Belki bir zaman, bir nesil ortaya çıkacak ve bu kadar teknolojik ve dijital hareketliliğin içinde tam olarak durmayı yani “hareketliliğe” karşı gelmeyi davranış kodu olarak belleyip yeni bir şeye vesile olacak.Bu yüzden, bir formasyonun, insanı baştan aşağı yeniden yaratması diyebiliriz bir bakıma. Öyle ki, bizi geçsek dahi, bizden önceki hiçbir devre için, Whatsapp’ta tıkların yeşil olması tartışma konusu bile olamazken maddi hayatta tırnak ucuna denk gelemeyecek kadar küçük olan bu çizgilerin hayatımıza yön vermesi muazzam bir kopuş. Çünkü tam da bu biçimsel değişikliğin kendisinin anlam dünyasına olan tesiri, muhteviyat değişikliğini hatta çok ciddi bir farklılığı geri döndürülemez şekilde beraberinde getirmekte. “Hikayeme bakmıyorsa, beni önemsemiyordur…” Görüldüğü üzere ardından gelen alfa ekibini ve daha sonraki jenerasyonları da bir müddet daha tabiri caizse gölgede bırakmaya devam edecek gibi bu kuşak. Daha uzun zamanlar, instagram hikayelerimizle amiyane ifadeyle ayar vermeye devam edeceğiz kim bilir… Taa ki, Z’den de devrimci şekilde kopuşu yaratanlar ortaya çıkana kadar… Belki bir zaman, bir nesil ortaya çıkacak ve bu kadar teknolojik ve dijital hareketliliğin içinde tam olarak durmayı yani “hareketliliğe” karşı gelmeyi davranış kodu olarak belleyip yeni bir şeye vesile olacak. Bir de üzerine kendileri için kuşaksızlar diye söz edecekler ya da. Z kuşağının kerameti, ismini aldığı alfabenin son harfini çağrıştırır gibi yapıp bir konuya son vuruşu yapmaktan değil de X ve Y’ler gibi hayatta “keskin” bir duruşa sahip olmak yerine, kendilerine kadar uzanan zamanlardan gelen ve birbirinden rijit şekilde ayrılan alanları birbirine katıştırıp hatta biraz “yumuşatarak” yeni bir senteze eriştirmelerinden geliyor kısacası. Telefon ve son sürüm uygulamalardan bir hayat tahayyülü devşirmekteler. Ortaya çıkan şey de tüm özgünlüğüyle sert bir kopuşu da andırıyor. Elbette, bir grup insan dünyanın dışında bir yerden gelip bunları yapmıyor. Tabii ki de tüm bu olan biten, bir birikimin sayesinde oldu. Bütün kuşakların koyduğu her şeyle… Ama bu kuşak bu birikimi bir başka yere evirerek kendine has bir dokunuşta bulundu. Bulunmaya da devam ediyor. Online kalmak-offline olmak tezadı arasında katı olan her şeyi buharlaştırıp gönderiyorlar atmosfere.
Z Kuşağı: Hikayemi gördü mü?
Z kuşağı, teknoloji ve dijital olanla ilgili durduğu yerde kendisinden önceki kuşaklardan radikal bir kopuşa vesile olduğundan, nazarımızda devrimcilik gibi bir nitelemeyi hak ediyor.
2000’li yıllarda doğanlara Z kuşağı deniyor. Hatta, kabul gördüğü kadarıyla bunlar, 1990’ların sonlarından 2010’ların başlarına kadar olan bir zamanın insanı. Yani kendileri, bu süre zarfında hayata gözlerini açmış olanlar. Ve diyebiliriz ki şu an için en büyüğü 23-24; en küçüğü 11-12’lerinde falan. Bu periyottan sekerek sonra doğanlara alfa deniyor galiba.
Ancak bu yazının kapsamına alfaları, daha doğrusu Z kuşağı sonrasını şimdilik almıyoruz. Nitekim, Z kuşağı, teknoloji ve dijital olanla ilgili durduğu yerde kendisinden önceki kuşaklardan radikal bir kopuşa vesile olduğundan, nazarımızda devrimcilik gibi bir nitelemeyi hak ediyor. Devrimciliği, sürüp gideni kökten şekilde değiştirmek olarak burada özellikle kullanarak diyoruz ki bu arkadaşlarımız bir devinimin sahibi.
Biz, kendilerinden hemen önce doğmamıza ve ama aynı çağın zorluğuna birlikte katlanmamıza rağmen buna karşı elinden ciddiye alınır bir şey gelememişlerin, belki biraz kıskançlıkla karışık gıpta ettiği bir grubun insanı olacaklar belki de. Onlara öyküneceğiz veya kendilerine hep… Ancak, nasıl hissedersek hissedelim, üzerlerine ciddiyetle eğilmemize değmeleri şüphe götürmemekte.
Eline ilk geçtiğinde, onu Barbie bebeğinin yanına iliştirerek kurduğu evciliğin bir parçası olarak gören ve antenli olanından başlayarak bir cep telefonunun aslında alo demeye yaradığını zamanla keşfeden biz Y kuşağından farklı olarak, bu arkadaşlar dijital hareketlilik denen şeyi hayatın ortasına yerleştirdiler. Hatta hareketsizliğin bile dijital olanla takip edildiği bir dönemi inşa etmeye başladılar. Hem bir biçimin ve onun uzantısı olan içeriğin kurucusu oldular hem de kendilerinden gelen kuşaklara da yön verecek şekilde bu durumu, hayatımızın bir vazgeçilmezi yaptılar.
Sosyo-ekonomik durumuna kulak asmaksızın, bugün her gruptan insanın hayatında elektronik kabloların en vazgeçilmez objeler olması tesadüf değildir bu yüzden. İçinde tehlikeli bir şeylerin döndüğünü büyüklerimizden öğrendiğimizden sebep plastiklerine dokunurken bile kılı kırk yaran bizler, bu eşyalara neredeyse sarılır uyur olduk. Kendimizle ve kapsamımızda olan her kimseyle iletişime geçmenin yegâne yolu olan elektronik, günümüzde her birimizin en büyük can yoldaşı. İşte, tam da bu nesli mühim kılan, bu gerçekliği, artık geriye döndürülemeyecek şekilde bize kanıksattırmış olması.
Elbette bizler de kendimizden öncekilerin devrettiklerini bir şekilde dönüştürüp onlardan farklılaştık. Babamız, falanca markadaki ve ekseriyetle telsizi andıran cep telefonunu kemerinin arkasına yerleştirirken, biz onları süslü kaplara koyup çantamıza atacak kadar benimsedik. Elektronik mesaj anlamına gelen SMS denen şeyi tanıdık, gördük.
Ancak belirtmeliyiz ki en azından bu farklılık Z kuşağında yaşananlarda olduğu gibi temel bir kopuşa karşılık gelmemekte.
Online olmak denen şey, belki bir sevgili adayıyla, bir internet kafede chat yaparken çok manidarken bizim için, hala bir kitabı sayfalarına dokunarak okumak da bir o kadar vazgeçilmez. En basitiyle, böylesine kitap okumanın neme nem bir şey olduğunu biliyoruz diyelim. Ancak, Z kuşağından olanlar için online olmak, söz konusu romantikliğin çok ötesinde olup gerçekçiliğin bütün sınırlarına dokunarak onu yeniden ve yeniden belirlemekte. Bir üniversiteyi bitirmekten, sosyalleşmeye; yeni başladığın işi görmekten, kendine vakit ayırmaya; bir eyleme girmekten, durup düşünmeye kadar yaşamla ilgili pek çok alanda tüm çerçeveyi bu teknolojik hat belirliyor. Aksisi ise ahiret gibi bir şey. Tüm bilinmezliğiyle…
Söylediklerimizle aynı doğrultuda olacak şekilde, Z kuşağından biri için teknoloji ve bu teknolojinin dünyaya arz ettiği iletişimsel “olanaklar” onu, yaşamına karşı hiçbir boşluğa mahal vermeksizin belirlemekte. Çünkü tarihin ilerlemesi gerçekliğinden ve bu gerçekliğin birikime dayanan bir şey olarak zuhur etmesinin yeni bir görünümünden başka bir şey olmayan bu teknik “ilerleme” ve onun hayatın her yerine sirayet edebilme gücü, insanın kendisiyle olan ilişkisini orijinal bir boyuta taşımakta. O varsa varsın, yoksa yoksun aslında. Kendine dönmek amacıyla bile kendisine vasıta demek için bin kez düşünmemiz gereken şeye ihtiyacı var Z kuşağının.