Yeraltı dünyasında 90’lardan 2021’e değişen ne?

Abone Ol
GÜÇSÜZLEŞEN MEDYA 1990’larda devletin yapısı parçalı, hükümetler ise kısa süreliydi. Bu ortam tüm baskılara rağmen medyanın hareket alanını genişletiyordu. Birbirleriyle çatışan odaklar güç ve nüfuz mücadelesi adına medyaya bilgi servis ederek aralarındaki rekabeti sürdürüyorlardı. Bu rekabet medyanın gücünü arttırıyor ve medyaya özerk bir alan açıyordu. 2021 Türkiye'sinde ise bilgiye erişimimiz kısıtlı. 1990'ların güçlü medyası yok. Bilgi sahibi olanlar için bildiklerini açıklamak çok maliyetli. Aksine bugün bilgi sahibi aktörler sistemden dışlansalar da konuşmaktansa susmayı tercih ediyorlar. İktidar içi güç mücadelesinde yenilip kenara çekilen ve susan aktörler uzun vadede sustukları için nemalandılar ve nemalanacaklarını umuyorlar. 2020'ler Türkiye'sinde medya tek sesli hale gelmiş durumda. Muhalif medya unsurları olsalar da 90'lar medyası gibi güçlü değiller ve ağırlıkları, etkileri sınırlı. Medya artık hadiselere eskisi kadar nüfuz edemiyor ve olayları yorumlayacak doğru şekilde aktaracak ilişkilere sahip değil. Medyanın uzmanlığa erişimi sınırlı. 2021 Türkiye’sinde bir Radikal gazetesi dahi yok. Sedat Peker videolarının 15 milyondan fazla tekil kullanıcı tarafından izlenmiş olması bu açıdan tesadüf değil. 2020’lere gelen süreçte medyanın yaşadığı baskı ve tasfiyeler; medyanın eski etkisini, gücünü ve kapsama, kavrama kabiliyetini yitirmesine yol açtı. SUSANIN KAZANDIĞI SİSTEM Bu noktada Türkiye'deki yeraltı dünyasının karakteristiğine de değinmek gerek. Dünyada genellikle sistemin çeperinde yaşayan gruplar mafyalaşır. Tarihsel sürece bakılırsa Türkiye'de de mafyanın kökünde benzer unsurlar vardır. Ancak bugün yeraltı dünyası tabir edilen figürlere, daha doğrusu söylemlerine bakıldığında devletle aralarında bir iç içe geçme olduğu görülür. Yeraltı dünyasının Sedat Peker'den daha az popüler isimlerinin yaptıkları yayınlar incelendiğinde çoğunun neredeyse aslında “kendilerinin mafya ile mücadele ettiklerini iddia eden” bir söylem takındıklarını görebiliriz. Devletten daha devletçi bu dil ile kendilerini meşrulaştırma gayreti gösterirler. Bu dil aslında Türkiye'deki yeraltı dünyası figürlerinin devletten özerkliğinin de sınırlarını ortaya koyar. Aslında böyle bir özerkliğin pek de var olmadığı anlaşılır. Bu mafya ile çatışan mafya anlatısı, Sedat Peker’in hikayesi 1990'lardan bugünlere incelenirse kristalleşir. Yeraltı dünyası olarak anılan figürlerin popülerliğe en fazla önem vereni, 30 yıldır kendi kültüne yatırım yapanıydı, Peker. İnternet siteleri, halkla ilişkiler faaliyetleri, cezaevlerindeki mahkumlarla ilişkiler gibi faaliyetlerle Peker kendi ismine sürekli yatırım yaptı. 1996’da Çatlı’nın Susurluk’ta ölmesinin ardından doğal olarak gelişen toplumsal tepkinin 25 sene sonra ters yüz olmasının ardındaki tüm noktalar değerlendirilmeli. Peker başta tüm yeraltı dünyası figürleri devletçi bir dil kullandılar. Konuşurken bir şey söylemeyen bu dil 2020'ler Türkiye'sinin susma kültürünü çok iyi tamamladı. İÇ KAVGALAR Günümüz Türkiye’sinde iktidar içi kavgalar olsa da artık tek bir iktidar var. Mafya 1990’lardaki gibi farklı iktidar odaklarının çatışmasının bir unsuru değil. Mafya artık iç kavgaların bir aracı haline gelmiş durumda. Peker videoları başladığından beri gelişen tartışmalar incelendiğinde; kamuoyunun odağının mafya faaliyetlerinden önce iktidarın iç çatışmalarının şifrelerini çözmek üzerinde olduğu görülür. Peker’in açıklamalarını da mesela Alaattin Çakıcı’nın geçmişte Tayyip Erdoğan hakkında yaptığı çok daha sert açıklamalardan daha ilgi çekici yapan şey, Peker’in 2014-2019 sürecinde iktidar bloğunun içinde pozisyon almış, o oyunu oynamış olmasıdır. Bütün bu ilgiye rağmen, muhalif basının dahi Peker’in videolarını ve ifşaatlarını analiz ederken mayın tarlasında yürüdüğü açıktır. Medyanın üstte de değindiğim kapasite kaybı da akılda tutulmalıdır. Mayıs başından beri geçen 45 günün ardından durmuş gibi gözüken Peker videolarının sonuçlarının neler olacağını belirleyecek en önemli faktör, muhalif basının konuya dair ilgisi, ısrarı ve sorgulama kabiliyeti olacaktır. Somut hadiseler yine bilgiye dayalı olarak sorgulandıkça seçmen gözünde de büyük resmin görülmesi kolaylaşacaktır. Bu video serisinde ortaya saçılan iddialar tabii önemlidir. Ancak asıl önemli olan 19 sene neticesinde inşa edilen suskunluk düzeninde öyle ya da böyle Peker’in konuşmaya başlamış olmasıdır. Peker’in hedeflerinin sınırlı olması ve videolara ara vermiş olması videolara toplumun ilgisini doğuran mevcut düzenin başka bir sağlamasıdır. Bu noktada Peker gibi Mafya figürüne oluşan sempatiden rahatsız olunması da doğal ve doğru olsa da rahatsızlık duyulacak esas konu Peker’in kent çeperindeki lümpen gruplar arasında ve cezaevlerinde fenomenleşmesidir. Ayrıca son 25 senedir Peker hakkında gizli açık övgülerin yazılı, görsel medyada nasıl yer bulduğuna odaklanılmalıdır. Öte yandan muhalefet partileri tarafından Peker’in iddialarını yeterince sahiplenilmediğini savunan, muhalefet partilerini küçümseyen eleştirileri ise ciddiye almak mümkün değildir. Meşru siyasetin belli sınırları olması doğrudur. Karşıdaki aktörü, Peker’i olduğundan farklı bir yere taşımanın ne muhalefete ne Türkiye’ye bir faydası olmayacaktır.