Kamuoyunda giderek artan bir duyarlılığa yanıt vermek için Yeşiller Partisi’ne ihtiyaç var çünkü ekonomide de, insan-doğa ilişkisinde de, moda tabirle Z Kuşağı’nın geleceğe dönük olarak yaşadığı umutsuzlukta da yanıtlar yeşil politikada mevcut Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi çerçevesinde girdiği koalisyon devam etse de; ülke olarak ekonomik ve sosyal alanlarda tükenmenin kıyısına geldiğimiz bir gerçek. Kimsenin yarın ile ilgili bir hayalinin olmaması bir yana; ne bu sistemin ne de bu koalisyonun bir geleceği olmadığını toplumun her kesiminden yükselen seslerden görüp duyabiliyoruz. Bırakın toplumun genelinde refahlarının artacağına dair bir umut uyandırmayı; örneğin ekonomi alanında sürekliliği ve hızı giderek artan hatalı hamleleri, bize neyi yanlış yaptıkları ilgili herhangi bir fikre bile sahip olmadıklarını gösteriyor. Büyük ihtimalle hafızalarında 2001’de yaşadığımız büyük ekonomik kriz sırasından ve sonrasında “işleri” düzeltebilme imkânları varken seçime gitmeyi seçip tarihten silinen DSP ve ANAP örneği var. Bu örnek elbette ki Cumhur İttifakı’nda onlarla aynı kaderi paylaşma korkusu yaratıyor. Ne var ki, vaziyet bu sefer daha sıkıntılı çünkü mevcut ekonomik kriz 2001’dekinin boyutlarını çok aşmış ve bazı uzmanlara göre kapanması çok zor olacak bir derinliğe ulaşmış durumda. Bu yüzden iktidarı bırakmayıp siyasal arenadan seleflerinden bile daha keskin şekilde silinme veya iktidarı şimdi bırakıp içinde kendilerinin de olacağı daha iyi bir geleceğe dair umut taşıma olma ihtimalleri arasında lunapark gondolu gibi sallanıyor AKP ve MHP. Yani Devlet Bahçeli’nin söylediği şekliyle ifade edersek “Pazara kadar değil; mezara kadar sürecek olan” Cumhur İttifakı bu hırsı yüzünden gerçekten de el ele kendi sonunu hazırlıyor. Bu “tamamen” duygusal temelli ittifakın karşında ise ana gövdesini Cumhuriyet Halk Partisi ve İyi Parti’nin oluşturduğu Millet İttifakı var. Seçim ittifakı olmanın yanı sıra son seçimden sonra kurulan DEVA ve Gelecek Partileri ile Demokrat Parti ve Saadet Partisi’nin katılımlarıyla seçim sonrasına yönelik sistemsel ve ekonomik reform hazırlıklarına da girişen bir yapı bu. Fakat siyasetin daha magazinsel kısmıyla ilgilenenler için ne söylediklerinden daha çok ilgi çeken bir noktaları var: Adayları kim olacak. Aday tartışmasına heba edilmemesi gereken bir süreçte, iktidarın hegemonyası yoğun medya baskısının etkisiyle adaylık üzerinden bu ittifakta çatlaklar oluşturulmaya çalışılıyor. 
Biz seçime girme hakkı kazanmış siyasi partiyiz ve bu görüşmelerin adı ittifak görüşmesi. Biz yine kendi adaylarımızla, kendi ismimizle, kendi logomuzla seçim pusulasında olacağız ama bu ülkenin olmak isteyen tüm sol sosyalist güçleriyle de elbette yıllardır en çok dışlanan Kürt kesimlerini de dışlamadan birlikte bir ittifak kurma peşindeyiz
Bir de üçüncü ittifak tartışmaları var. Sınırları çok belli değil henüz. Örneğin Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil şöyle tanımlıyor bu ittifak arayışını: “Biz şu anda gördüğümüz tabloda 3’üncü ittifakı zorunlu gören bir siyasi partiyiz. İki ittifaklı bir sürece bütün toplumsal kesimlerin sıkıştırılması mümkün değil. En sağdaki Saadet Partisi’nden en soldaki Türkiye İşçi Partisi’ne kadar. AKP’nin kirine, pasına bulaşmamış her kimse varsa bu konuda mücadele etmekle yükümlü. Gönül ister ki mümkün olan en kalabalık ve en birlik içinde yol alalım. Biz seçime girme hakkı kazanmış siyasi partiyiz ve bu görüşmelerin adı ittifak görüşmesi. Biz yine kendi adaylarımızla, kendi ismimizle, kendi logomuzla seçim pusulasında olacağız ama bu ülkenin olmak isteyen tüm sol sosyalist güçleriyle de elbette yıllardır en çok dışlanan Kürt kesimlerini de dışlamadan birlikte bir ittifak kurma peşindeyiz. Kişisel olarak söylemek gerekirse HDP’nin dışlandığı ittifakta olmaya benim gönlüm razı olmaz.” TİP dışında, HDP’nin şemsiyesi altında olmayan başka partilerin de böyle bir ittifak arayışları var. Bu seçimin HDP’nin parti olarak girdiği geçmiş seçimlerden farkı, tek bir partinin altında olmak yerine hepsinin seçime girmek istemesi. Yani bu partilerde “Haydi bir parti altında toplanalım!” fikri yok. Bu da aslında bileşenlerden oluşan HDP’nin işini bu seçimde bir ittifak arayışında olmak konusunda zorlaştırıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın yazdığı “ekonominin kitabı”nın sonuç bölümüne geldik. Ekonomi uçuruma yuvarlandı ve kitap bitti İnatla yönetilen ekonomide hiçbir veri olumluya gitmiyor. Döviz yükseliyor, enflasyon yükseliyor, işsizlik yükseliyor, fakirlik yükseliyor, gelir adaletsizliği yükseliyor. Artık kitap bitti ve son sözü söylemek için adres belli: Sandık. Peki, Yeşiller Partisi bu sürece nasıl bakıyor? Öncelikle erken seçime nasıl baktığımızı yaptığımız açıklamadan aynı şekilde alarak burada bir kere daha tekrarlamak isterim: “Recep Tayyip Erdoğan’ın yazdığı “ekonominin kitabı”nın sonuç bölümüne geldik. Ekonomi uçuruma yuvarlandı ve kitap bitti İnatla yönetilen ekonomide hiçbir veri olumluya gitmiyor. Döviz yükseliyor, enflasyon yükseliyor, işsizlik yükseliyor, fakirlik yükseliyor, gelir adaletsizliği yükseliyor. Artık kitap bitti ve son sözü söylemek için adres belli: Sandık. Gerçeklerle bağını yitirmiş olan Recep Tayyip Erdoğan yönetimi, Türkiye’ye daha da fazla zarar vermesin diye Yeşiller Partisi olarak hemen ‘erken seçim’ diyoruz.” Evet, biz kurulmayla ilgili problemler yaşayan bir parti olarak, girme hakkını henüz kazanmadığımız bir erken seçimi istiyoruz çünkü bizim önceliğimiz partinin geleceğinden önce ülkenin geleceğidir diyoruz. Başta da dediğim gibi, mevcut sistem ile koalisyonun artık kontrolü kaybettiği ve erken seçimin kaçınılmaz olduğu ortada. Erken seçim olacak. İktidar değişecek. Bu değişimin ardından nasıl bir Türkiye’de uyanacağız? Ya da nasıl bir Türkiye’de uyanmak istiyoruz? Seçim ittifaklarına bu sorulara vereceğimiz cevaplar çerçevesinde bakmak gerekiyor. Bize göre bu soruların cevaplarında elbette Yeşiller Partisi ve yeşil düşünce var. Çarpan etkisi kavramı, ittifaklar ve Yeşiller Partisi konuşulduğunda sürekli başvurduğum bir kavram. Kısaca tekrar etmek iyi olacaktır. Çarpan etkisi aslında ekonomi bilimine ait bir kavram. En basit tanımı, “Bağımsız yatırımlarda meydana gelen bir artış ya da azalışın ulusal gelirde meydana getirdiği etki” dir. Bu kavramın özünde, her bağımsız yatırımın bir harcama ve gelir yaratımına yol açarak ekonomik aktivitede farklı yollardan bir artışa neden olması, bir katma değer yaratması olgusu vardır. Peki, siyasette ne anlama geliyor bu çarpan etkisi? Aslında o da basit. Türkiye’nin artık en öncelikli problemi, EKONOMİ’dir. Öncelikle ekonomiyi düze çıkarmayı önermeden, sonra da düze çıkarıp sağlam adımlar atmadan başka hiçbir konuda adım atmanın imkânı yoktur. Bunun için çalışan muhalefet partileri de var, zaten ellerinde on yıllardır hazır olan reçeteleriyle bekleyen başka partiler de var. Ya Yeşiller Partisi? Yeşiller diyor ki; ekonomik olarak yeni bir hikâye anlatmak, yeni bir hikâyeyle başarıya ulaşmak lazım. Bizim başarıya ulaşacağını düşündüğümüz tek hikâye Yeşil Yeni Düzen! Yani mevcut düzen çerçevesinde tüm toplumu kucaklayacak ve eşitliğin altını çizecek adil bir yeşil dönüşüm. Elbette, en öncelikli de olsa tek hedefimiz ekonomiyi kurtarmak olamaz. Ekonomiyi kurtarmak için yine doğadan harcarsak, yine sorumsuzca büyüme hedefleri ortaya koyarsak ve yine çağın gerekliliklerinden uzaklaşırsak daha önce defalarca ispatlandığı üzere yine duvara toslarız. Bu yüzden Yeşiller olarak doğru ve bilinçli adımlar atarak adil bir yeşil dönüşümü gerçekleştirmiş ve ekonomisini bu şekilde toparlamış bir Türkiye istiyoruz. Yeşiller Partisi’nin bir ittifaka getireceği çarpan etkisi temelde burada ortaya çıkıyor. Dahası, var olan veya olmaya çalışan ittifakların, sadece ekonomide değil toplumu ilgilendiren hemen her konuda az ya da çok bir takım sözleri var ve fakat bu sözleri çağın gerçekliğine ve gerekliliklerine taşıyacak olan mesnetler Yeşiller Partisi kadrolarının katkıları olacaktır. Fazla mı iddialı? Beş sene öncesine kadar topyekûn ülke gündeminde yer etmeyen ama şimdi gündemimizin tam ortasına yerleşmiş ve artık ertelenemez hale gelmiş konulara bakın. Hepsinin yeşil düşünceyle alakalı olduğunu göreceksiniz. Bu yüzden, Yeşiller Partisi üç temel krize yanıt vermek üzere yola çıktı. Ekolojik kriz, ekonomik kriz ve sosyal kriz. Birbirine bağlı, birbirini tetikleyen ve ancak aynı anda çözülmedikleri takdirde hiçbirinden sağ çıkamayacağımız, kurtulamayacağımız üç kriz ayağına çözüm sunacak olan Yeşiller’in genel anlamda siyasetteki çarpan etkisi işte budur. Altını çizmek lazım ki şu anda Yeşiller Partisi’nin fikri kendisinden büyük durumda. Partinin fikri ile büyüklüğünün yakınlaştığı zamanlarda ne olduğunu Avrupa’daki ülkelere bakarak görebiliyoruz. Avrupa’da böyle de, Türkiye’de ne olacak? Olması gereken şu: Eğer derdimiz iki pusulada çoğunluk elde etmekse ve bunu herhangi bir zamanda değil büyük krizlerin ortasında kendimize dert edinmişsek o zaman Yeşiller Partisi’nin de masada bulunması gerek. 
Seçime girmek için ittifaklara ihtiyacınız var mı? Bu sorunun yanıtının evet olduğunda bir kuşku yok. Fakat yanıt eksik. Yeşiller Partisinin ittifaklara ihtiyacı olduğu kadar ittifakların da Yeşiller Partisine ihtiyacı var.
Parti kurulduğunda gelen bir soru vardı. Seçime girmek için ittifaklara ihtiyacınız var mı? Bu sorunun yanıtının evet olduğunda bir kuşku yok. Fakat yanıt eksik. Yeşiller Partisi’nin ittifaklara ihtiyacı olduğu kadar ittifakların da Yeşiller Partisi’ne ihtiyacı var. Üstelik kurumsal anlamda yeni olsak da 30 yılı aşan teknik birikim ve siyasal deneyime sahip kadrolarımızın ortaya koyduğu öngörülerimizle bu yanıtı verdiğimizde; müsilaj, kuraklık dalgası, seller ya da iklim krizi temelli orman yangınları henüz ülke gündeminde yoktu. 10 yıl önce bir renk olarak siyasette olan Yeşiller Partisi’nin fikri, küremizin geldiği durum ile Türkiye’deki siyasetin aldığı bu kendine özgü hâl birleşince artık çok daha önemli bir noktaya geldi. Yani şimdi karşılıklı ihtiyaç, o soruyu yanıtladığımız zamandan da fazla ve Yeşiller’in çarpan etkisinin, fikirlerinin çarpan etkisi olduğu çok daha açık. Sözün özü; kamuoyunda giderek artan bir duyarlılığa yanıt vermek için Yeşiller Partisi’ne ihtiyaç var çünkü ekonomide de, insan-doğa ilişkisinde de, moda tabirle Z Kuşağı’nın geleceğe dönük olarak yaşadığı umutsuzlukta da yanıtlar yeşil politikada mevcut. Geleceğe umutla bakmak için sebepler Yeşiller’de mevcut. Siyasete uzak duran insanları sandığa çekebilecek hassasiyetlere yönelik politikalar da Yeşiller’de mevcut. Siyasetten umudunu kesen, tepki oyu verecek olan ya da tepkisini hiç oy vermeyerek gösterecek insanları ittifaka çekmek için Yeşiller gerek! Parti’ye İçişleri Bakanlığı tarafından çıkartılmaya çalışılan engelleri de bu açıdan okumak pekâlâ mümkün. Fakat hiçbir engel aşılmaz değil. Yanından dolaşılmaz değil. Siyaset yapmak için, sözü her düzeyde dile getirmek için araçlar var. İttifaklar da onlardan biri. Tam da bu yüzden, yeşil fikriyat günümüzde bir toplama değil bir çarpma işlemi işlevi görecektir.