Yoksulluğun pençesinde şiddetin gölgesinde yaşamayacağız
8 Mart’ın kadın mücadelesi ile şekillendirilmiş içeriğinin özü insan hakları temelinde kadınların ekonomik, sosyal ve siyasal haklarının güvence altına alınması, her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması arayışıdır.
Bu yıl 8 Mart daha farklı geçer diye düşünüyordum nedense. Ama iktidar yine bildiğini okudu ve kadınları meydanlarda görmeye tahammülü olmadığını bir kez daha gösterdi. Yılın 364 günü ezilen, şiddet gören, öldürülen, özel veya kamusal alan fark etmeksizin ayrımcılığa uğrayan kadınlar toplumda görünürlüğü zaten çok zayıf olan emeklerine ithaf edilen yılın tek gününde yine yok sayıldı. İstanbul Kadıköy’de, İzmir ve Ankara’daki gösterilere ve 2003 yılından bu yana yapılan Feminist Gece Yürüyüşüne polisin müdahale ettiğini izledik.
Modern toplumun dayandığı endüstriyel üretim modelinin kadını özel alana, erkeği kamusal ve siyasal alana atayan eşitsiz toplumsal cinsiyet rolleri paylaşımının neredeyse modernite öncesi dönemden pek farkı bulunmamaktadır. Kadınlar ve erkekler olarak eşitsiz şekilde paylaşılan roller, haklar, yükümlülükler ve özgürlükler “modern” zamanların çözemediği bir mesele olarak 21. yüzyıl dünyasında halen önümüzde durmaktadır. Emek temeline bakıldığında, kamusal alana egemen olan erkek karşısında kadın emeğinin özel alana itilmiş, fedakarlık ve minnet söylemiyle olağanlaştırılmış halinin çoğu zaman esamisi okunmaz. “Erkek emeği ise, kamusal ilişkiler içinde; piyasada işçi, devlet karşısında vatandaş, toplum karşısında insan olarak tanımlanır; hak ve özgürlüklerin sahibi olarak siyasal örgütlenme, toplu pazarlık yapma, ücret ve sosyal güvenlik haklarını talepetme, boş zamanlarında eğlenme, gereksinmelerine göre kamu hizmeti talepetme gibi kamusal/siyasal ilişkilerin içinde konumlanabilir” . Günümüzde kadın mücadelesibüyük ölçüde kamusal alanda bir yurttaş ve insan olarak tanınma ve varoluş mücadelesidir.
TÜRKİYE’DE 100 YILDIR KUTLANIYOR
Türkiye’de ilk kez 1921 yılında kutlanan Dünya Emekçi Kadınlar Günü Birleşmiş Milletler’de (BM)16 Aralık 1977’de yapılan oylamadan sonra her yıl 8 Mart’ta kutlanan uluslararası bir gün olarak kabul edilmiştir. 1977’deki BM kararına dek kadınların emek alanında verdikleri mücadelenin kısa bir tarihine değinmek isterim. Ekonomik düzen içinde kadın emeğinin tanınması ve varoluş mücadelesinin kökleri 165 yıl öncesine dayanır. Kadın hareketinin farklı ülkelerdeki gelişimi ve mücadelesine paralel olarak farklı tarihler Ulusal Kadınlar Günü, Dünya Kadınlar Günü ve Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak belirlenmiştir. Tarihte kesin olmamakla birlikte en fazla atıf yapılan olay 8 Mart 1857’de, New York’taki bir tekstil fabrikasında çalışan işçilerin 16 saatlik iş gününün 10 saate indirilmesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücret artışı talebiyle kadınların öncülüğünde başlattıkları greve polisin saldırması ve fabrika patronlarının desteğiyle binlerce işçinin fabrikaya kilitlenmesinin ardından çıkan yangında 129 kadın işçi hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaydır. Ölen işçilerin cenaze törenini 100 binden fazla insan katılmıştı.
8 MART TARİHİ NASIL BELİRLENDİ?
BM sitesinde 1857’deki olaydan bahsedilmemekle birlikte, dünyada ilk Ulusal Kadınlar Günü’nün 28 Şubat’ta ABD’de kutlandığı bilgisi yer almaktadır . 1908’de Amerika Sosyalist Partisi 28 Şubat gününü, New York’ta hazır giyim işçisi kadınların çalışma koşullarını protesto ettiği grevin onuruna belirlemişti. ABD’de kadın mücadelesinin kökleri bu olaydan daha eskiye dayanır. 1848 yılında kadınların kölelik karşıtı bir kongrede konuşmalarının yasaklanmasına tepki gösteren Amerikalı Elizabeth Cady Stanton ve Lucretia Mott’un New York’ta ilk kadın hakları kongresini toplayarak, katılımcılarla kadınların medeni, sosyal, siyasal ve dini haklarını talep ettikleri bir ortak deklarasyona imza atmışlardı. 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Kopenhag’da düzenlenen 2. Enternasyonele bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nden Clara Zetkin ve arkadaşlarının önerdiği her yıl bir “kadınlar günü” düzenlenmesi önerisi oy birliğiyle kabul edilmiş ama bir tarih kararlaştırılmamıştı. 1911’e gelindiğinde, birçok Avrupa ülkesinde 1848 sanayi devrimive Paris Komünü anısına 19 Mart’ı kadınlar günü olarak kutladıkları görülür. 1913’de Rusya’da ilk Dünya Kadınlar Günü Şubat ayının son pazar günü barış hareketinin bir parçası olarak kadınlar 1. Dünya Savaşı’nı protesto etmek için kutlamışlardı. Takip eden yıllarda Avrupa’nın başka yerlerinde 8 Mart ve civarında kadınlar ya savaşı protesto etmek ya da diğer aktivistlerle dayanışmalarını ifade etmek için mitingler düzenlemişlerdi. 1915 yılının 15 Nisan’ında Hollanda Lahey’de 12’den fazla ülkeden 1.300’den fazla kadının katılımıyla büyük bir kadın toplantısı düzenlenmişti.
1917’ye gelindiğinde Rusya’da kadınlar Şubat ayının son Pazar günü (Gregoryen takvime göre 8 Mart’a denk gelen günde) “Ekmek ve Barış” (Bread and Peace) için yeniden greve giderek protestolar yapmışlar, dört gün sonra Çar tahttan çekilmiş ve geçici hükümet kadınlara oy hakkı vermiştir. Kadınların çabaları ne yazık ki İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasını engelleyememişti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 8 Mart birçok ülkede kutlanmaya başlanmış, 1975 yılı Uluslararası Kadın On Yılı olarak ilan edilmiş, iki yıl sonra BM Genel Kurulu’nda üye devletler tarafından ülkelerin tarihi ve ulusal geleneklerine uygun olarak yılın herhangi bir gününde BM Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Günü ilan edilmesi kararı alınmıştır.
8 Mart’ın kadın mücadelesi ile şekillendirilmiş içeriğinin özü insan hakları temelinde kadınların ekonomik, sosyal ve siyasal haklarının güvence altına alınması, her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması arayışıdır.
Türkiye’de 1921 yılında ilk kez Komünist kız kardeşler Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova’nın girişimiyle 8 Mart’ta Dünya Kadınlar Günü kutlanmış olsa da sonrasında uzun yıllar yasaklanmıştır. 1975 yılında BM tarafından “BM Kadın On Yılı” ilan edilmesinin ardından Türkiye’de aynı yıl “Kadın Yılı Kongresi” yapılmıştır. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından dört yıl süreyle kutlama yapılmamış, 1984’ten sonra 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaya devam etmiştir.
Bazıları yine mi 8 Mart yazısı diye başını çevirecek, belki okumak istemeyecek. Ama bu yazılar her 8 Mart’ta defalarca yazılmaya devam edecek. Kadınların ikinci sınıf vatandaş olarak görülmeye devam ettiği sürece yazılacak.
Bazıları yine mi 8 Mart yazısı diye başını çevirecek, belki okumak istemeyecek. Ama bu yazılar her 8 Mart’ta defalarca yazılmaya devam edecek. Kadınların ikinci sınıf vatandaş olarak görülmeye devam ettiği, erkeklerin bir adım gerisinde konumlandırıldığı, sadece cinsiyetlerinden dolayı özel alana hapsedildikleri, kamusal alanda görmezden gelinerek görünmez kılındıkları, siyasal alanda kotalara sıkıştırıldıkları, iş yaşamında cam tavanlarla engellendikleri, geceleri veya gündüzleri sokakta, parkta, evlerinde güvenle yaşayamadıkları sürece bu yazılar yazılacak. Bu yazıların işlevi geleneksel toplumsal cinsiyet algısından uzakta, kadınların ve kadın örgütlerinin 150 yılı aşkın süredir verdikleri mücadelenin nedenlerini, daha doğrusu neden böyle bir mücadeleye gereksinim olduğunu topluma anlatmaktır.
“YOKSULLUĞUN VE ŞİDDETİN GÖLGESİNDE YAŞAMAYACAĞIZ”
Bu yıl 8 Mart’ta çeşitli sivil toplum örgütleri “yoksulluğun pençesinde, şiddetin gölgesinde yaşamayacağız” sloganıyla birçok ilde toplandılar. Bu slogan son dönemde Türkiye’de kadınların sıkıştığı cenderenin ifadesi olarak okunmalı. 8 Mart 2022’de Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde kadın muhtarlarla bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Tokat’ta eşi tarafından öldürülen Özlem Ağ’ı hatırlatarak katil kocanın 3 ay sonra serbest bırakıldığını öğrendiğini, hemen konuyu araştırdıklarını ve katilin tekrar içeri alındığını belirtmişti. Aslında Özlem Ağ 2022 yılı Şubat ayında öldürülen 22 kadından sadece biriydi. Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği verilere göre erkekler şubat ayında en az 22 kadını ve iki çocuğu öldürmüş, üç kadına da tecavüz etmiş, en az 78 kadına şiddet uygulamış, 26 kız ve oğlan çocuğunu istismar etmiş, 7 kadını taciz etmiş ve 107 kadını seks işçiliğine zorlamıştı . Bianet’in Erkek Şiddeti çetelesine göre 22 kadın cinayetinin faillerinden sadece 15’i tutukludur. Erkeklerin Şubat ayında en az üç kadını “koruma” veya “uzaklaştırma” kararına rağmen öldürdüğünü dikkate aldığımızda, devletin kadınları ve çocukları koruma konusunda yetersiz kaldığını görmekteyiz.
Kadın mücadelesinin üzerinden geçen bunca yıldan sonra bile Türkiye’de kadınlar kendilerinin ve çocuklarının canı için, yoksulluk altında ezilmemek için mücadele ediyorsa, ne yazık ki daha çok 8 Mart yazıları yazmak zorundayız. Kadınları ve çocukları cenderesinde sıkan, ezen, yok etmeye çalışan yoksulluğu, yoksunluğu ve şiddeti görünür hale getirmek zorundayız.