Manşet

Yeni İsrail Hükümeti’nin gündeminde Türkiye var mı?

Abone Ol
Deniz Ertuğ İsrail’de uzun süren Netanyahu döneminin sona ermesiyle beraber yeni kurulan koalisyon hükümeti bir dizi sorunla karşı karşıya gözüküyor. Dış İşleri Bakanı Yair Lapid Pazartesi günü yaptığı açıklamasında, Likud’un mirasını “inanılmaz bir yıkım” olarak nitelendirdi ve İsrail halkından devleti yeniden toparlayabilmek ve kurumların işleyişini sağlayabilmek için sabretmelerini istedi. Netanyahu döneminde hakim olan keyfiyet ve devlet temayüllerinin dışında hareket etme alışkanlığı ülkeye büyük zarar vermiş gibi görünüyor ve İsrail’in bir restorasyon sürecine girmesi kaçınılmaz. COVİD VE İRAN Yeni hükümetin gündeminde üç konu öne çıkıyor. Bunlardan ilki Covid’le mücadele. Son dönemde aşılama konusunda oldukça başarılı bir grafik çizen ülkede vaka sayıları yeniden yükselişe geçmiş durumda. Bu sebeple artık aşılanmış olmasına rağmen, turistlerin ancak Ağustos ayından itibaren İsrail’e giriş yapabileceklerine dair bir karar alındı. Aynı zamanda ülkede Delta Varyantı’nın görülmesinin ardından karantinaya alınan binlerce kişi var. İkinci önemli konu ise İran. İran’ın İsrail’in radarına takılması yeni bir durum değil. Netanyahu yıllardır İran’ın teröre verdiği desteğe kanıtlar sunmaya çalışıyor ve mutlaka nükleer silah faaliyetlerinin durdurulması gerektiğini dile getiriyordu. Hatta geçtiğimiz günlerde New York Times’ta yer alan bir habere göre, Netanyahu’nun Trump hükümetine İran konusunda sunduğu raporda vurulması gereken hedeflerin bir listesinin de olduğu belirtiliyordu. Bu raporda, Natanz uranyum zenginleştirme tesisini vurma ve İran’daki askeri nükleer programını hayata geçiren bilim adamı Muhsin Fahrizade’nin öldürülmesi önerilmişti. Zaten 2020 Kasım’ında Fahrizade’nin öldürülmesi üzerine İran yönetimi İsrail’i suçlamıştı. Geçtiğimiz Nisan ayında ise Natanz’daki tesisler bombalanmıştı. Bir MOSSAD görevlisinin açıklamasına göre, bu olayın arkasında da yine İsrail var. Çarpıcı bir son dakika gelişmesi ise İsrail’in dün İran’ın santrifüj üretim merkezine bir dron saldırısında bulunması... REİSİ FAKTÖRÜ Tüm bu gelişmelerin yanısıra yeni seçilen cumhurbaşkanı Reisi’nin tutumu da önemli. İsrail Dış İşleri sözcüsü daha Reisi seçilir seçilmez bir açıklama yaptı ve İran’ın yeni cumhurbaşkanının hepimizi endişelendirmesi gerektiğinin altını çizdi. Reisi’nin gerek İran’ın balistik füze programının tartışmaya açık olmadığını söylemesi, gerekse Filistinlileri mutlaka desteklemeye devam edeceğini açıklaması aslında siyaseten bir şey ifade etmiyor. Çünkü bu şartlarda somut olarak ne yapabileceğini görmek gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada Beyaz Saray sözcüsü Jen Psaki de ABD’nin bir nükleer anlaşma yapma hedefinde olduğunu dile getirmişti. Bu bağlamda bakıldığında, hem ABD hem de İran yetkilileri tarafları tatmin edecek orta karar bir anlaşmanın bölgede sıcak savaştan daha mantıklı olacağını düşündüklerini gösteriyor. İsrail açısından ise, İran’ın en azından teröre destek veremeyecek hale getirilmesi öncelikli gibi gözüküyor. Bu sebeple dünya kamuoyunu İran’a karşı yaptırımları sürdürmeye ikna etmeye çalışıyor. Ama İsrail’in tek başına ağırlığı buna yetmeyeceği için ABD’nin tavrı belirleyici olacaktır. Dolayısıyla, bu gidişat İran konusunun masada çözülmediği takdirde, şimdilik böyle düşük yoğunluklu bir askeri mücadeleyle bir süre daha süreceğinin işaretini gösteriyor. Muhtemelen İsrail yine İran destekli terör örgütlerine operasyonlar düzenlemeye, İran’ın tesislerine saldırılar yapmaya devam edecektir. Ama ABD’nin açıktan bir askeri adım atmasını en azından kısa vadede beklememek gerekiyor. Üçüncü bir nokta ise Hamas. İki sivil, iki asker dört İsrail vatandaşının rehin alınmasının ardından, koalisyon Hamas konusunda son derece sert bir tutum takınacağını dile getirdi. Bununla beraber, Filistin Yönetimi başkanı Mahmud Abbas Pazartesi günü yaptığı konuşmada İsrail’in “agresif tutumundan” vazgeçmesi koşuluyla yeni koalisyon hükümetiyle çalışmaya hazır olduğunu söyledi. Abbas yeniden barış görüşmeleri konusunda istekli gözüküyor ama ortada somut bir adım yokken bu konuda yorum yapmak için çok erken. Abbas’ın barış görüşmeleri konusunda gerçekten istekli olup olmadığını önümüzdeki günler gösterecek. Tabii İsrail’in yeniden bir operasyon başlatıp başlatmayacağı da belirleyici olacaktır. FİNANSÖR TÜRKİYE Mİ? Buraya kadar değindiğim noktalar Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Bölgede Türkiye ve İran arasındaki rekabet yeni bir bilgi değil. Bu sebeple İran’daki yeni gelişmeler Türkiye hükümeti için de dikkatle izlenen bir konu. Ancak benim özellikle vurgulamak istediğim nokta Hamas ve Türkiye’nin siyasi konumu. Acaba Türkiye Hamas’ı destekleyen bir konumda kaldığı müddetçe kazandıkları kaybettiklerine değiyor mu? Haaretz Gazetesi’nde Hamas’ın finansman ağıyla ilgili bir araştırma yayınlandı. Burada örgütün finansör ülkeleri arasında Türkiye’nin de adı anılıyor ve İsrailli politikacıların gözünde Türkiye Hamas’ın “ağabeyi” gibi görülüyor. Bu durum Türk hükümetinin Hamas üzerinden İsrail’de elini güçlendirmeye çalıştığı şeklinde yorumlanıyor. Ancak ABD ile değişen ilişkiler sebebiyle Erdoğan’ın Hamas’la ilişkilerini yeniden gözden geçirebileceği de konuşuluyor. İsrail Türkiye ilişkileri konusundaki RAND Raporu’nda gerek Netanyahu hükümetinin gerekse bürokratların Erdoğan’a olumsuz baktıkları ve o gitmedikçe hiçbir şekilde Türkiye ile ilişkileri normalleştirmeye niyetleri olmadığı ileri sürülüyordu. Ancak yeni koalisyonun ne yapacağını tahmin etmek için henüz erken. Türkiye Gazze konusunda birçok somut adım atmış durumda. Özellikle bölgede sürdürdüğü inşaat projeleri çok öne çıkıyor. İsrail basınında en son bir stadyum projesinden bahsediliyordu. Bunun dışında siyasal İslam geleneğinden gelen vakıfların Gazze’de etkinlikleri biliniyor. Bu çerçevede bakıldığında “Filistin davası” siyaseti bugünden yarına değişebilecek gibi gözükmüyor. Ayrıca Türk muhalefeti de İsrail karşıtlığı konusunda hükümetle yarışır bir tutum içinde. Bu durumda İsrail’le Türkiye ilişkilerinin olumlu yönde gelişmesi en azından şimdilik pek mümkün değil. Öte yandan, Türkiye ile İsrail arasında hep söylenen ticari ilişkilerin her şeye rağmen mükemmel şekilde yürüdüğü konusundaki iddiayı ise rakamlar yalanlamaktadır. İki ülke arası ticarette özellikle Nisan 2021’den itibaren dramatik bir düşüş gözlüyoruz. Elbette bunun böyle olması işlerin düzelmeyeceği anlamına gelmiyor. Salgın yönetimi konusunda dünyadaki genel başarısızlık ve bölgede yaşanan siyasal krizler ve çalkantılar İsrail ve Türkiye yönetimlerini doğal olarak zorluyor. Ancak Erdoğan hükümetinin Türk halkının kan uyuşmazlığı yaşadığı Avrasyacı dünyaya bel bağlamak yerine, yeniden Batı eksenine yönelmesi ve bu eksende kalmak konusunda kararlı olması durumunda İsrail’le daha istikrarlı ilişkiler kurabilmesi mümkün. HAMAS MI, FİLİSTİN HALKI MI? Ayrıca “Filistin davası” konusunda Filistin halkı ve Hamas arasında ayrım yapılması doğru bir siyaset olacaktır. Bu bağlamda Türkiye Hamas yerine Filistin halkının yanında yer alırsa, İsrail’le Filistin arasında barış yapılması için bir arabulucu rolü de üstlenebilir. Ancak açıktan Hamas yanlısı bir tavır takınmayı sürdürmesi, Türkiye’nin bu konuda güç kaybetmesine neden olacaktır. Aynı zamanda İsrail hükümeti gözünde konuşulabilir bir ortak olarak görülmesini engelleyecektir. “Peki İsrail’le ilişkilerin düzeltilmesinin ne önemi var?” diye soracak olursak, Türkiye’nin bölgede artık pek dostunun kalmadığı gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekecek. Bir şekilde yeniden dost edinmeyi ve Ortadoğu’daki gelişmeleri seyretmek yerine oyuna katılmayı sağlamak gerekiyor. Bildiğimiz gibi, İsrail ve Türkiye yakınlaşması, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını koruması için diplomasiyi kullanmasını kolaylaştıracaktır. Ayrıca Yunanistan’ın İsrail’le kurduğu yakınlığın temeli Türkiye endişesine dayanıyor. Türkiye Yunanistan karşısında birçok konuda haklılığını anlatamamaktadır. Yunanistan’la halihazırda olumlu adımlar atılmış görünüyor, benzer şekilde İsrail’de de bazı olumlu adımlar atılabilirse, bölgede bu üç ülkenin dostluğu siyaseten de ekonomik açıdan da yine Türkiye’yi rahatlatacaktır.  Türkiye’nin Batı dünyasına dönüşü İran konusunda da elini güçlendirecektir.
Deniz Ertuğ, İstanbul’da doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Deniz Teknolojisi Mühendisliği Bölümü mezunudur. Mühendislik eğitiminin ardından Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. Daha sonra Atina Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde doktorasını tamamladı. Doktora sırasında Paris’te araştırmalarda bulundu. İsrail, Ortadoğu tarihi ve antisemitizmle ilgili olarak Tel Aviv Üniversitesi ve Kudüs İbrani Üniversitesi’nden dersler aldı. Yahudilik ve Hristiyanlık Tarihi üzerine İsrail ve ABD’deki çeşitli kuruluşlardan eğitim aldı. Yahudi mistisizmi ve Ortaçağ metafizik düşüncesi üzerine Barcelona Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Halen Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Kültürü ve Edebiyatı yüksek lisans öğrencisidir. Şalom, Agos, Birikim gibi gazete ve dergilerde yazıları yayınlandı. Ayrıca Times of Israel’de blog yazıları yazmaktadır. Mutluluk felsefesiyle ilgili “Mutluluk İşi” isimli bir kitabı bulunmaktadır. Yoga yapmayı, resim çizmeyi, kedilerini, lego biriktirmeyi ve seyahat etmeyi seviyor.