Yükselen İslamcı iptal kültürü-II

Abone Ol
Kentleşmiş, bireyselleşmiş, apolitik kitle bugün Türkiye’deki sistemin karşısındaki en büyük potansiyel tehlike olarak yükselmekte. Dün gülünen, alaya alınan tüm new age inançlar ve pratikler kendilerini açıktan savunmaya başlayacaklardır.

Loading...

200 yıllık Türk Modernleşmesi boyunca bir yandan çağı yakalamaya çalışırken; modernleşme sürecinin getirdiği sorunlarımızla da boğuştuk. Bu sürecin öncü metinlerinden olan Tanzimat Fermanı’nda, Osmanlının Tanzimat öncesindeki 200 senesindeki eksikler, halka verilen sözlerle zımni olarak kabul edildi. Ancak modernleşme sürecinde de sürecin taşıyıcısı olan sınıflarla geniş halk kitleleri arasındaki çelişkiler Türk Siyasal hayatının ana eksenini oluşturdu. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu güç ve kötü durum sonunda Batı’nın yükselen kültürel hegemonyası altında başlayan modernleşme süreci, nedenlerini gölgede bırakan neticeler ortaya çıkarttı. Bir yandan Batı’ya benzeme, bir yandan ise Batı’ya direnme dinamiklerini içinde taşıyan Türk Modernleşmesi zıtlıkları bünyesinde barındıran, neşet ettiği devletin tüm eksikliklerini, hatalarını taşıyan bir süreç oldu. Devletin hataları, yanlışları da Batılılaşma karşıtları tarafından modernliğe kolayca atfedildi. Saf denilebilecek bir modernlik ise aslında ortada yoktu. 200 sene boyunca Türk Modernleşmesinin motoru devlet iken taşıyıcısı da eğitimli devletin içinde ya da kenarında konumlanmış elitler oldu. 1950 sonrası demokrasiye geçişle birlikte bu basit ikilik yer değiştirmeye, amorflaşmaya da başladı. Devletin yetersizlikleri sonucunda  modernleşmek değil devleti kurtarmak için başlayan süreç, yine devleti kurtarmak için özünden saptı. Komünizm ile mücadele ve Kürt meselesi gibi devlet için hayati meseleler karşısında devlet aygıtı modernleştirici rolünü ikinci plana atıp geleneksel kurumlara, normlara yaslanmayı da bildi. Popüler halk desteği ve devletin demokratik kaygılarının kesişmesi neticesinde bugün kamu kadroları tüm Türkiye’nin eğitimli kesimin en muhafazakarlarının yoğun temsil edildiği bir topluluk haline geldi. Gelecek seçimlerdeki bir muhalefet iktidarına bürokrasiden ve yargıdan gelecek itirazlar, seçim sürecine bürokrasinin ve yargının olası müdahaleleri bugün tüm muhaliflerin korkularının başlıcaları olmuş durumda. Bürokratik elit içinde sekülerler de eğitimli kesimdeki nispetlerinden düşük temsil ediliyorlar.
Geçmişte toplumun tamamına nizam vermeye dair bir ajandayla devletle birlikte yola çıkan seküler kesim bugün kendisine dair bir ajanda ile sahada.
12 Mart’la başlatılabilecek, 12 Eylül ile süren, devletteki kadrolaşma ile cisimleşen, Gezi Parkı sonrasında görünür olan, Cumhur İttifakı’nın ardından ise resmiyete döndüğü şekliyle devlet, Türkiye’de muhafazakârlığın, dinin, milliyetçiliğin taşıyıcısı olmuş durumda. 12 Eylül’ün fikri temeli sayılacak Türk-İslam sentezinin, dindarlaşmış bir versiyonuyla karşı karşıyayız. SEKÜLERLERİN TEK GÜCÜ Arkasında devletin kudreti de kalmamış seküler kesimin peki bugün nasıl bir gücü var? Sekülerler azınlık oldukları gibi diğer azınlıklarla ittifak yapabilirler. Kürtler ve Aleviler, seküler kesimin doğal müttefikleri ve zaten seküler kesimini parçaları olarak Türkiye tablosuna yerleşmiş durumdalar. “200 yıllık modernleşme sancıları yerini modernlik dertlerine bıraktıkça 200 yıllık itirazlar da kadük kalıyor”.[1] Seküler kesimin geçmişe göre en büyük gücünü ise ajandası oluşturacak. Geçmişte Türkiye’ye dair, toplumun tamamına nizam vermeye dair bir ajanda ile devlet ile birlikte yola çıkan seküler kesim bugün kendisine dair bir ajanda ile sahada. Artık seküler talepler, sekülerlerin kendilerine dair taleplere dönüşüyor. Doğaları gereği de talepler demokratikleşiyor. Festival iptalleri arda arda devam ediyor. LGBTİ+ derneklere, eylemlere saldırılar, hukuki soykırım denemeleri sürüyor. Seküler hayatın sembolü olabilecek içki tüketimi, karma yurtlar kriminalize edilmeye çalışılıyor. Son 40 yılda, entelektüeller İslami kesime odaklanmışken yeterince üzerinde durulmayan bir dönüşüm ise asıl seküler kesimde gerçekleşti. Yıllar boyunca seküler sayılan kesim normları, tüketim kalıpları, aile ilişkileri ile devletten bağımsız hızla dönüşmeye devam etti. 1800’lerin evinin içinde geleneksel, sokakta modern İstanbul Beyefendisinden, 1900’lerin modern ama ataerkil sert aile babasına giden süreçte İslam dini normlarına doğrudan itiraz edilmemiş sadece sınırlanmış ve uzaklaştırılmıştır. Ancak yeni çağın bireyselleşmiş, patrimonyal bağları zayıf, hazzı hayatının merkezine koymaya hazır insanına klasik normların hitap ettiğini söylemek hatalı olur.
Normlarını arayan gençliğin taleplerini yansıtacak siyaset eliti de tutarlı bir doktrini de yok ancak bu taleplerin duracağı sanılmamalı.
Eğlence, mutluluk, iyi yaşam, zevk, tat gibi taleplere Türkiye’nin geleneksel kodları karşılık vermekte zorlanıyor. Kentleşmiş, bireyselleşmiş, apolitik kitle bugün Türkiye’deki sistemin karşısındaki en büyük potansiyel tehlike olarak yükselmekte. Kimileri yükselen bir seküler milliyetçilik olduğunu söylese de “seküler milliyetçilik” bu gençlerin bir kısmının yolculuğunda sadece bir duraktan ibaret kalabilir. Normlarını arayan gençliğin taleplerini yansıtacak siyaset eliti de tutarlı bir doktrini de yok ancak bu taleplerin duracağı sanılmamalı. “Türkiye bir doktor kaybetti, Almanya bir çöpçü kazandı.” mottosundaki aşkın bireysellikle baş etmek, Türk siyasetindeki cari diskurla mümkün değil. AKP sonrasında bugünlerde başlayan bu akımı farklı alanlara yayılmış ve güçlenmiş olarak göreceğiz. Yakın gelecekte, ailenin rıza üretme kabiliyetine paralel şekilde devletin de rıza üretme kabiliyeti düşecektir. SONUÇ Düne kadar seküler kesimin kendi içinde marjinalleştirdiği unsurlar kendi kimlikleriyle varlıklarını açıktan savundukça seküler kesimi de dönüştürüp onu kendi suretlerinde yeniden şekillendireceklerdir. Kadın hareketi ile başlayan bu olgu, LGBTİ+’lar, yeşiller, veganlar, hayvanseverler, çeşitli alt kültürlerle çeşitlenecektir. Dün gülünen, alaya alınan new age inançlar ve pratikler, farklı dini pratikler kendilerini açıktan ve doğrudan savunmaya başlayacaklardır. Kürtaj bile kırsaldaki kadının sağlık riskinden, kentli kadının bedeninin özgürlüğü bağlamında tartışılacaktır. İşte seküler kesimin gelecekteki en büyük gücü ve cazibesi kendisini dönüştüren bu iç dinamizmi olacaktır. [1] https://www.politikyol.com/yukselen-islamci-iptal-kulturu/