Yerlici solun İran’daki hazin sonu

Abone Ol
nativism kavramı siyasal mücadeleler hattında çok önemli bilgiler ve dersler sunuyor. 1960’lar ve 1970’lerde sömürgecilik ve emperyalizm karşıtlığı farklı coğrafyalarda benzer bir şekilde yükselmişti. Bu yüzden yerlicilik ise dönemin siyasal ve toplumsal hareketlerini ve aynı anlama gelmek üzere dönemin entelektüel atmosferini de belirliyordu. Sosyal plandaki yerlici anlayışa ekonomik düzlemde kalkınmacılık siyasi planda da cumhuriyetçilik ve sosyalizmin farklı türevleri eşlik ederdi. Yerlicilik, özellikle bağımsızlık mücadelesi veren, hem ulusal hem de küresel düzeyde kurulmuş bütün güç ilişkilerine karşı çıkan (kapitalist ve emperyalist örgütlenmeye) bireylerin bir savunma mekanizmasıydı. Bir çeşit kalkan. Bu düşünce biçimi batı kaynaklı olarak adlandırdığı fikirlere oldukça karşıydı. Kendi coğrafyalarındaki bütün adaletsizliklerin kökeninde batının kurduğu ya da kurmak istediği eşitsiz ilişkilerin olduğunu savunuyordu. YERLİCİLİK VE SOL Yerlicilere göre eşitsiz ilişkiler batının argümanlarıyla ve Batı eğitimi almış kişilerle örtülüyor ve böylece bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi zedeleniyordu. Söz gelimi o günlerde iki kutuplu dünyada sosyalist kampı özgürlük ve demokrasi olmadığı gerekçesiyle eleştiren liberal-kapitalist kampın bunu aşırı derecede öne çıkarması yerlicilerde büyük bir şüphe yaratmaktaydı. Demokrasi ve bunun etrafındaki fikir ve tartışmaların ikircikli, kökene inmeyen, eşitsiz ilişkileri meşrulaştıran ve düzenin devam etmesini sağlayan kavramlar olduğu düşünülürdü. Bir Cumartesi yazısı için fazla uzattım ama bunları anlatmadan doğrudan İran kontekstine giremezdim. İran bu yerlici anlayışın 1970’lerde en çok etkilediği ülkelerden biridir. Yerlici anlayış esas olarak milliyetçilerle ya da İslamcılarla değil, solcularla yayılma göstermiştir. Dönemin en üretken ve entelektüel atmosferin kurucu kavram ve mücadele hattını belirleyen İran solu olmuştur. Öyle ki, dönemin dindar ve milliyetçi aydınları dahi çalışmalarında mutlaka ve mutlaka sosyalist kavramları kullanmak zorunda kalmıştır. İran şahı dahi 1960’lar ve 1970’lerde iktidarını perçinlemek için yaptığı reformlarda bu kavramlara yer vermek zorunda kalmıştır. İran’da yerliciliğin kökeninde iki başat faktör vardır. Emperyalizm ve diktatörlük karşıtlığı. İranlılara göre bunlar bir paranın iki yüzü gibiydi. Bill Clinton yönetiminin de 2000’lerin başında kabul ettiği üzere, İran’da 1953 yılında İran halkının kendi seçtiği milliyetçi lider Musaddık CIA destekli bir darbeyle indirilmiş ve yönetim otoriter Şah’a bırakılmıştır. Bu yüzden İran’da 60’lar ve 70’ler boyunca ABD karşıtlığı (emperyalizm karşıtlığı) son derece güçlüdür. Batıdan gelen her şeye şüpheyle yaklaşılmıştır. Yerlici anlayışla birleşeyen bu tepkisellik yerli olanın gerçek olduğu bilgisine götürmüştür. Dönemin en önemli aydınlarının kitaplarında ve sözlerinde öze dönülmesi isteği son derece öndedir. Öze dönülürse bu emperyalizmden ve otoriterlikten kurtulma ihtimali kuvvetlidir. İlginç olan şu ki, öze dönüş isteğini İran’da yayan Jalal Al-e Ahmad olması. İran entelektüel tarihini araştıran Ali Mirsepassi’ye göre o ve etrafındaki kişiler bu fikri Alman düşünür Heidegger’den alıyorlar. Heidegger’le tanışmaları ise İran ve İslam tarihi üzerine çalışan Fransız düşünür Henri Corbin’le oluyor. Heidegger mi? Modernliğin insanlığı çoraklaştırdığını düşünen ve köklere dönüşü savunan filozoftur. Nazizmi etkilediğini biliyoruz. Öze dönüş, Aryan ırkının saflığı iddiaları yönüyle. Modernite karşıtı bir akımın öncüsüdür Heidegger. Anti-modernizm. Ama bu da modernitenin bir evladıdır. Yani öze dönüşü savunmak da modernliğin ve güç ilişkilerinin bir çocuğu, garip bir tezat. İran’da 1960’larda ve 1970’lerde sahneyi kuran bu yerlici söylemlerdir. Sekülerizm mi, İran’ın miliyetçi ve İslamcı kökleriyle buluşmasını engelleyen, kalkınmayı durduran otoriter dayatmadır. Demokrasi mi? Batı’nın emperyalist ilişikilerini devam ettirmesi için düşünsel bir kalkandır ve sosyalizm taleplerini geri plana atmaktadır. En iyisi yerli ve milli olmaktır anlayışı sosyal atmosferin esas damarı oldu. 70’ler boyunca işlendi bu fikirler. Toplumun işine yarayabilecek onu geliştirebilecek olan her fikir yerlicilik tartısına kondu ve çoğunlukla elendi. TÜRKİYE SOLU’NUN İRAN ROMANTİZMİ Devrim geliyordu. Devrim anındaysa İslamcılar tamamıyla bu yerlici anlayışa dayanarak bir söylem tutturdu. Yerlici bir devrimdir 1979 İran devrimi. İslamcıların toplumu kendi yönetimlerine ikna etmesi için hiç bir şey yapmasına gerek yoktu. Yerlicilik ve aşırı batı karşıtlığı bunu sağlamıştı. Sol önce devrimin yönetimini verdi, sonra toplumsal güç ellerinden alındı. Ama tutturdukları – haklı da olsa dengelenmesi gereken bir emperyalizm karşıtlığıyla – yerlici söylemle iktidarı kendi elleriyle miliyetçiliğin her türünü de yansıtan İslamcılara verdiler. Ben buna kendi kalesine gol atmak diyorum. 1980’lerde yüzbinlerce sol ve demokrat İran’ı terketti. Bugün dünyanın dört bir yanındalar. Türkiye’de bazı sol ve demokrat kesimlerde İran romantizmi vardır. "Bakın ne olursa olsun İran emperyalizme direniyor" derler. Neye rağmen diyorum. Kendi vicdanını yemiş, hapsetmiş, idam etmiş, sürmüş, kadınlara, gençlere, emekçilere siyasete katılma ve eşitlik şansı vermeyen otoriter bir sisteme rağmen. 1979 devrimine katılan yerlici sol ve İslamcı aydınlar ise bugün hata yaptıklarını kabul ediyorlar. Akbar Ganji, Abdolkarim Soroush onlardan bazıları. Bugün yerlicilikten çok uzaklar. Demokrasinin, sekülerizmin sadece batının ve batıya ait olan kavramlar olmadığını söylüyorlar. Son yıllarda Türkiye’de de giderek artan bu aşırı batı karşıtlığının haklı temelleri tıpkı İran’daki gibi var. Hepimiz biliyoruz. Ama eşitlik mücadelesi vermenin yolunun kendi elimizdeki demokrasi repertuarını ve onun taşıyıcılarını batıcı ilan edip, öldürmek ve alanı başkalarına açmakla olmayacağını da vurgulayalım. Demokratlar ya da solcular bundan hiç bir şey kazanamaz, tersine kaybedeceği halen çok şey var. İran laboratuvarı bunu iyi göstermektedir. Başka bir politika ve politik bakış açısı mümkün. Ancak yaşananlar bende aynı hazin sona doğru gidiliyor intibaını uyandırıyor.