Zamanın ruhunu yakalayan bir CHP için değişim ve dönüşüm opsiyonel değil, bir zaruret teşkil ediyor. Toplum artık yeni bir hikâye duymak istiyor, bu bağlamda CHP, Zeitgeist’ı yakalayarak eşit yurttaşlık çerçevesinde politika üretim süreçlerini yenilemeye mecbur. Zeitgeist'ı yakalamak, sadece dönemin ruhunu anlamakla sınırlı olmayıp aynı zamanda o dönemin ötesinde bir hikâye anlatmak demektir. Türkiye'de geçirdiğim dopdolu bir ayın son gününde, Reform Enstitüsü ve Ülke Politikaları Vakfı'nın düzenlediği '100. Yılında CHP' panel ve forumuna katılma fırsatı buldum. CHP'nin 100. kuruluş yıldönümü olan 9 Eylül'de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun katılımıyla İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen bu etkinlik, itinayla hazırlanmış bir toplantı programıydı. Her biri kendi konularında uzman çok kıymetli akademisyenlerle beş saati aşkın süren ve geçmişten geleceğe uzanan düşünsel bir yolculuğa çıktık. Konuşmacılar, tarihten kalkınma ekonomisine, hukuktan iletişime, siyaset biliminden uluslararası ilişkilere geniş bir yelpazede ufuk açıcı görüşlerini paylaştılar. Toplantının sonunda nokta değil virgül konuldu, çünkü bu görüş alışverişinin burada sona ermeyeceği aşikâr. Ekrem İmamoğlu'nun açılış konuşması, sosyal ve geleneksel medyada da ilgiyle karşılandı ve birçok kişi konuşmanın farklı yönlerini mercek altına alıyor. Konuşma metni aynı gün Yeni Vizyon başlıklı bir yazı olarak Cumhuriyet Gazetesi’nde de yayınlandı. Bu hitap, sadece CHP'nin 100. kuruluş yıldönümünün ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci yüzyılına dair köklü bir vizyonun işaretlerini taşıyor, yani günün ruhunu yansıttığı gibi geleceğe dair de bir vizyon sunuyor. Hem metnin paylaşıldığı yöntem ve mecralar hem de içerik açısından bakarsak, Ekrem İmamoğlu'nun eleştiri ve geri bildirimleri önemseyen ve hızlı reaksiyon veren bir siyasetçi olduğu anlaşılıyor. 9 Eylül’deki Yeni Vizyon aracılığıyla 28 Temmuz’da Gazete Oksijen’de yayınlanmış olan Türkiye için Yeniden yazısını tamamlayan, ancak daha somut ve kolay anlaşılır bir dille kendi dünya ve siyasi görüşünü ifade ederek geniş kitlelere ulaşmayı sürdürmesi oldukça kıymetli. Halkla konuştuğu bu metinlerin önümüzdeki süreçte de devam edeceğini bekleyebiliriz. Ortaya konan yeni vizyonda ve '100. Yılında CHP' panel ve forumunda dikkatimi çeken bazı notları paylaşmak isterim. CHP, zihni ve fiili bir değişememe sorunuyla karşı karşıya, ebedi ve ezeli muhalefet konumuna sıkışmış ve uzun süredir tüm olumsuzlukların öznesi gibi yansıtılıyor. Bu sorunu aşma noktasında ivedilikle düşünceler ve yollar geliştirilmeli. Partinin 100 yıllık geçmişi elbette gurur verici, ancak geçmişle avunmak partiyi ileriye taşımıyor. Ekrem İmamoğlu, ülkedeki durumun resmini şöyle çekiyor: “köklü kurumları zayıflamış bir devlet, işlevsizleşmiş bir meclis, liyakatsiz bir bürokrasi, çökmüş bir adalet sistemi, demokratik dünyadan uzaklaşmış bir ülke ve yarısı yoksulluk sınırının altında bir nüfus”. Suçu sadece iktidara atma kolaycılığı yerine, CHP’nin iktidar olmayı başaramayarak bu resimde ortak sorumluluk taşıdığını vurguluyor, CHP’nin daha iyisini yapabileceğine ve yapması gerektiğine inanıyor. Bu yolda aşılması gereken mevcut en büyük problemin ise vatandaşın iktidarın değişebileceğine dair inancının gün geçtikçe azaldığı toplumsal ruh hâli olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Kanaatimce Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasının en can alıcı noktası, “CHP’yi, kamu aklını Türkiye’nin ve dünyanın dehasıyla bir araya getiren daha kapsayıcı, icraatçı ve reformcu bir parti” olarak dönüştürme çağrısı. Zamanın ruhunu yakalayan bir CHP için değişim ve dönüşüm opsiyonel değil, bir zaruret teşkil ediyor. Toplum artık yeni bir hikâye duymak istiyor, bu bağlamda CHP, Zeitgeist’ı yakalayarak eşit yurttaşlık çerçevesinde politika üretim süreçlerini yenilemeye mecbur. Alışıldık siyaset anlayışından sıyrılıp vatandaşları içten bir dikkat ve empatiyle dinlemek, halkla daha doğrudan bir bağ kurmak gerekiyor.
Ekrem İmamoğlunun liderlik edeceği bir değişim ve dönüşüm sürecinin CHP açısından elzem olduğu anlaşılıyor. Üstenci üsluptan sıyrılan, duygu iletişimini geliştirebilen ve vatandaşları içten bir dikkat ve empatiyle dinleyen bir parti yönetimi artık kaçınılmaz bir gereklilik.
Muasır medeniyetlerle aramızdaki makas gün geçtikçe açılırken, CHP’nin küreselden uzaklaşmış içine dönük bir ajandayla hareket etmesi gerçek anlamda bir beka sorununa dönüşebilir. Dönemin ruhuna uygun bir şekilde benimsenmesi gereken şiar, “değişerek yeni bir ilerlemenin asli motoru olmak”. Aksi hâlde, ataletle yerinde saymaya mahkûm kalınacak. İmamoğlu zenginleşmek için sıçrayarak kalkınan, bu zenginliği adil bir şekilde paylaşmak için çoğulculuk, eşitlik ve dayanışma iklimini hâkim kılan bir modeli öne sürüyor. En önemli ve acil görevin bu umut dolu yeni hikâyenin yeniden yazılması olduğunu belirtiyor. Önümüzdeki kurultay sürecinde CHP delegelerinin bu değişim vizyonunu benimseyip benimsemediğini göreceğiz. '100. Yılında CHP' panel ve forumunda farklı akademisyenler, aksi bir tablonun ortaya çıkması hâlinde olası endişelerini dile getirdiler. Birden çok konuşmada 2024 yerel seçimlerini kaybetme riski açıkça ortaya kondu; bu, muhalefetsiz bir Türkiye ve pekişmiş bir seçimli otoriter sistem endişesinin de yaygın paylaşılan bir görüş olduğunu gösterdi. Yeni Türkiye yüzyılında yurt içinde ve dışında bambaşka bir yöne doğru evrilen, laik orta sınıfların kendilerini değersiz ve dışlanmış hissettikleri bir toplumsal ortamın kemikleşebileceği kaygısı hakimdi. Yine birden çok konuşmada bunların karşısında sadece yeni bir vizyonun yeterli gelmeyeceği, vizyonla birlikte bunu taşıyacak aktörün de önemine dikkat çekildi. Bu noktada liderlik rolü ve Ekrem İmamoğlu’nun liderlik edeceği bir değişim ve dönüşüm sürecinin CHP açısından elzem olduğu anlaşılıyor. Üstenci üsluptan sıyrılan, duygu iletişimini geliştirebilen ve vatandaşları içten bir dikkat ve empatiyle dinleyen bir parti yönetimi artık kaçınılmaz bir gereklilik. CHP bir çınar, Zeitgeist’ı yakalayamamış olsaydı hem Türk hem de dünya siyasetinde 100 yıldan fazla bir süredir varlığını sürdüremezdi. Şimdi ise önemli bir dönemeçte; 1923 şartlarında dahi dünyanın en devrimci hareketlerinden biri olduğunu unutmadan, son on yıllarda sıkıştığı yerden çıkarak önümüzdeki 100 yıl için aynı cesur, devrimci ve dönüştürücü kimliğini yeniden keşfetmesi gerekiyor. Avrupa'nın kalbinde bu yazıyı kaleme alırken yüzümde tebessüm, içimde heyecan taşıyorum. 9 Eylül’de tanık olduğum bu entelektüel motivasyonla hem CHP'nin hem Türkiye'nin geleceğine daha ümitvar bir gözle bakıyorum. Bu duygu ve düşünceleri ülkemizi merak ve ilgiyle takip edenlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Her şey çok güzel olacak, buna inanıyorum. İyi ki doğdun CHP, 100. yaşın kutlu olsun!