Pazar Politik

1200 öğrencinin zehirlenmesi rejimin protestolara bir misillemesi mi, düşmanların biyolojik saldırısı mı?

Abone Ol
İran rejiminin farklı bastırma tekniklerinde ve toplumsal olaylardaki karnesini hatırlatan muhalifler, zehirlenme vakalarının arkasında İran rejiminin bizzat kendisinin bulunduğunu düşünüyor.

Loading...

İran, Eylül ayından bu yana belki de tarihinin en önemli özgürlük temelli feminist hareketiyle karşı karşıya. Mahsa Amini’nin kıyafetleri ve başörtüsünün İslami kurallara uygun olmadığı gerekçesiyle Ahlaki Emniyet Polisi’nin sokaklardaki kolu Gaşt-e Erşad (İrşad Devriyesi) tarafından darp edilmesi sonucu hayatını yitirmesiyle birlikte kadın hareketinin öncülüğünde tüm toplumsal kesimlere yayılan eylem silsilesi inişli çıkışlı bir şekilde 6 aydır devam ediyor. İran’daki son protestolarda 1979 İslam Devrimi sonrasında ilk niteliğinde olan ve daha önce yaşanmamış bir olgu ortaya çıktı; liselerdeki kız öğrenciler önce aktif olarak sokak protestolarına katılıp destek verdiler, sonrasında ise sınıflarından paylaştıkları başörtüsüz fotoğraflarla eylemlerine devam ettiler. İran’ın geleceği olan bu öğrencilerin apolitize olmadan sürekli olarak eylemlere devam etmesi şüphesiz en başından beri rejimin uykularını kaçırmaya devam ediyor. Bu bağlamda; eylemlerin en başından beri rejim güçleri liselere yönelik baskılarını arttırdı, pek çok öğrenci tutuklaması, gözaltılar, okuldan atılma ve uzaklaştırma, darp, işkence ve hatta tecavüzler yaşandı. Rejim tüm gücüyle okulları ve kız öğrencileri kıskaca aldı ve hatta okulların bir süreliğine çeşitli bahaneler altında kapatılması bile gündeme geldi. Tam da bu hengâmenin arasında daha önce 1979 İslam Devrimi sonrasında hiç görülmemiş seri bir hadise yaşandı; İran’ın farklı şehirlerindeki okullarda yaklaşık 1200 kız öğrenci farklı farklı dönemlerde aynı şekilde zehirlenmeye başladılar. Başta bu zehirlenmeler tesadüfî münferit olaylar olarak değerlendirildi ancak zehirlenmelerin artarak devam ederek yayılması ve toplumsal tepkinin artması sonrasında rejim durumu resmî olarak soruşturmak zorunda kaldı ve İran Genel Başsavcısı Muhammed Cafer Muntazıri zehirlenme vakalarını “kasten yapılan kriminal olaylar” olarak nitelendirdi. Bazı veliler çocuklarını okullardan almaya ve okula göndermemeye başladılar ve zehirlenme vakalarına karşı çeşitli protesto gösterileri düzenlendi. Başta okullarda doğalgazdan zehirlenmelerin yaşandığı üstünde durulurken öğrenciler herhangi bir duman görmediklerini, kötü bir koku ve acı bir tat aldıklarını söylediler. Zehirlenme sonucunda öğrencilerde solunum sorunları, kusma, baş ağrısı ve baş dönmesi gibi olgular görünüyor. Son üç aydan bu yana önce Kum şehrinde 18 öğrencinin zehirlenmesiyle başlayan zehirlenme vakaları Tahran, Borucerd, Kirmanşah ve Erdebil gibi başka şehirlere de sirayet etmiş durumda. Zehirlenme vakalarının birileri tarafından kasten yapıldığı artık biliniyor ancak bu olayların kim veya kimler tarafından tasarlanarak organize edildiğine dair net bir bilgi yok ve zehirlenmeye hangi maddenin neden olduğu da bilinmiyor ancak öldürücü bir madde olmadığı anlaşılıyor. Ortada muhtemelen zehirli bir gaz vasıtasıyla yapılan biyolojik bir saldırının olduğu açık. İran’ın içinde bulduğu karmaşık durum ve eylemlerin devam ettiği düşünüldüğünde zehirlenme vakalarına dair pek çok spekülasyon ve komplo teorisi ortada dolaşıyor. Rejim kaynaklarından pek çok açıklama geliyor, zehirlenmeye sebep olan madde ve kimlerin yaptığı henüz tespit edilememesine rağmen bazı rejim unsurları bu vakaların İran devletine karşı bir biyolojik saldırı olduğu ve “düşmanlar” tarafından ülkeyi karıştırmak ve toplumu rejimle karşı karşıya getirme amacı taşıdığı görüşünde.
Protestocuların idam, işkence, darp, sürgün, tecavüz ve öldürülme gibi riskleri göze alarak devam ettirdiği özgürlük mücadelesini zehirleyerek durdurmaya rejimin gücü yetmez…
Ancak İran’ın muhalif kesimleri başka bir görüşte. İran rejiminin farklı bastırma tekniklerinde ve toplumsal olaylardaki karnesini hatırlatan muhalifler, zehirlenme vakalarının arkasında İran rejiminin bizzat kendisinin bulunduğunu düşünüyor. Zehirlenme vakalarının ezici çoğunluğunun kızların başına geliyor olmasını ve kız öğrencilerin son 6 ayda özgürlük temelli protestolara aktif bir şekilde destek vermesini hatırlatan muhalif kesim, zehirlenme vakalarının rejim tarafından öğrencileri korkutmak, eylemlere katılmalarını engellemek, velilerin üzerinde çocuklarının protestolara katılmasını engelleme baskısı oluşturmak ve hatta protestolar durulana kadar okulların zehirlenme bahanesiyle kapatılmasının önünü açmak için yapıldığını öne sürüyor. Peki, zehirlenme vakalarına dair hangi taraf savında haklı? Bu sorunun cevabını vermek için elde hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar net ve kesin bir bilgi yok ancak bir şey net; ortada birileri tarafından kasten ve planlı olarak öğrencilere yönelik tasarlanan seri zehirleme eylemleri var. Varsayalım ki ortada rejime karşı “düşmanlar” tarafından tasarlanan bir biyolojik saldırı var; her hâlükârda rejim öğrencilerinin güvenliğini sağlayamıyor, zehirli maddenin ne olduğunu tespit edemiyor ve olayın faillerini bulamıyor. Yani ortada rejim açısından büyük bir güvenlik zafiyeti var. Şimdi de varsayalım ki zehirlenme vakalarının arkasında rejimin siyasi amaçları ve toplumsal mühendislik gayesi var; yolsuzluğun, adam kayırmacılığın, rantın, gruplaşma ve hizipleşmenin, ekonomik krizin kol gezdiği ve toplumun tüm etnik ve mezhebi coğrafyasına yayılan protestoların 6 aydır tamamen sönümlenmediği bir iklimde İran rejimi böylesi bir zehirleme faaliyetine girişerek sadece kendi ömrünü daha da kısaltmaktan başka bir kazanım elde edemez. Protestocuların idam, işkence, darp, sürgün, tecavüz ve öldürülme gibi riskleri göze alarak devam ettirdiği özgürlük mücadelesini zehirleyerek durdurmaya rejimin gücü yetmez…