Prof. Dr. Şenol Babuşçu’dan enflasyonla tanışmakta olan bireylere tavsiyeler: Doğru strateji TL cinsinden borçlanmak, varlık satın almaktır. İhtiyaç duyulan ürünler beklenmeden alınmalıdır. Fazla kullanılan ürünlerden stok yapılmalıdır.
1990’lı yıllarda yaşadığımız ve 2000’li yılların ortalarına doğru hayatımızdan çıkmaya başlayan yüksek enflasyon 2020’li yıllarda tekrar geri döndü. Hem küresel tarafta emtia fiyatlarındaki artışlar, hem de ülkemizdeki genel ekonomik gidişat, enflasyonla yakın gelecekte beraber yaşayacağımızı göstermektedir. Bu nedenle daha önce enflasyonla tanışmamış özellikle genç nesillerin, enflasyonu iyi tanıması ve onunla makul şekilde beraber yaşamayı öğrenmesi gerekmektedir. Şu anda 50 yaş ve üzerinde olanların 1990’lı yıllarda yaşanan enflasyonist ortamla ilgili deneyimleri var. Dolayısıyla azınlık sayılabilecek bu kişiler, yüksek enflasyonlu ortama biraz alışkın. Bu yaş grubundan daha küçük olanlar ise söz konusu deneyime sahip olmadıklarından bugün şaşkınlık içindeler ve nasıl hareket edeceklerini kestirememekteler.
Öncelikle enflasyon neden kısa sürede hızla yükseldi ve yükselmeye devam ediyor, buna bakmak gerekir. Dünya genelinde ülkelerde pandemi süreciyle birlikte arzın daralması ve ardından ertelenen taleplerin birden patlaması enflasyonu yükseltmeye başlamıştır. Daha sonra Rusya- Ukrayna savaşına bağlı emtia fiyatlarındaki artış enflasyonu daha da körüklemiştir.
Ülkemizde yükselen enflasyonda bu küresel faktörler etkili olmakla birlikte, gerçekte, pandemi öncesinde ülkemiz enflasyonist süreci yaşamaya başlamıştı. Ülkemizdeki enflasyonun en belirgin ve başlangıç nedeni döviz kurlarındaki artışla TL’nin değer kaybetmesine bağlı olarak ithal ürünlerin fiyatlarının artmasıdır. Küresel düzeyde emtia fiyatlarının artmasını da buna dahil edersek, konunun maliyet enflasyonu tarafını oluşturan bu unsurlar yanında ülkemizde giderek kronikleşen enflasyonun diğer nedenlerini şu şekilde açıklayabiliriz:
- Öncelikle tüketiciler açısından baktığımızda kur artışı ve enflasyon yükselişi olduğunda talep ve harcamalar yükselmektedir. Bunun nedeni kurun ve enflasyonun sürekli arttığı ortamda tüketiciler bugünkü fiyatlarla gelecekte bu malları satın alamayacaklarını düşünerek, bugünden satın almaya yönelmektedirler. Böylece piyasada talep artmakta, fiyatlar daha da yükselmekte, fiyatlar yükseldikçe de talep yine artmaktadır. Bu durum dayanıklı tüketim mallarında olduğu gibi deterjan gibi temizlik maddeleri ile yağ, şeker, un gibi stoklamaya uygun yiyecek maddelerini alıp stoklama şeklinde de gerçekleşmektedir.
- İnsanları harcamaya yönelten diğer bir etken faiz oranlarının enflasyon oranının altında olmasıdır. TÜİK’in açıkladığı TÜFE verisine göre bile yıllık enflasyon yüzde 78,6’ya yükselmiştir ve gerçekte bu rakamın çok daha yüksek olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Buna karşılık bankaların mevduata uyguladıkları faiz oranları yüzde 20’ler düzeyindedir. Bu durumda insanlar, tasarruf yapıp paralarının reel olarak değer yitirmesi yerine harcamalarını artırmaya yönelmektedir.
- Yine harcamalarla ilgili olarak son dönemde yabancılara vatandaşlık verilmesi uygulamasıyla birlikte Türkiye’de gayrimenkul alan yabancıların sayısında ciddi artış olmuştur. Bu şekilde piyasada ek bir talep oluşmaktadır. Ayrıca ödemeler dengesindeki net hata ve noksan kalemine baktığımızda nereden geldiği bilinmeyen yurt dışı kaynak girişler görülmektedir. Bu girişler de talep tarafında artış yaratmaktadır.
- Buraya kadar sayılan talep yönlü unsurlar dışında en önemli etkenlerden biri de yaratılan olumsuzluklar sonucunda beklentilerin olumsuz hale dönüşmesi ve geleceğe yönelik fiyatlamalar ve bütçelemeler yapılırken bu olumsuz beklentilerin rakamlara yansıtılmasıdır. Ekonomi yönetiminin başarılı olacağına olan inancın tamamen yok olması bunun temel nedenidir. Bu durum da enflasyonu artıran ve sürekli kılan en önemli nedenlerden biridir.
- Son olarak kamu tarafında; kamu özel işbirliği adı altında yapılan projelere yönelik ödemeler ve israf alışkanlığı kamu harcamalarının artışını yükselterek enflasyonunun tetikleyicilerinden biri haline gelmiştir.
Bütün bu unsurları dikkate aldığımızda yapılması gereken temel önlemler bulunmakla birlikte, mevcut durumda bunların ekonomi yönetimi tarafından alınmasına yönelik bir adım atılmayacağı çok açık görünmektedir. O halde hem bireyler hem de işletmeler, bu ortama ayak uydurarak ayakta kalmaya ve yaşamaya devam etmeyi öğrenmelidirler.
Konuya bireyler açısından bakarsak; öncelikle enflasyonist ortamda en doğru strateji Türk Lirası cinsinden borçlanmak ve varlık satın almaktır. Satın alınacak varlığın taşınmaz, araç veya başka bir ürün olması kişinin kaynak miktarına ve risk iştahına göre değişebilmektedir. Bu çerçevede;
- İhtiyaç duyulan ürünler beklenilmeden alınmalıdır. Yüksek enflasyonun olduğu ortamlarda uygulanacak ana stratejilerden biri bu olup, alınacak ürünün fiyatının sürekli artmakta olduğu dikkate alındığında, yeterli kaynak varsa bir an önce o ürüne hemen sahip olmak ve fiyatı artmadan ihtiyacı karşılamak mantıklıdır.
- Fazla kullanılan ürünlerden stok yapılmalıdır. Enflasyonist ortamda günlük hayatta sürekli olarak kullanılan, çok tüketilen ve korunabilecek ürünlerden çok alarak harcamalar düşürülebilecektir.
- Elinde belirli miktarda parası olanlar için enflasyonist ortamda yatırım yapmak zorlaşmıştır. Normal zamanlarda yapılacak yatırım tercihlere göre yüksek enflasyonun ortamında yatırım yapmak oldukça zor ve farklıdır. Bunun ötesinde yatırımın enflasyondan arındırılmış reel getirisini hesaplamak da zorlaşmaktadır. Çünkü açıklanan enflasyonla gerçekte var olan enflasyon oranı arasındaki fark büyümekte ve gerçek enflasyonun belirlenmesi zorlaşmaktadır. Ülkemizde son dönemde yaşanan da bu durumdur. Mevcut durumda Türkiye’de TÜİK’in açıkladığı, fakat resmi uygulamalar dışında kimsenin inanmadığı ve esas almadığı enflasyon verileri bulunmaktadır. Bu rakam dışında gerçek enflasyonun çok daha yüksek olduğu bilinmekle birlikte, gerçek oranın ne olduğu tam da açık değildir.
Enflasyonist ortamda kendini koruyan yatırım araçları mevcuttur. Bunlardan en önde geleni, gayrimenkul yatırımlarıdır. Bir diğeri ise ithal ürünlerdir. Türkiye’de bu konuda son yıllarda ön plana çıkan yatırım ürünü ise otomobildir.
Türkiye gibi ülkelerde, enflasyonist ortam karşısında kendini büyük ölçüde koruyan yatırım araçları mevcuttur. Bunlardan en önde geleni, gayrimenkul yatırımlarıdır. Enflasyon oranı ne olursa olsun, gayrimenkul fiyatları genellikle en az enflasyon kadar artma eğilimindedir. Özellikle büyük şehirlerde bu durum görülmektedir. Dolayısıyla faiz oranlarının da düşük olduğu bu ortamda belirli kaynağa sahip ve ödeme gücü olanlar için bu yatırım uygun olabilecektir.
Yüksek enflasyon ortamında değerini korumayı gerçekleştirebilen ürünlerden bir diğeri ithal ürünlerdir. Çünkü ithal ürünler döviz cinsinden fiyatlanmakta ve güncel kur ile TL’ye dönüştürülerek satılmaktadır. Dolayısıyla yüksek enflasyondan olumsuz etkilenme düzeyi düşüktür. Türkiye’de bu konuda son yıllarda ön plana çıkan yatırım ürünü ise otomobildir. Nitekim son dönemde alınan otomobiller, bir süre sonra alınan fiyatın üstünde bir fiyatla satılabilmektedir.
İşletmeler açısından da enflasyonist ortamda ayakta kalabilmek önemlidir. Bilanço yönetimlerinin zorlaştığı bu ortamda rakamlar yanıltıcı olabilmekte, olumsuz gelişmelerin fark edilmesi zorlaşmaktadır. Enflasyonun işletmeler açısından olumsuz etkileri ana başlıklar olarak şöyledir;
- İşletmelerin faaliyetleri açısından enflasyon tam bir belirsizlik ortamı oluşturmaktadır. Bu durumun yoğun sisli bir yolda araba kullanmaktan farkı yoktur. Bu nedenle işletmeler uzun vadeli planlar yapamamaktadır.
- Enflasyonun yükselmesi piyasadaki faizin de artmasına neden olmaktadır. Bu durum ise beraberinde işletmelerin maliyetlerinde ve sermaye ihtiyacında artış yaratmaktadır.
- Enflasyon işletmelerin karlılıklarında yapay artış yaratmaktadır. Aslında gerçekten olmayan kâr var gibi görünmekte ve bu durum vergi yükümlülüğünü artmaktadır.
İşletmelerin yapmaları gerekenlere bakıldığında; daha detay açıdan; tahsilat sürelerinin öne çekilmesi, stok döngüsünün kısaltılması ve borçlanmada vade uzatımının sağlanması ilk aşamada akla gelen uygulamalardır.
Bu çerçeve de işletmelerin yapmaları gerekenlere bakıldığında;
Enflasyon, öncelikli olarak işletmelerde giderek artan kaynak ihtiyacına yol açmaktadır. Fiyatı artan yabancı kaynakla birlikte artan işletme maliyetleri, fiyatlara doğrudan etkilenme düzeyini yansıtamamakta, bu da kar marjının azalmasına neden olmaktadır. Bu olumsuz etkilenmeyi azaltmak için, iyi bir maliyet ve stok yönetimi, pazar payı ve rekabet koşullarını göz ardı etmeden doğru fiyatlama, bilançodaki TL-YP para cinsi kompozisyonu (ithalatçı ya da ihracatçı firma durumu da dikkate alınarak), devir hızları, nakit akışı ve nihayetinde karlılık yönetimi özel önem verilmesi gereken konular olarak öne çıkmaktadır.
Dolayısı ile daha detay açıdan; tahsilat sürelerinin öne çekilmesi, stok döngüsünün kısaltılması ve borçlanmada vade uzatımının sağlanması ilk aşamada akla gelen uygulamalardır.
Finansal rakamların nominal (enflasyonu da içeren) rakamlar olduğu göz ardı edilmeden, enflasyondan arındırılmış rakamlara göre analizlerin yapılarak gerçekçi durumun yakından takip edilmesine özen gösterilmeli, elde edilen kar rakamının da reel değeri dikkate alınmalıdır. Çünkü yüksek enflasyon nedeni ile tüketicilerin artan talepleri fiyat artışlarında karşı belirli ölçüde duyarlılığı azaltmakla birlikte, firmaların maliyet kar dengesini dikkatli ayarlamaları önemlidir. Bu nedenle elde edilen karları miktarsal değerlendirmekten çok oransal bakılmalı ve örneğin enflasyon oranı gibi göstergelerle karşılaştırılmalıdır.
Yüksek enflasyon ortamında verilecek yatırım kararları için daha dikkatli analizler yapılıp, iyi düşünülmelidir. Nominal karlılığın yüksek görünmesi, işletme yöneticilerini rahatlığa yöneltebilmekte ve rasyonel kararlar vermesini önleyebilmektedir.
Yine yüksek enflasyon ortamında işletmelerde stratejik kararlara belirsizlik hakim olmakta, uzun vadeli planların yerini kısa vadeli planlar almaktadır. Dolayısıyla, yüksek enflasyon ortamlarında işletme yönetimi farklıdır ve firma yönetimleri bu farklılığın bilincinde olarak hareket ederek daha aktif olmalı, finansal tablolar daha dikkatli incelenerek gerektiğinde önlemler alınmalıdır.
Sonuç olarak, bir ekonominin en temel makroekonomik göstergelerinden olan enflasyon maalesef Ülkemizde kontrolden çıkmıştır. Dünyada yüzde 10’u bulmayan enflasyon seviyesi ülkelerin aldığı ciddi önlemleri düşündüğümüzde, Ülkemizde üç haneleri bulan enflasyon oranı karşısında ekonomi yönetimince hiçbir ciddi önlem alınmaması vahim bir durumdur. Bu ise bizi yukarıda bahsettiğimiz, bu ortamda nasıl yaşarız şeklinde fikirler üretmeye yöneltmektedir. Gerçekte ne kadar acı bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzun sanırım hepimiz farkındayızdır.