Loading...
Belli ellerde sağlanan sermaye birikimi maalesef toplumun geleceğinden ödünç almalarla yapılmaktadır. Yani millete karşı bir şekilde, milletin gelecekte sahip olabilecekleri bugünden belli bir oligarşik kesimin servetlerine aktarılmaktadır.Tarım Osmanlı’dan miras kalan sorunlara maruz kalmaya devam etmektedir. Bunlar arasında eğitim eksikliği, düşük verimlilik, altyapı eksiklikleri, finansman gibi sorunların yanında toprak mülkiyeti sorunlarıyla dağılımı çözüm bekleyen önemli sorunları oluşturuyordu. Böyle tarıma dayalı bir ekonomik yapıda daha adil, daha kapsayıcı ekonomik uygulamalar yapabilmenin yolu ise, topraktaki mülkiyet sorunlarını halledebilmek, topraksız köylü sorununu çözmek için “toprak reformu” yapmaktır. Toprak sahipliliği bu dönemde, en azından kırsaldaki gelirin dağılımı bakımından göreli iyileşme sağlamanın yoluydu. Toprak reformuna itirazlar o günkü CHP içinde siyasi bölünmeyi tetikleyen bir bahane oluşturmuştur. Sermaye birikiminin büyük toprak sahipleri ve tüccarlar eliyle yapılmasını benimseyen bir siyasi anlayış, DP’yi kurarak itirazlarını yaygın bir şekilde dile getirmeye başlamıştır. Sermaye birikiminde devletin rolünün azaltılması ve özel sektörünün öne çıkartılması da bu itirazlar arasında yer almıştır. Aslında savaş sonrasında, devletin kontrolünde olan sermaye birikim sürecinin özel sektör kontrolüne vermek DP’nin temel önceliklerinden biri olmuştur. Bunun için kamunun altyapı harcamaları bir araç olarak kullanılmış ve kamunun elinde bulundurduğu mali kaynaklar bu harcamalar yoluyla özel sektöre transfer edilebilmiştir. Gerçi AKP de bugün benzer bir sermaye birikim sürecini taklit edip, kendisine yakın olan iş adamları üzerinden sermaye birikimi gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Ancak bu iş insanlarının üzerinden gerçekleşen birikim sürecinin vatandaşın refahını arttırıcı bir etki doğurduğunu iddia etmek bugün için çok mümkün değil. Dolayısıyla bugünkü birikim modelinin “kapsayıcılığının” geçmiştekine göre çok daha düşük olduğunu söylemek mümkündür. Bundan çok daha önemlisi, DP’nin ön ayak olduğu birikim modeline işlerlik kazandıran mali kaynakların o günlerde çok fazla alternatif kullanım alanı yoktu. Ekonominin bugünkü kadar çeşitliliği olmadığı gibi, bugün olduğu gibi bir derinliğe de sahip değildi. Oysa bugün taklit edilen birikim modeli için kullanılan mali kaynakların çok fazla ve daha verimli alternatif kullanım alanı mevcuttur. Fakat iktidarın bu kaynakları, kast ettiği milletin refahını arttırabilecek alanlarda kullanabilecekken kullanmaması da açıklamaya muhtaç bir diğer sorundur. Son olarak ifade etmek gerekirse, DP iktidarı zaten kamunun elinde belli bir miktarda birikim varken, bunu özel kesime transfer etmeyi hedeflemiştir. Bugün ise, kamunun böyle bir pozitif birikimi yok. Belli ellerde sağlanan sermaye birikimi maalesef toplumun geleceğinden ödünç almalarla yapılmaktadır. Yani millete karşı bir şekilde, milletin gelecekte sahip olabilecekleri bugünden belli bir oligarşik kesimin servetlerine aktarılmaktadır. Bu bakımdan bugünkü ekonomik uygulamalarda tamimiyle bir millet karşıtlığı söz konusudur. Bu karşılaştırma neticesinde “millet” kavramının geçmişte ve bugün kimi tanımladığı çok net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. O günlerde büyük toprak sahipleri ve tüccarların çıkarları doğrultusunda sermaye birikimine olanak sağlayan bir anlayış, ekonomik uygulamaların sonuçlarını kırsal çoğunluğun erişimine açmış ve belli ölçüde bu vatandaşların refahlarının artmasına olanak sağlamıştır. Oysa bugün izlenen birikim modelinin ülkedeki kamuoyunun çoğunluğunun refahına olumlu yönde etki eden bir özelliği yoktur. Bu slogan ile kastedilen “milletin” geniş bir alanda kapsayıcılığa sahip bir refah arayışı kastedilmemektedir. Aksine sadece belli bir zümrenin dar bir alanda kapsayıcılığı olan ekonomik uygulamaların ikbalini sağlamayı amaçlayanları tanımlayan bir millet tanımıdır burada kastedilen millet. Bu yüzden 1950’lerde kullanılan bu sloganın bugünkü koşulları ve kamuoyunun taleplerini ifade ettiğini iddia ederek kullanmak haksızlıktır. Eğer bu toplumda karşılığı olan bir millet tanımı yapılacaksa, olsa olsa bu sloganın bugünkü karşılığı “Yeter Söz Müteahhitlerin” şeklinde değiştirilebilir. Ya da bugünkü uygulamaların mimarı olduğunu her fırsatta tekrar eden Sayın Cumhurbaşkanımızı merkezine alacak şekilde “Yeter Söz Benim” şeklinde de değiştirilmesi mümkündür.