Televizyondaki meddah, dizlerini kırarak bir hareketler yapmaya başlıyor, elleri gene cepte, kamera yaklaşıyor, ıslığın tonu yükseliyor… Ben heyecandan oturamaz olunca koltuktan ayağa fırlıyorum. Ve, sonra “naninini nana” diye bir çocuk gibi şarkı söylüyor.
Loading...
Bugün efkârlıyım…
Eve geldim, kafamı toplayamıyorum bir türlü, anlarsınız ya kafam terelelli, kitabı açıyorum cümleler uçuşuyor, sanki her şey buzla kaplanmış, hiçbir şeye dokunamıyorum, hiçbir şeye odaklanamıyorum.
“Hangi su tasına uzansan boş / Hangi pencereye koşarsan koş,” diye Dıranas’tan bir dörtlük mırıldanıyorum içimden.
“Aynı siyah güneş gökyüzünde.”
Şans bu ya, karşıma bir anda pek matrak bir şey çıktı.
Birden şafak attı, siyah güneş yerini renklere bırakıverdi ansızın ve ben heyecanla zıpladım yerimden, seneler sonra bir meddah görmenin mutluluğu içinde.
Bildiğiniz meddah, gömleğinin üstüne bir yelek çekmiş.
“Yelek”, biliyorsunuz entelektüel görünmenin şartlarındandır, bizim meddah da gıcır gıcır bir yelek giyinmiş.
Allah’ı var yakışmış da.
Bizim meddahı ben en son bıraktığımda “10. Yıl Marşı”nın faşizan sözlerinden haklı olarak dert yanıyordu, edebiyatçılığa heves etti, onları okumadım ama bazı yazılarını okudum, çok güzel yazılar da yazdı, sonra yaşlanıyor diye herhalde günlükler…
Yaşlanmak, ihtiyarlamak, tekâmül etmek aynı yolun çok farklı duraklarıdır.
Ne ara meddahlığa karar verdi ve meddahlıkta böylesine ustalaştı kaçırmışım.
Piyasada böyle bir açık var ama daha önemlisi bizimkinde bu ihtiyacı katbekat karşılayacak bir yetenek varmış.
Piyasadaki boşluğu görünce doldurmak istemiş.
Allah’ı var yakışmış da.
Kollar sıvalı, eller cepte…
Stüdyoda bir de ıslık tutturmuş, yürüyor kameraya doğru.
Adım adım yaklaşıyor.
Ben heyecanlanıyorum, artık Dıranas yok, siyah güneş yok, meddah karşımda, kameraya doğru yürüyor, ıslık çalıyor bir yandan, coşku dorukta, bekliyorum olacakları.
Meddah bu, ille bir şey yapacak, şaşırtacak bizi.
Sonra dizlerini kırarak bir hareketler yapmaya başlıyor, elleri gene cepte, kamera yaklaşıyor, ıslığın tonu yükseliyor…
Ben heyecandan oturamaz olunca koltuktan ayağa fırlıyorum.
Ve sonra “naninini nana” diye bir çocuk gibi şarkı söylüyor.
Televizyonda diğer bütün haber kanalları kendilerince ciddi bir şeyler yaparken bizim karşımızda bir meddah!
Bu kadar kasvetli bir günün akşamında bir meddahın canlı performansına denk gelmek ne büyük bir lütuf.
Hem de meddahın iyisi, yetenek fışkırıyor her yanından.
Meddahlığa, mesleğine saygı duyuyor çünkü, iyi bir meddah olacak, içindeki cevheri belki geç keşfetti ama yakalayacak, farkı kapatacak, eğer bu grafiği sürdürebilirse yakında memleketimizin biricik meddahı olacak.
Sıra konuşmaya gelince gene bu çocuksu sesiyle bir şeyler anlatıyor, parodi tabii, yüzlerce yıllık kültürü damıtıp içselleştirip bugüne taşımış.
Allah’ı var çok yakışmış.
Mesela, öyle bir “sanki” demiyor, “sankiğğ” diyor.
Tabii kelimeleri birbirine ularken melodili bir tını tutturuyor, yarabbi ne güzel ne eğlenceli, başlıyorum alkışlamaya, ekranın karşısında.
Besbelli çok çalışmış, ayna karşısında çok prova yapmış.
Meddahlığa, mesleğine saygı duyuyor çünkü, iyi bir meddah olacak, içindeki cevheri belki geç keşfetti ama yakalayacak, farkı kapatacak, eğer bu grafiği sürdürebilirse yakında memleketimizin biricik meddahı olacak.
Düşünsenize, artık bilet alıp izleyeceğiz bu gösterileri.
Üstte yelek, büzüşük dudaklarda ıslık, “naninini nana”, en çocuksu ses tonuyla parodi bir konuşma…
Ellerini cebinden çıkarmadan ve çocuksu sesini asla titretmeden, bir klarnetçi gibi belinden bükülüp kalkarak… aman ne kusursuz bir performans.
Salonun ortasında çıldırasıya alkışlarken buluyorum kendimi, ellerim kıpkırmızı, olsun varsın, seneler sonra kusursuz bir meddah performansı yakalamışım, siyah güneşimi renklere boyamış, feda olsun ona, mesleğine böyle tutkuyla bağlı bir sanatçı için az bile.
Bıcır bıcır bir siyaset parodisi yapıyor.
Nasıl sevimli…
Çok uğraşmış, çok emek sarf etmiş bu uğurda.
“Naninini nana”…
Bu yaşında çok parlak, umut vadeden bir meddah olmuş.
Allah’ı var yakışmış da.