Yüksel Işık yazdı | Aceleniz ne?
ERDOĞAN DÜŞMANLIĞI MI?
İnsanları vicdanlarıyla ve ailesinin can güvenliği arasında bir tercihe zorlayan o Anayasanın dikiş tutması beklenemezdi; nitekim pek çok kez değişikliğe uğratıldı.
Yaklaşık bir yıl sonra yapılan genel seçimlerde cuntacıların desteklediği parti (MDP), yüzde 23.26 oy alabilmişti.
Hiçbir baskıyla karşılaşmadan ve tamamen serbest iradeyle oylanmış olsaydı 82 Anayasasının reddedileceği kesindi.
Hükümetler, özellikle de 15 yıldır ülkeyi yöneten AKP Hükümeti, haklardan ve hürriyetlerden yoksun bu durumunu bahane ederek, 82 Anayasasında pek çok kez değişiklik yaptı.
Ama ilk kez, bir değişiklik önerisi, rejim değişikliğini amaçlıyor.
Üstelik bu değişikliği, “yangından mal kaçırırcasına” alelacele yapmak istiyorlar.
Türkiye’nin temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan, kuvvetler ayrılığı ilkesini eşit oranda işleten, yasaları ihlal ettiğinde gerekli yaptırımları hakkaniyet çerçevesinde uygulayabilen, yönetsel mekanizmaları evrensel ilkeler ışığında gerçekleştirebilecek bir sisteme ihtiyacı var ama o ihtiyaç, AKP’nin, MHP’yi de yedeğine alarak yapmak istediği değişiklikle karşılanmıyor.
Tam tersine mevcut anayasal rejim, daha da kötüleştirilip, tek kişinin inisiyatifine verilmek isteniyor.
“Tek kişi” denilince iktidar, muhalefetin “Erdoğan düşmanlığı” yaptığını; oysa anayasa değişikliğinin Türkiye’nin ihtiyacına cevap verdiğini iddia ediyor.
Öyle midir?
Eğer öyleyse, iktidar tarafı hazırladığı teklife güveniyorsa acaba neden süreci, “oldu bitti”ye getirmek istiyor?
YANGINDAN MAL MI KAÇIRIYORSUNUZ?
AKP ve MHP’nin toplam milletvekili sayısının paketi referanduma götürmek için yeterli ve Erdoğan’ın güçlü bir halk desteği olduğuna göre acaba niçin oylamalar sırasında milletvekillerinin kullandıkları oyları kontrol etmek istiyorlar ve acaba neden “gizli oy” kuralına uyulmuyor?
Daha da önemlisi AKP, MHP ile ortak hazırladığı anayasa paketinin yeterince tartışılmasına acaba neden izin vermiyor?
Çok mu gecikir?
Nereye geç kalıyoruz acaba?
Anlaşılsın diye imkansız bir örnek veriyorum ama varsayalım ki 133 CHP’li vekilin her biri, 18 maddenin her biri üzerinde yaklaşık bir saat konuşsa toplam 2660 saat eder ve bu da ortalama 110 gün eder; yani yaklaşık dört ay gibi bir zaman geçer.
Dolayısıyla referandum, Nisan’da değil de Ekim’de yapılmış olur.
Edip Cansever’in dizelerine sığınarak söylüyorum: “Her yere yetişilir /Hiçbir şeye geç kalınmaz.”
Paket üzerinde uzlaşan AKP ve MHP’nin, TBMM’deki sayıları 358, kitle desteği yüzde 60’ın üzerinde ve hedeflenen ilk seçim için öngörülen tarih, 2019 olduğuna göre tartışmaktan kaçması, işin içinde bir “bit yeniği” olduğunu kuşkusunu artırıyor.
Vekil ve halk desteği avantajına sahip tarafın kendisine daha fazla güvenmesi gerekmez mi?
Bir şey gizlemiyorlarsa bıraksınlar tartışalım ve emin olsunlar; tartışmanın yeterince yapıldığı kanaatine ulaşıp sandık başına gittiğinde halk, özgür iradesine göre oy verir.
Neyi gizliyorlar acaba?
Soru budur ve biz işte gizledikleri şeye hayır diyoruz.