Tarih, geleceğin kutup yıldızıdır

Abone Ol
AMAÇ, MUHALEFETİ SUSTURMAKTI! “Yaklaşan felaket”in farkında olan İnönü, Mecliste, şunları söylemişti: “Biz demokratik rejim dedik, demokratik rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.” Yakup Kadri, İnönü’nün üslubunu sert bulduğunu; hatta “iktidar milletvekillerini payladığını” yazıyor. Yakup Kadri’ye göre bu konuşma, “iktidar partisini çileden çıkartıyor”. Yeri gelmişken, Yakup Kadri’nin, Tahkikat Komisyonu kurulmasını, “iktidarın ihtilalı önlemek isterken ihtilala giden yolu kısaltmak” gibi bir işlevi üstlendiğine dikkat çektiğini de belirtelim. “Tarih, geleceğin kutup yıldızıdır”; ona bakmadan yol alırsanız, çıkmazlarla karşılaşmanız işten değildir. Bursa Milletvekili Mazlum Kayalar ve Denizli Milletvekili Baha Akşit’in imzasını taşıyan “Tahkikat Komisyonu”na ilişkin önergenin “masum” olmadığı açıktır. Önergenin gerekçesi şöyle: “C. H. Partisinin yıkıcı, gayrimeşru ve … yaygın bir halde görülen kanun dışı siyasi faaliyetlerin muhtelif sebeplerine intikal etmek, matbuat meselesi ile adlî ve idari mevzuatın ne suretle tatbik edilmekte olduğunu tetkik eylemek.” HEM HAKİM HEM SAVCI OLMAK! Meselenin özü ise şöyle ifade edilmiş: “Bugüne kadar cereyan eden hâdiseler, Türkiye'de mer'i kanunların, suçları takip ve tecziye etmekle mükellef müessese ve kurulların bu fenalıkları önleyemediği kanaatini veriyor. Bu sebeple TBMM’nin işe el koyması zaruridir.” Hatta önerge sahibi Kayalar, lafı, “Takriri Sükun”a bile getirmişti: “Halbuki partimiz ve Grubumuz bir kararla mesela mülga Takriri sükûn Kanunu … yürürlüğe koyacak bir teklif ile Büyük Millet Meclisine gelmesi mümkün iken bunu yapmadı.” Komisyon, DP’lilerden oluşmuştu. Tam da CHP’nin, “hem davacı hem de hakim rolü oynatmak istediği dar bir siyasi heyet” olarak tanımladığı gibi! Öylesine önemli yetkilere sahipti ki bunların arasında yargı yetkisi ve CHP’nin siyasal faaliyetlerini durdurmak” da vardı. Meclis konuşmalarını Resmi Gazete dışında haber yapan olursa faaliyetlerinin durdurulması ve matbaalara el konulmasından her türlü siyasi faaliyetin engellenmesi; miting ve toplantıların yasaklanmasına kadar yapılan “tahkikat”ın sonuçları, kesindi; itiraz hakkı yoktu. Karşı çıkanlara “bir yıldan üç yıla kadar ağır hapis cezası” verileceği gibi uygulanmasını aksatanlara da “altı aydan üç yıla kadar hapis cezası” verilecekti. “Tahkikat Komisyonu”nun ilk kararı şu oldu: “Partilerin kongre, toplantı düzenlemeleri, siyasal etkinlikte bulunmaları ve yeni örgüt kurmaları yasak”. YASA ÖNÜNDE EŞİT MUAMELE GÖRMEK! 12 Eylül darbesinden sonra da, “yasak” ilen biten benzeri pek çok general bildirisi yayınlandığını hatırlatalım ve bir kez daha altını çizelim ki demokrasi bir hoşgörü rejimidir. Farklılıkları zenginlik olarak görmek, farklı olanın iktidara yönelik eleştirilerini içine sindirmeyi gerektiren bir rejimdir. İnönü’nün, o gün, tarihe geçen o cümlesinden önce söylediği şu sözler de buna dikkat çekmektedir: “Biz iç politikada huzuru tesis etmek için her tedbirden evvel bütün vatandaşların siyasi kanaatleri ne olursa olsun, Devlet kapısında, kanun önünde, fiilî olarak, eşit muamele görmesini şart koşarız. Bu esası fiilî olarak kabul eden bir iktidarla iç huzuru alâkadar eden bütün meseleleri teferruatı ile görüşüp bir hal çaresine götürmek mümkündür.” Hiç kuşkusuz, kendisine karşı olanların da yararlandığı bir sistem olan demokrasinin özü, eleştirilere tahammül etmek, o eleştirilerden dersler çıkarmak üzerine kuruludur. Çünkü demokrasi, az olanın kendisini güvencede hissettiği ve çoğunluğun gücü karşısında susturulmadığı bir rejimdir. Tarihe bakın, o size kutup yıldızı olmak için hazırdır!