Yurt dışındaki soru: Erdoğan iktidarını barışçıl yollarla devreder mi?

Abone Ol
Erdoğan’ın seçimi kaybettiği zaman medeni bir devir-teslim sonrasında sivil plakalı arabasına binip evine gideceğini çok kabullenemiyorum. Ancak buna karşın bir şekilde iç çatışma çıkarma kabiliyeti olduğuna da tam olarak inanmıyorum. Başlıktaki soru bir çoğunuz ya da bir çoğumuz için aslında altında biraz aşağılama, biraz küçümseme ve biraz da kaygı barındıran bir soru. Ancak ne yazık ki özellikle Kapıkule’nin batısında bu soru son zamanlarda çok sık şekilde sorulmaya başladı. Yaklaşık üç aydır Türkiye ile ilgili ya da Türkiye’deki seçimler ile ilgili olası senaryoların tartışıldığı her ortamda katılımcılardan bir tanesi Türkiyeli olduğu bilinen ya da Türkiye uzmanı olarak tanınan kişilere bir şekilde bu soruyu doğrudan ve de dolaylı olarak soruyor. Ben de bu soruya birden kez maruz kaldım. Hatta haziran ayı içerisinde öncelikle İngiltere’de sonrasında ise İsrail ve de Yunanistan’da bu soru doğrudan soruldu. Birçok konuşamamda kendi sosyal medyasında sonuçlarının bir kısmını paylaşan Metropoll araştırma şirketi Özer Sencar’ın bulgularını paylaşıyorum. Bu sonuçlara göre Cumhur İttifakı’nın parlamentoyu kazanması şu an ki durum itibariyle neredeyse imkânsız. Ancak Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan’ın hâlâ bir şansı var ve bu şans hiç de azımsanacak oranda değil. Bu şans iki şeye bağlı oranda artıp azalıyor. Bunlardan birincisi Erdoğan’ın dönemsel bulduğu ya da yarattığı dalgaların üzerinde sörf yapabilme kabiliyeti ve de kendisini olduğundan daha büyük gösterme becerisi. İkincisi ise Millet İttifakı’nın adayı ya da daha doğru bir söylem ile aday tercihi. Erdoğan’ın karşısında eğer en zayıf aday yarışır ise Erdoğan her şeye karşın hâlâ ipi göğüsleyebilir. Ya da ipi göğüslemek için sıradan insanların zekâ seviyelerini zorlayacak hamleler yapabilir. Bu nedenle konunun görece dışında olmasına karşın bir kere daha tekrar edeyim. Hak edenden daha çok, halk için iktidarı her koşulda ‘söküp alacak’ alacak aday ile sahaya çıkmak lazım. YURT DIŞININ KAYGILARI Ancak anlaşılan o ki yurt dışında durum biraz kaygı ile izleniyor. Bunun da iki nedeni var. Birincisi dışarıdan da görülen ‘hatalı aday’ tercihi. Elbette yanılabiliriz. Ekonomi çok çok daha kötüye gidebilir. Kabiliyetlerini ve kaliteli kadrolarını yitiren AKP rejimi her gün yaptığı hatalarını yine ve yeniden tekrarlayabilir ve bu bağlamda da cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedebilir. Ancak buna karşın yurt dışı soruyor bir şekilde ‘kaybetse de gider mi?’ ‘Kaybederse nereye gidecek?’ ya da en acısı ‘kaybederse ve bunun geri dönüşü olmadığını anlar ise iktidarı barışçıl yollar ile terk eder mi?’. Ben açıkça sunu söyleyeyim: Benim aklım Erdoğan’ın seçimi kaybettiği zaman medeni bir devir-teslim sonrasında sivil plakalı arabasına binip evine gideceğini çok kabullenemiyor. Ancak buna karşın bir şekilde iç çatışma çıkarma kabiliyeti ya da gücü olduğuna da tam olarak inanmıyorum. Ya da inanmak istemiyorum. Ama bizler kadar duyguları ile hareket etmeyen batı dünyası bu konuda kaygılı. Kaygılarının da aslında kendilerince haklı nedenleri var. Zira onların tarafından bakılınca Türkiye’ye sadece Erdoğan var. Misal Kılıçdaroğlu yok! Muhalefet lideri ya da muhalefet var. Onlar için Türkiye’nin ordusu ya da bürokrasisi yok. Sadece Erdoğan’a bağlı devlet kadroları var. Elbette bu büyük bir yanlış okuma ve en başta onların hatası. Fakat kendini anlatamayanların ya da olayı daha açık gösteremeyenlerin hiç mi hatası yok. Kaygılılar çünkü Türkiye’de iktidarın barışçıl yollar ile devredilememesi ya da ilk ve ikinci tur seçimleri arasında ‘fantastik’ olayların yaşanması öncelikle Ukrayna savaşı hali hazırda sürerken Avrupa-Atlantik güvenlik sistemine bir şekilde zarar verir. Bununla beraber zaten tartışmasız bir şekilde otoriter olan Müslüman çoğunluklu Türkiye’nin başka bir kategoriye girmesine neden olur ki zaten sorunlu Müslüman coğrafyası için bu ayrı bir mesele demektir.
Bu kaygıları gidermek için öncelikle Türkiye’nin Erdoğan’da ibaret olmadığını anlatmak gerekiyor. Türkiye’nin çok katmanlı kendilerini dikey ve de yatay kesen toplumsal, ekonomik ve de siyasal yapılardan oluştuğunu göstermek lazım.
Bu onlar için bir problem çünkü Türkiye hem ithalat hem de ihracat havuzu onlar için ve olası karışıklıklar onlar için haddinden bazla ona belirsizlikleri en üst seviyeye taşır. Dahası Erdoğan’ın kutuplaştırdığı Türkiyeli ve Müslüman diasporalar yaşanılan karışıklıkları Avrupa sokaklarına pek tabi taşıyabilirler ki bu da Türkiye’nin iç meselelerinin sınırları aşıp Londra, Berlin, Paris ve Stockholm sokaklarına farklı ölçeklerde yansımasına neden olur. Bütün bunlar bir şekilde ‘olası’ durumdayken bir şekilde de bizlere gerçekçi gelmiyor olması çok doğal. Ama nasıl ki onlar uzaktan baktıkları ülkeyi hatalı okuyabiliyorlarsa, bizlerde çok fazla işin içinde olduğumuz için olanlara ya da olacaklara çok geniş açı ile yaklaşamıyor olabiliriz. Bu nedenle bence kaygıları anlamak ve de üzerine gitmek lazım. BU KAYGILAR GİDERİLEBİLİR Mİ? Bu kaygılar elbette giderilebilir. Ancak yine aynı konuya dönmem gerek bunun için. Bu kaygıları gidermek için öncelikle Türkiye’nin Erdoğan’da ibaret olmadığını anlatmak gerekiyor. Türkiye’nin çok katmanlı kendilerini dikey ve de yatay kesen toplumsal, ekonomik ve de siyasal yapılardan oluştuğunu ve bu yapıların her ne olursa olsun bir şekilde var olabilme kabiliyetlerinin mevcut olduğunu söylemek ve de göstermek lazım. Ama bunlar görece zor, uzun süre gerektiren ve de kanıtlara ihtiyaç olabilecek durumlar. Buna karşın bu seçim hem iç hem de dış kaygılar açısından bakıldığı zaman böyle bir zaman lüksüne sahip değil. Bu nedenle daha kesin, daha net ve de daha açık bir mesaja ya da umuda ihtiyaç var. O da iktidarın kendisine gelmesini bekleyecek daha uysal aday değil, rasyonel ve de gerektiğinde toplumu, bürokrasiyi ve de güvenlik mekanizmasını ayağa kaldıracak kazanacak aday. Zira bu ne yazık ki elimizdeki son hak gibi duruyor. Bunun heba edilmesi ve de iktidarın bir şekilde devredilememesi ya da devrederken tarihsel sorunlar çıkmasının vebalini ödemek zor olur. Dediğim gibi bu sefer iktidarı kucağında bulacak değil onu ‘söküp alacak’ bir aday lazım. İşte bu kanımca Türkiye dışının da kaygılarını hatırı sayılır oranda azaltır.