İçinde yaşadığımız korku sarmalında tek umudumuz muhalefetti. Anlatamadınız. Yapılan zamların, halktan alınan fahiş vergilerin, bir gurup çıkar gurubunun iktidar tarafından korunmasının siyasi bir tercih olduğunu halka aktaramadınız.Son olarak; siyasetin merkezde olmadığı, her vatandaşın eşit şartlara sahip olduğu ve imtiyazsız bir ülkede yaşama umudumuz, bu ideale inananlar için hep sürecek. Ne var ki; iyilik için savaşıp kendi hayatımızı ıskalamaktan yorulduk. Buna rağmen bir de bu motivasyonun kaybolmasında emeği geçenlere teşekkür mü edeceğiz? Güldürmeyin lütfen…
Yorgunluk
Siyasetin merkezde olmadığı, her vatandaşın eşit şartlara sahip olduğu ve imtiyazsız bir ülkede yaşama umudumuz, bu ideale inananlar için hep sürecek. Ne var ki; iyilik için savaşıp kendi hayatımızı ıskalamaktan yorulduk.
Son günlerde kendimle çokça çelişiyorum. Bakmayın ‘küstüm, oynamıyorum’ tavrıma, siyaset her zaman benim ilgi alanım. Ne var ki bizim ülkede siyaset bir ilgi alanı olmaktan ötede, yaşamın ta kendisi… Bu durum gerçekten hiç kimse için sağlıklı değil. Söz gelimi sürekli başka bir konuda 24 saat konuşulsa bu kişi takıntılı deyip ondan uzaklaşılır. Buna karşın 7/24 siyaset konuşuyoruz fakat bu yadırganmıyor.
FATURA YİNE VATANDAŞA MI KESİLECEK?
Son günlerde muhalif kanalları izliyorum, bilhassa politikacılardan halka yönelik sitemler duyuyorum. Yok efendim ‘seçimlerde oy kullanmam’ ne demekmiş? Yok halkın esas şimdi desteklediği partilere sahip çıkması gerekirmiş, şimdi muhalefet zamanıymış vs. vs… Seçim öncesi vatandaşa tepeden bakıp da onların ruh hâlleri küçümsendiği yetmiyormuşçasına benzer bir iletişim dili ile devam ediyor, muhalefetin ana akım medyası. Hâlâ bir özür, öz eleştiri yok. Fatura yine vatandaşa kesiliyor iyi mi?
Bu akıl almaz sözler sonrası bu haftaki köşemi eğer kaldıysa sorumluluk sahibi muhalif siyasetçilerin vicdanına seslenmek için ayırmaya karar verdim. Bakın sayın milletvekillerim ve sevgili parti üyeleri, (Bu kez parti ismi vermeyeceğim ama kastım muhalefet partileridir.) bizler yani muhalefeti destekleyen seçmen, demokrasi, güçler ayrımı, ifade özgürlüğünün olmadığı ülke şartlarına rağmen sizi memuru, işçisi, işsizi, -ki hayli yoğun- iş insanı, aydını hepimiz destekledik, buna rağmen oyumuz yetmedi. Biz zaten süregelen düzenden rahatsızdık. Bu kesime bozuk düzeni anlatmanız nafileydi. Esas düzenden rahatsız ancak yine de fikri değişmeyenlere vizyonunuzu anlatmanız gerekirdi, yapamadınız.
KORKU SARMALI
İçinde yaşadığımız korku sarmalında tek umudumuz muhalefetti. Anlatamadınız. Yapılan zamların, halktan alınan fahiş vergilerin, bir gurup çıkar gurubunun iktidar tarafından korunmasının siyasi bir tercih olduğunu halka aktaramadınız. Açık açık kimsenin umurunda olmadığımızı farkında olmayanlara iletemediniz. O günlerde ittifak ortaklarından Babacan, ekonomik yangının ortasında anayasanın ilk 4 maddesinin değişebileceğini öne sürdü. Kemal Kılıçdaroğlu baş örtüsünü bir gündem maddesi yaptı. Konu bir türlü sınıf siyasetine gelemedi. Meral Akşener’in aday salvosu ve masayı dağıtma hamlesi de tabuta son çiviyi çaktı. Şimdi bunlar hiç yaşanmamış gibi televizyonlara çıkıp, umudu kırılmış halka sorumluluk yüklemek hangi vicdana sığıyor?
ALGI YÖNETİMİ VE İDRAKSİZLİK
Gerçekten tüm yaşananları anlamakta ve anlatmakta zorlanıyorum. Bahane üretmekte gösterilen çaba, sahaya harcansaydı 29 Mayıs sabahı daha farklı bir Türkiye’ye uyanmış olurduk. Hoş artık bu önerme rağbet edilebilir olmaktan çıktı. Şimdi vatandaş açısından bir kez daha yaşananları hâlâ kaldıysa bir şeyleri değiştirme niyetinde olanlara anlatalım.
Öncelikle ilk turda oylara sahip çıkmadınız. Örneğin ben, daha 15 Mayıs’ta bizzat desteklediğim cumhurbaşkanı adayı tarafından kendimi sahipsiz bırakılmış hissettim. O gece algı yönetimi açısından birçok skandal yaşandı. Hepimiz sosyal medyada canhıraş bir biçimde tutanak paylaştık. Hatalı olanların düzeltilmeleri için çağrılarda bulunduk. Barolar inanılmaz bir örgütlülükle ellerinden geleni yaptılar. Ancak çağrılar karşılık bulmadı.
BİZ EVDE YOKUZ
Şimdi tüm bu hukuksuzluklara rağmen dayanışma göstermiş, nefesi kesilene kadar mücadele etmiş vatandaşa dil uzatmak nereden bakılırsa bakılsın vicdansızlık ya da en iyi deyimle nankörlüktür. Hepimiz bu dünyaya bir kez geldik. Yaşayıp gidiyoruz. İdame ettirmemiz gereken bir hayatımız ve ev geçindirmek gibi bir dizi sorumluluğumuz var. Kanımca, iktidar olma niyetinde taşımayan hiç kimseyi, gurubu veya oluşumu ‘nasıl iktidar yaparız?’ üzerine düşünmemek gibi bir hakkımız var. Eğer böyle bir yaygın ruh hâli varsa -ki var- bu algıyı değiştirmenin tek bir yolu söz konusu partilerin sorumluluk almasından geçiyor.