Yıkılmak yok öyle hemen arkadaş

Abone Ol
28 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu ya da Erdoğan arasında bir tercih yapmayacağız. Kendimiz için ve çocuklarımız için nasıl bir ülke tasavvur ettiğimizi tercih edeceğiz. Birinde demokratik, diğerinde otoriter Türkiye var. O yüzden sadece sandığa gidenlere değil, gitmeyenlere de sorumluluk düşüyor.  Beni sosyal medyada takip edenler bilirler; dinlediğim müzik türleri arasında arabesk müzik de var. Yazının başlığı da, 1980-90’larda ünlü arabeskçi Küçük Emrah’ın bir şarkısından aldım. Şarkının bir bölümü de şöyle; “Güneşte kaç kere doğup batıyor Bazen kara bulut ufku sarıyor Yaşantımız bazen dertle doluyor Yıkılmak yok öyle hemen arkadaş” 14 Mayıs geride kaldı. O gün çıkan sonuçlarla birlikte Meclis seçimleri sona ermiş olsa da, cumhurbaşkanlığı seçimi 2. Tura kaldı. Cumhurbaşkanı seçimi için 28 Mayıs’ta yeniden sandığa gideceğiz. Seçim sonuçları muhalefet için hayal kırıklığına yol açtı. Bu da doğal. Çünkü kamuoyu yoklamaları da, sahadaki gözlemler de bu sonuçların tersi yönünde, muhalefetin lehinde görünüyordu. Hatta seçim günü sandıklarda görülen kalabalık da.
Bu noktada muhalefet ve Kılıçdaroğlu seçimi kazanmak istiyorlarsa; ilk tur öncesi yapamadıklarını yapacak, söylemediklerini söyleyecek. Tabi diğer liderler de.
*** Sonuç olarak ilk tur bitti ve cumhurbaşkanı seçilemedi. Önümüzde 2. Tur var ve bunun için de 10 günümüz var. Bu noktada muhalefet ve Kılıçdaroğlu seçimi kazanmak istiyorlarsa; ilk tur öncesi yapamadıklarını yapacak, söylemediklerini söyleyecek. Tabi diğer liderler de. Bunun ilk adımı da sandık güvenliğini sağlamak ve sandık sonuçları yani verilerin güvenliğini sağlamak olmalıdır. Nitekim, “Her sandıkta görevlimiz var”, “verileri anında ulaşacağız”, “sitem kusursuz çalışıyor” türünden tüm açıklamaların gerçeği tam olarak yansıtmadığını gördük. Bu durum açık biçimde muhalefet seçmenleri için motivasyon kırıcı oldu. Ve bunun hızla telafi edilmesi gerekiyor. Bunun dışında bir önceki yazıda yazdım, seçimi kazanmak sandığa gitmeyen yaklaşık 8,5 milyonu ikna etmek kadar, 14 Mayıs’ta gidenlerin yeniden sandığa gitmesini sağlamak gerekiyor. Diğer yandan Sinan Oğan’a, Muharrem İnce’ye oy verenlerin oylarını almak kadar aralarında Zafer Partisi, Meclis’e giremeyen BBP oylarına hatta Erdoğan’a oy verenlerin oylarını almak olmalıdır. Kendilerini özellikle Erdoğan’ın “terörle yan yanalar”, “savunma sanayine karşılar” gibi gerçek olamayan propagandalar konusunda seçmenleri ikna etmek durumundadır. Bunun için Millet İttifakı’nın tüm liderleri, milletvekilleri ve öğütleri sahada daha aktif çalışmak zorundalar. Özellikle de Millet İttifakı içinde olan küçük parti liderleri, vekilleri ve örgütleri. Evet çalışmak, çok çalışmak zorundalar.
Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi ekonomide belki hemen düzlemeye yol açmaz ama adalet ve hukuk alanında yapılacak reformlarla yatırım başlamasının yolu açılır. İyileşme zaman alsa da o yola girilmiş olur.
*** Sonuçta bu yeni bir seçim ve bu seçimin karşımıza çıkaracağı seçenekler çok açık. Erdoğan’ın kazanması demek, Türkiye’nin içinde olduğu koşulların ağırlaşarak devam etmesi demek. Mevcut siyaset anlayışının dayandığı zihniyet, mevcut yönetim sistemi ile buluştuğunda yaşadığımızı gördük. Ayrıca Meclis’e Cumhur İttifakı listelerinden ve kendi partilerinden giren HüdaPar ve YRP’nin başta kadınlara bakışı, kadın ve gençlik politikalarını düşündüğümüzde bunun AKP’nin, Erdoğan’ın Türkiye tasavvurlarına uzak değil. Acaba bütün bunlar MHP için ne ifade ediyor? Özetle Erdoğan’ın kazanması, Türkiye’nin içinde olduğu koşulların ağırlaşarak devam etmesi demek. Ekonomik olarak hayatın zorlaşması, eğitim kalitesinin iyice düşmesi, adaletin, hukukun, düşünce ve ifade özgürlüğünün ve en önemlisi de siyasetin, siyasal alanının giderek daralmasına yol açar. Bütün bunlar uluslararası ilişkilerde ülkenin, dışardan müdahaleye daha açık olmak demek. Özellikle de ekonomik iklimden dolayı. Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi belki Cennetin kapılarını hemen açmayacak ama cehennemin kapılarının kapanması anlamına geliyor. Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi ekonomide belki hemen düzlemeye yol açmaz ama adalet ve hukuk alanında yapılacak reformlarla yatırım başlamasının yolu açılır. İyileşme zaman alsa da o yola girilmiş olur. Bu açıdan 28 Mayıs sadece bir seçim değil aynı zamanda bir referandumdur. Bu yüzden 14 Mayıs’ta oy kullananlara da, oy kullanmayanlara büyük sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluk sadece kendilerine değil, çocuklarına, çocuklarımıza karşı olacaktır. Evet yıkılmak yok…