Yoksul ve yoksunların gücü ne?

Abone Ol
Muhalefete seçimi kazandıracak olan, ideolojik olarak AK Parti ve Erdoğan’a bağlı olsun ya da olmasın bu ülkenin yoksulları ve yoksunları olacaktır. Son dönemde sürekli olarak siyasi iktidarın ülkede tüm olanlara rağmen hala nasıl oluyor da yüzde 30 bandında durduğunu anlamaya, açıklamaya çalışıyoruz. Hatta Ocak ayı araştırmalarında uzun aradan sonra AK Parti oylarının da, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı görev onayına desteğin de arttığı ortaya çıktı… Şuradan başlayalım; 28 Şubat süreci sonrasında RP’nin siyasi devamı Fazilet Partisi (FP) kapandıktan sonra muhafazakâr siyasi hareket ikiye bölündü. Siyaseten ve ideolojik olarak daha muhafazakâr görünenler Saadet Partisi (SP) olarak yola devam ederken; kendini yenilikçi tanımlayan siyasi anlayış yola AK Parti olarak devam etti. AK Parti, SP’den ideolojik farklılaşmayı “gömlek değiştirme” iddiasıyla kamusallaştırdı. AK Parti bu açıdan ideolojik bir kopuşla kendini “muhafazakâr demokrat” siyasal kimlikle tanımlayarak merkeze konumlandırdı. Bu konumlama kaçınılmaz olarak katı muhafazakâr gelenekten yani anti-semitik, Batı karşıtı, siyaseten her şeyi komplo ile açıklamaya çalışan siyasal gelenekten kopuştu. AK Parti bu kopuşla kendine yeni bir sosyolojik taban üretme sürecine girdi. Bunda başarılı olduğu da söylenebilir. Katıldığı seçimlerde aldığı oy sayısı ve yüzdesi şu şekilde oluştu. Yıl                                Oy Sayısı           Oy Yüzdesi 2002                             10.808.229                      34,28 2007                             16.327.291                      46,58 2011                             21.399.082                      49,83 7 Haziran 2015              18.867.411                      40,87 1 Kasım 2015                 23.681.926                     49,50 2018                              21.338.693                     42,56 AK PARTİ KİMLERİN PARTİSİ? Normal şartlarda İslami siyasi gelenekten gelen daha muhafazakâr seçmen kitlesinin SP’de olduğunu varsaydığımızda, AK Parti’nin oy tabanı kabaca, merkezin/devletin imkanlarından yararlanmak isteyen muhafazakâr seçmenler ve eski merkez sağ geleneğe ait seçmenler ile yine AK Parti’nin Batı’ya eklemlenme, devleti demokratikleştirme gibi hedeflerine destek olan dar bir grup olan liberal, sol, özgürlükçü gruptan oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak siyasi iktidarın özellikle 2010 sonrasında izlediği kimlik politikası ve kutuplaştırma siyaseti, 2002 öncesinin aşırı sağ muhafazakâr partilerine dönüşme sürecidir. Milli Eğitim ve Diyanet üzerinden devlet imkanları ile toplumun yukarıdan aşağıya dönüştürülmeye girişilmesi, devletin kendi kurumsal iktidarını sürdürme adına AK Parti ile eklemlenmesi; AK Parti’nin kendi kültürel kimliğinden gelen “değer” temelli normları birer toplumsal norma dönüştürerek tüm toplumun uyması gereken norma, doğruya dönüştürmesi tabanında da ciddi bir dönüş yarattı. İşte bu kitle bugün ülkede yaşanan tüm ekonomik krizlere, siyasi krizlere rağmen yüzde 30’da direnç göstermektedir. Peki bu yüzde 30’luk seçmen kitle üzerine ne söylenebilir? Elbette bu sosyolojinin tam anlamıyla analizi sosyal bilimcilerin ilgi alanına giriyor. Ancak bu durum, siyaseten de bu kitle hakkında bazı tespitleri yapmamıza engel değil. Şu bir gerçek, AK Parti’nin bu tabanı içinde yüzde 30-40’lık bir bölümün son 10 yıllık siyasal dönüşümle birlikte siyaseten muhafazakârlaştığı ölçüde Erdoğan’ı kültleştirdiği, ona neredeyse ilahi güçler vehmettiği bir gerçektir. Bu açık biçimde muhafazakârlığın lümpenleşmesidir. Nitekim pek çok araştırma da şunu gösteriyor ki; iktidar seçmeni, ülkenin yaşadığı pek çok sorunun nedeninin oy verdiği parti ve lideri olmadığını düşünüyor. Onlara göre yaşanan sorunların sorumlusu muhalefet ve dış güçler... Bu açıdan bu seçmen grubunda partiden çok Erdoğan’a sadakatin daha güçlü olduğunu söylemek mümkündür. Bunun dışında parti seçmenin önemli bir kısmı da siyasi iktidar ve devletin sağladığı “hak” değil, “lütuf” temelli dağıtılan yardımları alanlardan oluşmaktadır. Bu yardımların doğrudan alıcısı olan kadınlar üzerinden oluşan sosyal ağın varlığı iktidarın önemli güçlerinden birisidir. Tabii ek olarak bu çevrede kurulan dernek ve vakıflar üzerinden kurulan ağları unutmamak gerekiyor. Bu yardımlardan faydalanmanın tek kriterinin “ihtiyaç” değil,  “partililik” olması; yardımların  kaybedilme endişesini yaratmaktadır. Önceki iki yazımda da değinmiştim, devlet kaynaklarına göre yaklaşık 6 milyon 630 bin hane doğrudan yardım almaktadır. Her hanede 3-4 kişi (ortalama 3,5) yaşadığını varsaydığımızda 23 milyon 205 bin kişi bu yardımlardan doğrudan yararlanmaktadır. Bunların hepsinin seçmen olmadığını ve seçmen olanların da yüzde 60’nın AK Parti’ye oy verdiğini düşündüğümüzde bu parti seçmeninin yüzde 50’den fazla olduğu gerçeği önümüzde durmaktadır. SERT ÇEKİRDEK Bunun dışında kalan ise oransal olarak az ama gerek iktidar gerekse iktidar için üstlendikleri kamusal işlevi açısından önemi olan Beyaz AK Partililerdir. Bunların yüzdesi az ama özellikle ilk çeperdeki seçmen üzerindeki etkileri hayli fazladır. Çünkü siyasi iktidarın kurduğu kapalı devre yayın sistemi ile dış politikadaki siyasal hatalar, birer büyük anlatıya, kahramanlık hikayesine, yedi düvele karşı verilen ikinci kurtuluş mücadelesi olarak sunulabilmektedir. Bununla bağlantılı bir başka gerçek de, dış politikadaki bu hataların içeride “ulusalcı” bir damar üzerinden oluşturulan “ulusal çıkar” algısının siyaseten işlevsel olmasıdır. Yine iç politikadaki başarısızlıklar, ekonomide yaşanan kriz de benzer biçimde ‘dünya bizi kıskanıyor’, ‘Avrupa ve ABD’de de enflasyon yükseliyor’ anlatısıyla bizde yaşanan ağır kriz adeta normalleştirilmektedir. İşte AK Parti’den çok Erdoğan’ın kişiliğinde mucize arayan kitle, bu kapalı devre yayın sisteminin eseridir. Bu kapalı devre sistem, bu kesimi gerçeklerden kopararak, Erdoğan kültü üretmektedir. Sonuç olarak AK Parti elitleri ve Beyaz AK Partililer, gerek dış gerekse iç politikadaki siyasal başarısızlıkları kapalı devre yayın sistemi üzerinden gerçek olmayan bir “güvenlik sorunu” olarak sunularak; gerçekte yaşanan ekonomik kriz başta olmak üzere gerçek sorunlar ikincilleşmektedir. Erdoğan bu gerçeği bildiği için kimlik siyaseti üzerinden bu sert çekirdeği sürekli konsolide edecek adımlar atmakta, düşmanlar üretmekte ve çözülmeye imkan vermemektedir. Bu çekirdek seçmen grubunu ikna etmek bu aşamada kolay değildir. YOKSULLAR VE YOKSUNLAR Bu noktada muhalefetin seslenmesi gereken kitle, AK Parti döneminde elde ettikleri her türlü kazanımın, olası iktidar değişiminde kaybedeceğini düşünen seçmen kitlesidir. Bu kesimi ikna edecek ilişkiler kurmak, söylemler geliştirmek öncelik olmalıdır. Bununla birlikte bir kez daha ifade etmek gerekiyor ki, muhalefete seçimi kazandıracak olan, ideolojik olarak AK Parti ve Erdoğan’a bağlı olsun ya da olmasın bu ülkenin yoksulları ve yoksunlarıdır. Bu ülkenin her bölgenin çeperlerinde yaşayan kimliği, inancı, partisi ne olursa olsun yoksullar, yoksunlar seçimi kazanmak isteyenlerin en büyük gücü olacaktır.