanacak büyük bir depremin, sadece bölgesel değil, tüm ülkenin altından kalkamayacağı bir krize ve belirsizliğe savrulacağı anlamına geliyor. İstanbul depremine bugünden itibaren tekrardan hazırlanmamız gerekiyor. 6/Şubat-sonrası Türkiye, bu üç alan ve bu alanlarda yaşanacak gelişmeler tarafından şekillencektir. Bu noktada, iki boyutlu bir varsayımda bulunabiliriz: Bir, Türkiye, artık 5 Şubat’a geri dönmeyecektir; 6 Şubat, Türkiye tarihinde bir kırılma noktası yaratmıştır. İki, yukarıdaki üç alanda kentlerin ve yaşamanın yeniden inşası, çözümü bir milyon ev yapmaya indirgemiş yıkıcı neoliberalizm-aşırı merkeziyet yönetim anlayışıyla mümkün olmayacatır. Objektif ve bilimsel olarak söyleyebiliriz ki: kapsayıcı olmayan, farklı olan siyasi partileri, yerel yönetimleri ve sivil toplum örgütlerini dışlayan ve sadece bina yapmaya odaklanan bir yönetim tarzının başarılı olması mümkün değildir. Fakat, 6/Şubat-sonrası Türkiye’nin nasıl bir Türkiye olacağını bilmiyoruz. 6 Şubat sonrası deprem bölgesine devletten ve iktidardan daha hızlı gitmiş, çok zor şartlarda çalışmış, enkaz altından insanlarımızı çıkarmış, hükümetin hakaretleri altında bile çalışmalarına devam etmiş, aktif vatandaşlık-ahlaki benlik zihniyetini sergilemiş olan sivil toplum örgütlerimiz, sivil insiyatiflerimiz, tek tek insanlarımız gelecek için umutlarımızı arttırıyor. Bugün, sivil toplumun, aktif vatandaşlığın ve ahlaki benliğin yeniden canlanma sürecini yaşıyoruz, yaşamaya da devam edeceğiz. Bu süreç, deprem bölgesinde kentlerin ve yaşamın yeniden inşasına doğru yönde katkı vermek kadar, yerlerinden ayrılmak ve göç etmek zorunda olan insanlarımızın çok boyutlu sorunlarını çözmek için çalışma ve dayanışma temelinde de devam edecektir. İstanbul depremine hazırlık için politika üretme-hükümeti yönlendirme-izleme alanlarında da sivil toplum çabasını ve etkinliklerini göreceğiz. 6/Şubat-sonrası Türkiye’nin yeniden inşası için sivil toplum ve aktif vatandaşlık ve ahlaki benlik umutlarımızı arttırırken, “Bir yılda bir milyon konut”tan başka bir sözü olmayan, deprem dışı kentlerde bile üniversiteleri kapatan, kendi dışındaki her aktörü çözüm sürecinden dışlayan iktidarsa hepimizde “giden gitmiş olacak ve hiçbir değişmeyecek” duygusunun derinleşmesine neden olmaktan başka bir şey yapmamaktadır. 6/Şubat-sonrası Türkiye, seçim kazanarak iktidar değişikliği kadar, hatta dahada önemli olarak, Yeni Türkiye için “yeni toplumsal sözleşme” ve “yeni yönetim anlayışı ve uygulaması”na gerek duymaktadır. Peki, yeni olana nasıl ve nereden başlayabiliriz? Naci Görür hocamızın ifadesiyle, kentlerimizi depreme nasıl dayanıklı ya da dirençli hale getireceğiz ya da nasıl “depreme dirençli kentler”i inşa edeceğiz?
Eğer tercihimiz, “gelecek gülümseme” için bugün gözyaşlarımızın temizlediği alandan 6/Şubat-sonrası Yeni Türkiye’yi kurmaksa, sivil toplum-üniversite-yerel yönetimler işbirliğinden başlayarak ve hak temelli kapsayıcı yönetim anlayşı ile, depreme dirençli kentlerimizi yeniden inşa etme sürecini başlatabiliriz.YAŞAMDAŞ KENTLER “Nice düşmanlıklar vardır, dostluğa çıkar; nice yıkılmalar vardır, yapılmaya döner. Bulut ağlamadıkça yeşillik gülmez; Çocuk ağlamadıkça süt akmaz” diyor, Mevlana. Ve ekler: “Gözyaşının bile görevi varmış. Ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış”.(1) Eğer tercihimiz, “gelecek gülümseme” için bugün gözyaşlarımızın temizlediği alandan 6/Şubat-sonrası Yeni Türkiye’yi kurmaksa, sivil toplum-üniversite-yerel yönetimler işbirliğinden başlayarak ve hak temelli kapsayıcı yönetim anlayşı ile, depreme dirençli kentlerimizi yeniden inşa etme sürecini başlatabiliriz. Depreme dirençli kentlerimizin yeniden inşası, sadece insan odaklı değil, tüm canlıları ve doğayı içerecek şekilde “yaşam odaklı” olmalıdır. Depreme dirençli kentler, sadece güçlü binaları değil, kent yaşamına ve tarihine uygun “yeşil bina”ları da, ama daha da önemlisi, “yaşamın kapsayıcı, adil ve demokratik yeniden inşasını” da içermelidir. Türker Kılıç’ın “yaşamsallık”, “yaşamdaşlık” kavramlarını kullanarak en genel ve zihniyet düzeyinde yapmak istediğim önerme şu dur: depreme dirençli kentler, “Yaşamdaş Kentler” olarak inşa edilmelidir. 6/Şubat-sonrası Yeni Türkiye, “Yaşamdaş Kentlerin Türkiye”si olarak inşa edildiği sürece, bugün gözyaşlarımızın temizlediği alandan gülümseyeceğimiz geleceğe doğru yola çıkabiliriz. ---
- Mevlana, İstediğin bir şey olursa bir hayır, olmazsa bin hayır ara, Destek, 2020, 30.baskı, yayıma hazırlayan: Hakan Mengüç.