TBMM çoğunluğunu elinde tutan Cumhur İttifakı bir de cumhurbaşkanlığını kazanırsa, o zaman ört ki ölem, üzerimizi örtecek kimse bile bulamayız. Hüda-Par’lı milletvekilleri içinde “Türk Milleti” tanımı geçiyor diye mecliste ant bile içmiyor.BAŞKANLIK SİSTEMİNİN AVANTAJI Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ayrıntılarını tam olarak bilmeyenler TBMM’de çoğunluğu Cumhur ittifakının almasından ötürü de hayal kırıklığı yaşıyor, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçilirse bile topal ördek durumuna düşeceğinden korkuyor. Bunun için ikinci turu bile önemsemiyor olabilirler. Hatırlatmakta yarar var. Bu sistemde TBMM, yürütmeyi denetleyemiyor! Bakanlar kurulunun meclisten ne güven oyu alması ne de hesap vermesi gerekmiyor. Cumhurbaşkanı bakanlarını atar, yürütme tıkır tıkır çalışır. Adalet, İçişleri, Eğitim, Sağlık, Hazine gibi tüm bakanlıkların Millet İttifakının elinde olduğunu düşünsenize! Efendim hiçbir yasa çıkaramaz. Çıkarmasın. Kararnamelerle yürütür. Geçen dönemde öyle olmadı mı? Her gün onlarca kararname çıktı ve yürüdü. Meral Akşener’in “Bu ucube sistemi değiştireceğiz, bu sistemle devam edecekse ben orada yokum, masadan kalkarım!” açıklamasını da çok erken ve gereksiz buluyorum. Meral Hanım başbakan olacak diye sistemin değişmesi için acele etmeye gerek yok. Ortada bir enkaz var. Parlamenter sistemle bunu toparlamak daha zor. Zaten Meclis’teki bu sayıyla istenen anayasa değişikliğini de yapamazlar. Beş yıl ortalığı toparlamak için yetmez bile. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılına Cumhuriyet’in fabrika ayarlarına dönerek girmek için Cumhurbaşkanlığı sistemi idealdir. Hüda-Par’lılar Cumhur İttifakı bileşenleriyle TBMM’de tıpkı bundan önce muhalefetin yaptığı gibi istedikleri kadar muhalefet yapsın, gördük hiçbir işe yaramıyor. Parlamenter sisteme de önümüzdeki dönem girecek kadar oy alınırsa geçilir. Seçmene son iki üç günde şunu net anlatmak lazım: Kılıçdaroğlu seçilirse topal ördek olmayacak; tam tersine yetkin ve etkin bir cumhurbaşkanı olarak görev yapacak. TBMM çoğunluğunun elinde olmaması da bir denge unsurudur, malum iktidar herkesi sarhoş edebiliyor. Bunu en iyi bilen RTE olduğu için meclis çoğunluğu umurunda değil, başkan seçilmek için çırpınıyor. ERDOĞAN SEÇİLİRSE? TBMM çoğunluğunu elinde tutan Cumhur İttifakı bir de cumhurbaşkanlığını kazanırsa, o zaman ört ki ölem, üzerimizi örtecek kimse bile bulamayız. Hüda-Par’lı milletvekilleri içinde “Türk Milleti” tanımı geçiyor diye mecliste ant bile içmiyor. Andın değişmesini ve belki de Kuran’a el basarak yemin etmeyi istiyor olabilirler? Yapılacak en önemli işlerden biri de yabancıların gayrimenkul satışıyla bu kadar kolay vatandaşlık almasının önüne geçmektir. Türkçe bilmeyen vatandaş oluyor; bir de oy kullanıyor, bundan büyük rezalet mi olur? Vatanı sattık, geleceğimizi de satıyorlar! Bu seçimde ilk kez oy kullanacak, 18 yaşına girmiş 47 bin gencimiz var! Haydi gençler, vatanı kurtarmak sizin elinizde, TİK TOK çekmekle bitmiyor bu iş, sandığa gidip oy verin geleceğinizi kurtarın!
Yeter ki Başkan Kılıçdaroğlu olsun!
Seçmene son iki üç günde şunu net anlatmak lazım: Kılıçdaroğlu seçilirse topal ördek olmayacak; tam tersine yetkin ve etkin bir cumhurbaşkanı olarak görev yapacak. TBMM çoğunluğunun elinde olmaması da bir denge unsurudur, malum iktidar herkesi sarhoş edebiliyor.
Geleceğimizi çaldırmayalım!
Siyasetçi olmak, Türkiye gibi ülkelerde siyaset yapmak zor iş. Siz siyasetçi olabilir misiniz? Türkiye’de siyasetçi olmak, bugün ak dediğine yarın kara diyebilmek. Türkiye’de siyasetçi olmak gözünü kırpmadan yalan söyleyebilmek. Türkiye’de siyasetçi olmak, seçmene şirin gözükmek için bet sesinle şarkı söyleyebilmek. Türkiye’de siyasetçi her şey olabilir, rezil olmaz! Böyle olmayan siyasetçiler yok mu? Var, ama onlar da iktidar olamıyor! Siyasete bulaşmak, siyasete soyunmak deyimleri niye çıkmış? Siyaseti vatandaş da kötü bir yol görüyor!
SEÇMEN YALANA İNANIYOR
Türkiye’yi 21 yıldır yöneten iktidarın ünlüleri o kadar rahat göz boyuyor, yalan söylüyor ki: Aya köprü yapacağız desek inanacak bir seçmen kitlemiz var demediler mi? Şimdi de Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyası videosunu almış, arkasına Kandil’den PKK’lı görüntüsü döşemiş, canlı yayınlarda gözünü kırpmadan anlatıyor, bakın teröristlerle yan yana diye. Saray kalemşörü Selvi bile dayanamadı, efendim montaj dedi de kılını kıpırdatmadı, ama montaj, ama şu bu cevabını verebildi, tıpkı İmamoğlu seçimlerinin meşhur sözü gibi: “Hiçbir şey olmamışsa bile bir şeyler olmuştur!”
Propaganda dâhisi Goebbels, “Ne kadar büyük yalan söylersen o kadar inandırıcı olursun, hatta ayna etkisi yapar, kitleler inanır, sana yansır, sen de söylediğin yalana inanırsın!” dememiş miydi? Git sor Erdoğan’a, Kılıçdaroğlu’nun terörist olduğuna kendi bile inanıyordur! Zaten ona karşı olmak terörist olmakla eş değer değil mi? Sinan Oğan’dan da bütün eski söylediklerini düşünerek Millet İttifakı’nı destekleyeceğini düşünmedik mi saf saf.
Adam siyaset yapıyor, çıkarına bakar. Bütün kariyerini Azerbaycan ve Rusya’da yapmış, akademik kariyerini orada kurmuş. RTE’nin en büyük destekçisi Rusya ve Azerbaycan, Sinan Oğan’ın karşısına geçmesine izin verir miydi? Yediği dayağı da unuttu, ettiği büyük büyük lafları da yaladı yuttu. Bütün o karizmatik havasıyla geleceğinin yollarını altınla döşemek için RTE’nin yanında saf tuttu. Biz önümüze bakalım, yaşadığımız ne ilk hayal kırıklığı ne ilk ihanet.
SEÇİMİ KAZANMAK İÇİN
Seçime çok yaklaştık. Sandıklara ve seçmene sahip çıkarsak başarmak için hâlâ şansımız var. Hatırlatıyorum: bütün büyük şehirlerde öndeydik, çoğunda kazandık. Güneydoğu’da hiç almadığımız kadar oy aldık, HDP seçmeninin desteğiyle. Küsmediler, hâlâ destekliyorlar. Bu seçimde seçmenin yüzde 51’ini almak değil, en çok oyu almak gerekiyor. Olabilir, alabiliriz, çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin çökmemesi, yaşamaya devam etmesi için buna mecburuz!
En büyük sıkıntı küçük yerler, köyler, mezralar ve deprem bölgesi. Oralarda sandıklara hâkim değiliz ve en büyük şüpheli oylar orada verildi. Şunu da hatırlatalım. Sandıklarda gözlemci olmak için orada yaşamak gerekiyor. Hani Şanlıurfa’nın köyüne gözümü karartsam da gidip müşahit olarak görev yapamam!