Yüksel Işık yazdı | Uluabatlı Hasan’sız Fatih olur mu?

Abone Ol
“Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın? Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!” Ortaokullu yıllarda tüylerimi diken diken eden bu şiiri gururla okumuşluğum çoktur. Ta ki sonradan 12 Eylül Darbesi'nin mülteci yaşama zorladığı bir sınıf arkadaşım, Bertolt Brecht’in kitabını hediye edene kadar. “Al, oku” dedi; “özellikle şu şiiri.” GENÇ İSKENDER TEK BAŞINA MI FETHETTİ HİNDİSTAN’I?Okuyan Bir İşçinin Düşündükleri” şiirini işaret etmişti. “Genç İskender fethetti Hindistan’ı, Tek başına mı? Sezar yendi Gallileri. Yanında bir aşçı olsun yok muydu?” Boşuna dememişler; hayat tecrübelerin toplamıdır! “El elden üstündür arşa kadar” yahut “bir elin nesi var; iki elin sesi var” sözleri o kadar eski midir; bilmiyorum ama kuvvetle muhtemeldir ki en çok da adını tarihe yazdıran “Fatih” biliyordu; “İstanbul’u aralarında Uluabatlı Hasan’ın da olduğu kitleler fethetmişti”. “Aidiyet” hissi oluşmadan başarı gelmez! Aidiyet hissinin anahtarı da katılımcılıktır. Peki katılımcılık nedir? “Katılımcılık, elinde bulundurduğu yönetme gücünü, paydaşlarıyla samimi bir biçimde paylaşmanın ve onları sürece doğrudan katmanın anahtarıdır.”[1] KATILIMCILIKTAN MI, TEKCİLİKTEN Mİ YANASINIZ? İnsanlık tarihi, bir ucunda doğrudan demokrasi, diğer ucunda faşizm olan her çeşit yönetim biçimiyle muhatap oldu. Demokrasi katılımcılığı önemser ve “katılımcılık, üretim sürecinin doğru ve ihtiyaca uygun işlemesini; bu sürecin doğru işlemesi de kurumsal itibarı artırmaktadır.” En uçta faşizmin olduğu tekçi sistemler ise “geniş kitleleri görmezden gelen ve her şeye karar verme yetkisini elinde tutan birkaç profesyonelin yönettiği geleneksel sistemler”dir. Bu “sistemler, sık sık yönetsel krize düşerler.” Çünkü paydaşlarını sürece katmaktan kaçınırlar. Tıpkı bizdeki Milli Eğitim Sistemi gibi! Müfredatı değiştirirken de, TEOG’u kaldırırken de “görmezden gelmeyi” tercih ederler. Oysa bilgi güçtür; öğrenmekten korkarsanız, bir “öcü” ile karşılaşma riskiniz her zaman vardır! DAHA FAZLA DEMOKRASİ, DAHA FAZLA KATILIM! Cumhurbaşkanı, “Ben TEOG olayını istemiyorum. TEOG kaldırılmalı” der demez, TEOG kaldırıldı. Oysa daha dört yıl önce getirmişlerdi. Ne kadar doğrudur bilemem ama söylenen odur ki Cumhurbaşkanı, talimatı geçen yıl vermiş ama “çok bilmiş” bürokratlar, , “yerine koyacağımız bir model yok” diye kulak ardı etmişler. “Çok bilmişler” ya, sorunun muhataplarını sürecin içine katacak demokratik katılımcılığa başvurma gereği duymamışlar. Haydi benim gibi TEOG’a hazırlanan çocukları için bütçelerinden kısarak planlamalar yapan yüz binlerce ebeveyni bir yana bıraktım; alanda örgütlü sendikalara, eğitim uzmanlarına, üniversitelerin ilgili bölümlerine sorma gereği duyulmaz mı? Zannediyorlar ki Fatih, İstanbul’u tek başına fethetti! Öyle olmadığını onlar öğrenene dek olan bizim çocuklarımıza olacak! İşte o yüzden Brecth’in affına sığınıp, şiirini deforme ederek soruyorum; “Fatih, İstanbul’u tek başına mı fethetti? Yanında bir Uluabatlı Hasan da mı yoktu?” Vazgeçin bu “Uluabatlı Hasan”lar olmadan “Fatih” olma hayallerinden! Çocuklarımız deneme tahtası değil! [1] Işık, Yüksel; Kişiliğiniz İtibarınızdır, Elma Yayınevi, Ankara, 2016, s. 56.