Harari  yakın gelecekte toplumların teknolojik değişimlerin yaratacağı değişimlere hazır olması gerektiği uyarılarını yapıyor. Kitaplarında daha çok makro-tarihsel sorunları ele alıyor ve biyo-teknolojik gelişmeleri aktarıyor. Cevaplardan çok soru sormanın önemini bize anlatan Mümtaz Hoca’ya saygıyla Bir Çin atasözünde beddua olarak “tuhaf zamanlarda yaşayasınız” denir. Biz de tam tuhaf zamanların, tuhaf savrulmaların içinde yaşıyoruz. Nazım’ın dediği gibi ‘anlamak sevgilim gideni ve gelmekte olanı’. Ama bu sefer gideni anlasak da gelmekte olanı anlamak çok da kolay gözükmüyor. Pandemi, küresel ısınma ve buna bağlı gelişen doğal habitatın bozulmasının tetiklediği sonuçlara hazır değiliz hiçbirimiz. Stephen Hawking, tekerlekli sandalyesinden mümkün olan en kısa zamanda insanoğlunun yeni bir yaşam alanı bulması gerektiği uyarısıyla ayrıldı dünyadan. Teknolojik alanda yaşanan gelişmeler geçmişten günümüze elektrikten, buharlı makinelere, motorlu taşıtlardan cep telefonuna kadar insan yaşamını kolaylaştıran araçlar sundu bizlere. Günümüz yüksek teknolojisi (hi-tech) ise insan yaşamını kolaylaştırmakla kalmıyor, bizzat ‘insanı’ kurgulanabilen bir araca dönüştürmenin önünü aralıyor. Tarihsel süreçlerdeki değişiminin belirleyicisi olan insanın herhangi bir nesne gibi değiştirilip dönüştürülebilme olasılığı, yakın gelecekteki ‘değişimin’ yönünü ve dinamiklerine de işaret ediyor. Tarihin kurucu aktörü insan araçsallaştığında ne gibi değişimlerin yaşanacağı şimdilik bir muamma. Biyo-genetik, insan bedeni üzerinde şu ana kadar pek çok müdahaleyi başardı. Örneğin bedenin yaşlanan, fonksiyonlarını kaybeden bazı organların ikameleri yapılabilmekte. Ama asıl önemli sorun insan beynine yapılan ve yapılabilecek müdahaleler. İnsan bedeni ve beynine yapılacak her müdahale, geleneksel doğal yaşamın her açıdan öngörülemez ve geri döndürülemez bir şekilde dönüşümü anlamına gelecek. İnsan ömrünün ve insan beyninin doğal sınırları ile oynanabilmesi sadece bir teknolojik olay değil. Pek çok belirsizliğe yol açacak bu gelişmeler, doğal insanın günümüze kadar ürettiği tüm sosyal, siyasal, dinsel, dilsel birikimlerinin, kavramların, kurumların da radikal dönüşümlerine yol açacak. Yapay zekâ ile donanmış bireylerden oluşan toplum nasıl bir toplum olacak? Yapay zekâ ile bireye her türlü ‘bilgi’ aktarımının yapılabilmesi doğal ‘birey’i, bireyin yeteneklerini, meslek seçimlerini nasıl etkileyecek? İnsan beyninin teknolojik manipülasyona açık olduğu toplumda iş bölümü, yöneten yönetilen ilişkisi, geleneksel demokratik siyasal yapılar nasıl bir değişime uğrayacak? Sizce toplum bırakın cevaplarına, bu sorulara hazır mı? Stephen Hawking gibi Harari de yakın gelecekte toplumların teknolojik değişimlerin yaratacağı siyasal/sosyal mega değişimlere hazır olması gerektiği uyarıları yapıyor. Teknolojik değişimlerin gelecekte ne gibi köklü yapısal dönüşümlere yol açacağını bize fısıldayan Harari kim ve ne gibi uyarılarda bulunuyor? Bu pazar biraz fütürizme kulak verelim mi? Harari pek çok dile çevrilmiş best seller olmuş kitaplarıyla küresel ölçekte en çok okunan yazar. Obama, Zuckerberg, Gates gibi popüler insanlardan sokaktaki insana uzanan çok geniş bir okuyucu kitlesine sahip. İsrail doğumlu Hariri gerçekte askeri tarih uzmanı. 2014’te ‘Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens’, 2017’de ‘Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi’, 2018’de yayımlanan ‘21.Yüzyıl İçin 21 Ders’ kitapları gündemi belirlemeye devam ediyor. 2002’de Oxford Üniversitesi’nde tarih doktorasını tamamlayan Yuval Noah Harari, dünyanın her yerine konferanslara büyük meblağlar karşılığı davet edilen bir kişi. Kudüs Hebrew Üniversitesi’nde çalışan Harari’yi küresel ölçekte popüler figüre dönüştüren olgu, bir tarihçi olmasına rağmen geleneksel kalıpların dışında yakın gelecekte olası değişimlere odaklanması ve yaşanacak sorunlar konusunda farkındalık yaratması. Tarihi dondurulmuş, masal ve hamaset dünyasına hapsetmiş bizim gibi toplumlar açısından Harari’nin tarih analizlerinden öğrenecek çok şey var. Bizdeki tarih geçmişin steril edildiği, bugüne ve yarına ilişkin etkisinin hesaba katılmadığı, neden-sonuç ilişkisinden yoksun bilgi yığınından ibarettir. Harari ise tarihçi olmasına rağmen bizi geçmişe götürmektense geleceğe taşıyor.
Harari öncelikle bilimkurgunun konusu olan her ne varsa gerçekliğe dönüşmekte olduğunu paylaşmakta.
Kitaplarında daha çok makro-tarihsel sorunları ele alan Harari, biyo-teknoloji alanında yaşanan/yaşanacak değişimlerin neler olabileceğini aktarmaya çalışıyor. Akıllı biyolojik organizmaların kendi doğal mekanizmaları aşmasının yani biyoteknolojik dünyanın olası sonuçlarını irdeliyor. ‘Homo sapiens bir yüzyıl içinde yok olacak’ gibi radikal ve ürkütücü bir tez de ortaya atmakta. O nedenle Hariri’nin yakın geleceğe ilişkin öngörülerine ve uyarılarına kısaca bir bakalım. Harari öncelikle bilimkurgunun konusu olan her ne varsa gerçekliğe dönüşmekte olduğunu paylaşmakta. Binlerce yıl boyunca doğaya hükmetmeye çalışan insanın 21. yüzyılda sahip olduğu biyo-genetik teknik donanımla yaşamı kurgulama gücünü elde edeceğini belirtiyor. İnsanın bedenini, beynini ve diğer canlıları kurgulayabilme yetisini bir tür ‘ilahi güçlere’ sahip olabilmeye benzetmekte. Kitaplarında, konferanslarında ‘insanın ilahlaşacağı’ bu yeni döneme ilişkin temel sorunları ele alan Hariri, teknik alanda yaşanan radikal dönüşümlerin sosyal, siyasal, toplumsal alanda ne gibi gelişmelere yol açabileceğini irdeleyerek, yarının dünyasında insanoğlunu bekleyen belirsizlik ve kaoslarla ilgili pencereler açmakta. Harari, ‘ilahlaşan’ yeni insan türü ile yeni ‘tekno-dinler’in ortaya çıkacağını belirtiyor. Bu sefer yeni dinlerin Ortadoğu’dan değil, Silikon Vadisi’nden türeyeceğini, eskisinden farklı olarak ‘öteki’ değil bu dünyada mutluluk, barış, cennet hatta ‘ölümsüzlük’ vadedeceğini aktarıyor. Harari’ye göre tekno-dinler bu dünyada cenneti vaat etseler bile, gerçekte biyo-genetik devrimin küçük bir elit gruba ütopya/cennet, kalanına distopya/cehennem sunacak. Yapay zekâ alanındaki teknolojik gelişmelerin uzun dönemde insanlar arasında eşitsizliği derinleştirme ihtimali de büyük bir tehlike. Marks, sanayi devrimi sonrası üretim, üretim araçları ve ilişkileri bağlamında burjuvazi ve işçi sınıfı arasında birbiri ile çatışan sınıfsal çıkarlara odaklanmıştı. Harari, Marks’ın sınıflı tezinin çökeceğini, teknolojiyi kontrol eden elit grubun dışında geri kalan nüfusun önemli bir bölümünün üretim süreçlerinde yer bulamayarak sınıfsız (classless) ve âtıl (useless) kalacağına dikkat çekmekte. Yeni teknolojik gelişmeler sonucu üretim süreçlerinden dışlanan milyonlarca insanın işsiz kalma olasılığı birinci en büyük tehlike ona göre. [1]
Harari, ‘İnsanın kendi yarattığı bu algoritmaların ya da yapay zekânın kölesi olma ihtimali var mı? İnsan ikinci sınıf bir yaratık haline gelebilir mi? gibi ilginç sorular yöneltir.
Biyomühendislik yardımıyla beden ve beyin üzerinde yaşanacak olası değişimlerin zihinsel sisteme büyük zarar verebilme olasılığı da ikinci büyük tehlikedir Harari için. Bu bağlamda, bilişim teknolojilerinde yaşanan değişimlerin yeni neslin zihinsel yapısını nasıl etkilediğinin bilinmediği, bu durumda milyarlarca insanın denek konumuna itildiğini söylemekte. Harari, Bilişim teknolojilerindeki bilgi-veri hacminin ve akış hızının artması karşısında ‘normal insan beyninin’ bilgi depolama, tasnif etme ve analiz edebilme sınırlarında yaşanan zorlamaların insanın düşünsel faaliyetlerini nasıl etkileyeceği sorusuna cevap bulmanın zaman alacağı uyarısında bulunmaktadır. [2] Biyo-mühendisliğin gelişimi ile bilgisayarlara bağlanabilen ve algoritmaların işlem kapasitesi ile eşleştirilebilen insan beyni ile ‘yeni süper-insan modellemesinin’ yapılabilmesini bu alandaki radikal dönüşümün tepe noktası olarak değerlendirir. Harari, yeni süper-insana ilişkin olası gelişmelerden yola çıkarak, tarihte ilk kez 10-15 yıl gibi kısa bir süre sonrasına ilişkin neler olabileceğine dair öngörüler yapılamamasından duyduğu endişeleri paylaşır.  İnsanın öngörülemeyen doğal olmayan güçlere ve yeteneklere kavuşması ne gibi sonuçlar doğuracak? Tam da bu noktada; ‘İnsanın kendi yarattığı bu algoritmaların ya da yapay zekânın kölesi olma ihtimali var mı? İnsan ikinci sınıf bir yaratık haline gelebilir mi? gibi ilginç sorular yöneltir. AlphaGo isimli programın Go oyununun dünya şampiyonuyla yaptığı karşılaşmayı kazanması, tam da Harari’nin insanın kendi yarattığı yapay zekanın kölesi mi olacağı sorusunu destekleyen çarpıcı bir örnek. Hariri bu örneğin Deep Blue isimli bilgisayarın satranç şampiyonu Garry Kasparov’u mağlup etmesine benzetildiğini, ama buradaki yapısal farkın dikkatlerden kaçtığına değiniyor. İki örnek arasındaki temel fark, Deep Blue serisine satranç oynamayı, onu tasarlayanlar öğretmişken, AlphaGo’ya kimsenin Go’yu öğretmemesi. [3] Yapay zekânın toplanan verileri analiz etme kapasitesinin insan belleğini aşması, insanın bile fark edemediği izlekleri ortaya çıkarabilmesi de ilginç bir başka boyut. Bu bağlamda da algoritmalara verilerin sunulduğunu, algoritmaların kendi kendine öğrenme sürecine geçtiğini belirtiyor Harari. Programcılarının bile anlayamadığı bir tarzda kendi kendine öğrenme yetisinin öngörülemeyen süreçleri de tetikleyeceğini belirtiyor. [4] Harari’ye göre insanın kendi üretimi/yaratımı olan bilişsel dünyanın kölesi olup olmayacağı uzun süre tartışılsa da esas meselenin ‘otoritenin insandan algoritmalara geçmesi’ olduğuna dikkat çekmekte. Algoritmaların insanların karar alma süreçlerini manipüle edebilmesinin basit bir şey olmadığını, bireyin sosyal, siyasal tüm tercihlerine yansıyacağı uyarısında bulunur. Harari, insanın bir kitap alma tercihinde bile bu teknolojik ortamın nasıl manipulatif rol oynayabildiğini şu örnekle anlatmaktadır. ‘Eskiden okuyacağımız kitabı bir kitapçıya gidip raflar arasında dolaşıp içimizdeki sesi dinleyerek seçiyorduk. Ama şimdi Amazon sitesini açar açmaz, ‘geçmişte şunları okudun, bunları okuyan şunları da okudu’ diye tavsiyeler çıkıyor. Bu sadece başlangıç. Kindle gibi okuma cihazları kullanıcılar hakkında sürekli veri topluyor. Hangi bölümleri daha hızlı okudun; hangi sayfada mola verdin; hangi sayfada o kitabı bir daha açmamak üzere kapattın. Hepsini biliyor. Biz kitap okurken, kitap da bizi okuyor artık. Üstelik daha da ileri götürülebilir bu. İleride hangi cümlede kalp atışınızın hızlandığını, neyin sizi kızdırıp neyin mutlu ettiğinin verisine de sahip olacak bu cihazlar. Siz belki bunları unutacaksınız ama onlar unutmayacak. Bu tür bilgiler üzerinden de tercihlerinize yön verecekler.’ [5]
Harari programcılarının bile anlayamadığı bir tarzda kendi kendine öğrenme yetisinin öngörülemeyen süreçleri de tetikleyeceğini belirtiyor.
Harari, teknolojik gelişmelere paralel siyasi vizyonlar üretilememesinden endişeli. Ona göre dünyada milliyetçi söylemler güçlense de insanlığın bu yüzyılda karşılaşacağı nükleer savaş, iklim değişikliği, yapay zekâ ve biyo-mühendislik alanında ortaya çıkabilecek sorunları çözmede milliyetçilikler doğru adres olamayacak. Küresel ısınmayı hangi millet ya da lider tek başına durdurabilir? Harari’ye göre tüm bu olumsuz gelişmelerden en az zararla çıkabilmek için ‘küresel bir toplum’ olmak gerekiyor. Küresel bir toplum kurulabilmesi için de güçlü iş birliklerine ve ‘toplumsal, ekonomik, siyasal perspektiflere’ ihtiyacımız var. Sonuç olarak, yakın gelecekte hepimizi ciddi belirsizlikler ve sorunlar bekliyor. Radikal değişim bu kez bizlere pozitif bir pencere açmıyor. Sıkıntılı bir değişim arifesinde bireylerin toplumların hamaseti bırakıp geleceğe odaklanması, uluslararası alanda ‘ortak akıl ve ortak çözüm’lere yönelik vizyonlar geliştirebilmesi her zamankinden daha elzem. -- 1- Channel 4, youtube ‘Will artificial intelligence create useless class of….’, 29 Ekim 2021 2- The Royal Institution, ‘The Future of Humanity with Yuval Harari’, 28 Eylül 2016. 3- Hürriyet, ‘Yapay Zeka Bizi Kölesi Yapmaz’, 7 Şubat 2017. 4- Youtube, ‘Kararları Yapay Zeka Alıyor’, 1 Şubat 2017. 5- Hürriyet, ‘Yapay Zeka Bizi Kölesi Yapmaz’, 7 Şubat 2017