Yoksullaştıran büyüme 2

Abone Ol
Grafik 1. Dış Ticaret Miktar Endeksi (Kırmızı-İhracat, Mavi-İthalat) Kaynak: TUİK Bir ülkenin ihracatını etkileyen iki bileşen vardır.  Bunlardan birincisi reel döviz kurudur (RER), diğeri ise dış ülkelerin geliridir (GSYHf).  Benzer biçimde ithalatta reel kurdan ve yurt içi gelirden (GSYHd) etkilenmektedir. Grafik 2 de görüleceği gibi TL 2020 yılında ve 2021 yılında gelişmiş ülke, ana ticaret partnerlerinin para birimleri karşısında hızlı değer kaybetmiştir. TL’nin değer kaybetmesi Türkiye’nin ihraç mallarının ucuzlamasına, ithal ettiği malların pahalı hale gelmesine neden olmuştur. Bu durum elbette dış ticarette bir avantaj sağlamaktadır. Diğer yandan fiyat etkisinin dış ticarette avantaj sağlaması için ihracat ve ithal mallarına olan talebin fiyat esneklikleri toplamının birden büyük olması beklenir (Marshall-Lerner–Robinson Kuralı). Yani hem yerli hem de yabancı talep fiyat hareketlerine duyarlı olmalıdır. Grafik 2. Reel Efektif Döviz Kuru (TÜFE Gelişmiş Ülkeler Bazlı) Kaynak: TCMB EVDS Öte yandan geçen haftaki yazımda da belirttiğim üzere Türkiye’nin ihracata konu olan malların düşük ve orta düşük teknoloji yoğun malların ağırlıkta olduğu bir kompozisyona sahiptir. İthal ettiği mallar ise orta yüksek ve yüksek teknoloji yoğun mallardır. Ayrıca Türkiye büyük ölçüde ara ve yatırım malları ithalatçısıdır.  Yani Türkiye ihracat için üretimi arttırdığında ithalatı da artmaktadır. Bununla birlikte Türkiye’nin ihraç ettiği mallar dış rekabetin yüksek olduğu sektörler de iken ithal ettiği yüksek teknoloji mallarda dış rekabet düşüktür. Bu durumun pratikte iki önemli sonucu vardır. Birincisi, ülke para birimini değersiz kılarak ve ücretleri baskılayarak sağlanan ticaret avantajı uzun dönemde tersine dönebilir ve refah kaybına neden olabilir. Bu biçimdeki ticaret artışının ekonomik büyümeye katkısı olumsuzdur. İkincisi ise ihraç ve ithal endüstrilerdeki rekabet dezavantajı altında ülke para biriminin yani TL’nin sürekli değer kaybetmesi dış ticaret hadlerinin ülkenin aleyhine dönmesidir ki bu durum geçen hafta belirttiğim yoksullaştıran büyümeye yol açabilmektedir. Nitekim Grafik 3 de görüldüğü gibi TL’nin hızlı değer kaybetmesi dış ticaret hadlerinin bozulmasına yol açmıştır. Ticaret hadlerinin bir ülkenin aleyhine dönmesi yabancıların bizim mallarımızı daha ucuza ve daha çok tüketmesine yani onların refahını yükselmesi, bizim ise daha az ve daha pahalı ithal malı kullanmamız yani refah kaybı yaşamamız anlamına gelmektedir. Grafik 3. Dış Ticaret Hadleri Kaynak: TUİK İhracat artışına neden olan bir diğer faktörün ise dış gelirin artması olduğunu söylemiştim. Post Keynesian literatürde dış ticarette gelir etkisinin fiyat etkisine göre daha üstün olduğunu belirten çalışmalar göze çarpmaktadır. Gerçekten de Türkiye’de ihracat artışının yükseldiği dönem (Grafik 1)  aşıların yaygınlaştığı ve ekonomilerin güçlü biçimde toparlanmaya başladığı dönemdir. Dolayısıyla Türkiye’deki ihracat artışı zayıf TL ve baskılanmış ücretlerden çok dış talepteki artıştan kaynaklanmıştır diyebiliriz. Diğer taraftan yüksek enflasyon karşısından ücretlerin erozyona uğraması iç talebi baskılarken ithalat artışında da yavaşlamaya neden olmuştur. Yani yabancıların refah artışına karşın Türkiye’deki hane halkının refahını azaltan bir büyüme modeli tercih edilmiş görülmektedir. Bu durum çok net biçimde Grafik 4 de görülmektedir. 2019-2021 yılları arasında ücret gelirlerinin milli gelir içindeki payının azaldığı, bürüt karların arttığı koşullarda gelir dağılımı daha da bozulmuştur. Grafik 4. Brüt Kar ve Ücretlerin Milli Gelir Payları (Kırmızı-Brüt Karlar/GSYH, Mavi-Ücret Ödemeleri/GSYH) Kaynak: TCMB EVDS verileri kullanılarak yazar tarafından hesaplanmıştır. Özetle, Türkiye’nin değersiz TL ve ücret baskısı ile dış ticarette kalıcı bir iyileşme sağlayamayacağını düşünüyorum. Üstelik bu strateji toplumsal refah kaybının artmasına da yol açabilecektir. Üstelik değersiz TL makro-finansal istikrarsızlığa yol açmakta ve büyütmektedir.  Buna karşın harcama eğilimini bir anda değiştiremeyen ancak refah kaybı yaşayan hane halkı daha fazla borçlanmakta, hane halkı borcunun hane halkı gelirine oranı artmaktadır. Kamu kaynaklarının inşaat gibi ithalatı besleme etkisi yüksek alanlarda kullanılması hem kaynak kullanım verimsizliğine yol açmakta hem de yurt içi tasarrufların azalmasına neden olmaktadır. Türkiye’nin cari fazla verecek, yüksek teknoloji yoğun alanlarda ihracat yapmasını sağlayacak teknolojik dönüşüme ihtiyacı vardır. Yeni yeşil teknolojik dönüşüme yönelik çabalar ve üretilen politikalar küresel ekonomi için tekno-ekonomik paradigma kırılması olabilir. Tekno-ekonomik paradigma kırılmaları Türkiye gibi geç kalan ülkeler için bir fırsat sağlayabilir. Buna karşın yeni ürünler ve teknolojik ilerleme ancak istikrarlı ve güçlü iç taleple mümkün olabilecektir. Bu ancak kamunun etkin rol oynadığı, gelir ve istihdam yaratıcı politikalarla mümkün olabilecektir. Türkiye’nin kalkınma iktisadını hatırlamasına ihtiyaç vardır. Para-kur ve maliye politikaları için doğru eş güdüm ise post Keynesyen görüşe göre oluşturulabilir. Esen kalın.