Dış güçler 2010’lara kadar AKP’ye “Yürü!”; 2010’lardan sonra ise “Dur!” dedi. Gezi’nin üzerinden yapılan analizleri çoğaltan Erdoğan, aslında tam da bu basit denklemi gözümüze sokmaya çalışıyor.
Okulun başarısız öğrencisi işi nasıl haylazlığa vurursa, Türkiye’yi yönetenler de ekonomideki başarısızlığın faturasını siyasete ödetiyor.
AKP için aslında vaka-i adiyeden bu…
2010’lara kadar AKP’nin dünya ile itiştiğini çok görmezdik. Neticede dünya aynı dünya. Diplomasi çarşaf değiştirir gibi değişecek bir alan hiç değil.
Erdoğan’ın
Davos’taki “
Van Minüt” çıkışını saymazsak ekonomideki olumlu hava siyaseti hep iyimserleştirmiştir.
AKP’nin iyimser siyaseti, ekonomideki tepe taklak oluşla beraber, giderek önce karamsara sonra kötümsere döndü.
Burada kritik soru ekonomi kötü olduğu için mi siyasette yalnızlık kader oldu?
Yoksa siyasette yalnızlaştıkça mı ekonomide kötüyü gördük?
Aslında doğru cevap ikincisi.
Türkiye siyaseten yaptığı denemelerin giderek daha da absürdleşmesinin bedelini iktisaden ödedi. Dış güçler 2010’lara kadar AKP’ye
“Yürü!”; 2010’lardan sonra ise “Dur!” dedi. Gezi’nin üzerinden yapılan analizleri çoğaltan Erdoğan, aslında tam da bu basit denklemi gözümüze sokmaya çalışıyor.
Burada daha önce de yazdım. Bırakın Gezi’yi, 15 Temmuz’da dahi Türkiye ekonomisi en kötüyü görmedi.
Demokrasisi muhalif gösterilere ve hatta askeri darbe denemesine dahi dayanan bir ülke olduğunu kanıtladı Türkiye.
Türkiye’nin iktisadi çöküşünü başlatan 2016 darbesinin ardından hayata geçen
OHAL süreci oldu. Bunu takip eden siyasi yasaklamalar ve siyasi tutuklamalar, süreci hızlandırdı. Türkiye demokrasiden uzaklaştıkça giderek daha da derin bir batağa düştü.
AKP’nin
dış politika oyunlarını kullanmaya başlaması seçim propagandasının bir parçası olarak kayda geçti. Hollanda’dan Almanya’ya kadar, pek çok ülkenin sınırlarında seçim çalışması adı altında yaratılan gerginlikler ülkenin dünyayla arasındaki güven eşiğini yükseltti.
Türkiye’nin iktisadi çöküşünü başlatan 2016 darbesinin ardından hayata geçen OHAL süreci oldu. Bunu takip eden siyasi yasaklamalar ve siyasi tutuklamalar, süreci hızlandırdı. Türkiye demokrasiden uzaklaştıkça giderek daha da derin bir batağa düştü.
Suriye krizi bütün bu tablonun içinde ülke topraklarının ve kaynaklarının 3.bir ülke halkına sorgusuz açılması olarak kendine yer buldu. AKP için Suriyeli (veya Afganistanlı) mülteciler bir taraftan
Ensar, diğer taraftan
Demokles Kılıcı oldu. İçeriye muhacir edebiyatı dışarıya “kapıları açarız” tehditi eş zamanlı idi.
Bu çelişkili varoluşun basit ve net bir açıklaması vardı ekonomi iyi gitmiyordu. Ekonomi neden iyi gitmedi?
AKP’nin Gezi’de karşılaştığı toplumsal muhalefet ile, 7 Haziran 2015 seçimlerinde Erdoğan’a karşı oy veren 28 milyon seçmeni yan yana koyarsanız, bu sorunun cevabını bulursunuz.
Halkı arzusuna aykırı biçimde bir süre yönetmek mümkündür ama tavsiye edilmez. Bunu uzun dönemde beceren ülkelerin ya bitmez enerji kaynakları vardır ya da akıllara ziyan kırılmaları halklarına yaşatmış ve yaşatmaktalardır. Türkiye için geçersiz önermeler bunlar. O zaman tek çare gündemi sürekli manipüle etmekten geçer.
Türkiye gibi doğal kaynak fakiri bir ülkede otoriter rejim tutmaz. Halk Erdoğan’ın “400’ü verip bu işi sulh içinde çözün!” sözünü hiçbir zaman ciddiye almadı.
Erdoğan’sa “madem 400’ü vermiyorlar biz de yöntemi değiştiririz” dedi.
Türk Halkı Erdoğan’a 400’ü vermedi ama Erdoğan bunu aldığını varsaydı ve MHP ile kurduğu aleni koalisyonu kurumların içini boşaltma taktiği ile birlikte ülkeyi tekeline almak için kullandı.
Halkı arzusuna aykırı biçimde bir süre yönetmek mümkündür ama tavsiye edilmez. Bunu uzun dönemde beceren ülkelerin ya bitmez enerji kaynakları vardır ya da akıllara ziyan kırılmaları halklarına yaşatmış ve yaşatmaktalardır. Türkiye için geçersiz önermeler bunlar. O zaman tek çare gündemi sürekli manipüle etmekten geçer.
Suriye üzerinde başlayan manipülasyonun yedeklemesinin, Yunanistan üzerinden olması bizi şaşırtmaz.
Erdoğan Mayıs ayında “
Benim için yok!” dediği Miçotakis’e Mart ayında sarayını açmış, konuk etmişti. 2 ay içinde ne değişti? Yunanistan bayrağına yeni haç mı ekledi? 2 ay önce bayrağa hilal mi konmuştu?
Erdoğan’ın sözde “Yeni Türkiye kuruyoruz!” dediğine bakanlar, Yunanistan’a atıp tutmanın Türkiye’de
siyasetin en klasik Z planı olduğunu iyi bilirler. Yeni Türkiye kurup sıkışınca Yunanistan’la itişmezsiniz.
Bu arada işin en komiğini Hande Fırat isimli havuz gazetecisi yaptı. Ekonomik krizde fakirleşen Türk halkına “
Yunan adalarına gitmeyin!” çağrısı yaptı. Gazeteciliği iktidar aparitçiki olmak sanan birisi için, sıradan bir yaklaşım oldu. Bırakın Yunan adasını, Heybeli’ye gitmek bile bu ülke insanına hayal Hande Hanım…
Ekonomik krizin çaresi ülkenin üzerindeki siyasi deli gömleğini çıkarmaktan geçer. Çocuk tekerlemesi gibi “
1-2-3’ler; Yaşasın Türkler!” diye gezinip önümüze gelene 10 tekme diyerek bahçenin altını üstünü getiren haylaz öğrencinin sonu, disiplin kuruludur.