Çin ağır adımlarla ilerliyor ve varlığını giderek vazgeçilmezleştiriyor. Körfez, Orta Doğu ve Akdeniz ekseninde etkinliğini artırıyor, AB’ye kendini dikkate değer bir alternatif ekonomik ortak olarak sunmayı arzuluyor.
Loading...
Çin Komünist Partisi (ÇKP) 20. Kongre hazırlığı içinde. Bu yılın sonbahar aylarında yapılması beklenen kongrenin Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) tarihinde de bir dönüm noktası olacağı ileri sürülüyor. Neden? Zira Çin lideri Xi Jinping'in bu kongrede de başkan seçilmesi ve böylece ÇHC tarihinde ilk kez üçüncü dönemini yaşayan lider olarak tarihe geçmesi bekleniyor.
Xi Jinping ÇHC tarihinde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra doğan ilk devlet başkanı. Doğal olarak savaş sonrası dönemi, Soğuk Savaş'ı, Sovyetler Birliği'nin yıkılması sonrası ortaya çıkan yeni uluslararası konjonktürü yaşamış, bundan Çin için gereken sonuçları çıkarmış ve tahlilleri yapmış bir kişilik olarak görülebilir. 18. ve 19. Kongre'lerden sonra Çin'in uluslararası sahnede ağırlığını giderek daha fazla hissettiren bir ülke olması ve son yıllarda artık tüm dünyanın ABD-Çin kutuplaşmasını uluslararası toplumun önündeki yeni paradigma olarak görmeye başlaması, bu arka plan düşünüldüğünde hiç de yanıltıcı görülmemeli. Çin ağır adımlarla ilerliyor ve varlığını giderek vazgeçilmezleştiriyor.
Xi Jinping'in çok yakında Suudi Arabistan'ı ziyaret edeceği haberleri de yaygınlaşmaya başladı. Aslında bu konudaki ilk haberler ABD Başkanı Biden'ın Suudi Arabistan'ı ziyaretinden önce, Mart ayında, ABD basınında yer almıştı. Biden'ın ziyareti ne ABD açısından ne Suudi Arabistan açısından önemli bir yenilik getirdi. Aksine, ziyaretin gergin geçtiğini, hatta beklentileri karşılamayan bir başarısızlık örneği olarak görüldüğünü dahi dile getiren çevreler oldu. Böyle bir gelişme ertesinde Çin-Suudi Arabistan ilişkileri, Xi'nin olası ziyareti ve bu ziyaretin Biden'ın ziyareti ertesinde gerçekleşecek olması elbette dikkati çekiyor. İletişim stratejisi açısından değerlendirildiğinde, hem Çin'in hem Suudi Arabistan'ın Xi'nin Riyad ziyaretiyle dünyaya verecekleri çok mesaj olmalı.
Çin küresel güç olmanın gereklerinden birinin ekonomik güç diğerinin de askeri güç olduğunun bilincinde olarak hareket ediyor. Çin'in Körfez, Orta Doğu ve Akdeniz ekseninde etkinliğini artırıp Avrupa Birliği'ne kendini dikkate değer bir alternatif ekonomik ortak olarak sunma arzusu Tek Kuşak Tek Yol projesinin en önemli boyutunu oluşturuyor. Bu rotada elbette Suudi Arabistan önemli bir kilometre taşı oluşturuyor.
Öncelikle, Çin enerjide dışa bağımlı ve Suudi Arabistan'ı bu bakımdan ciddi bir ortak olarak görüyor. 2016 yılında imzaladıkları stratejik ortaklık belgesi ile istikrarlı ve uzun dönemli bir enerji işbirliği de başlatmışlardı. Bu ortaklığın meyveleri sonuç vermeye başladı. 2020 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 65 milyar doları geçti. Elbette bunun önemli bir kısmını Çin'in enerji kaynakları ithalatı oluşturuyor. Bununla beraber, Suudi Arabistan'ın ABD ile olan ticaret hacminin ise 20 milyar doları dahi bulmadığı da not edilmeli.
Böyle önemli bir ortak elbette Çin'e daha da yakınlaştırılmalı. Nitekim 2021 yılında Suudi Arabistan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) bir diyalog ortağı olarak kabul edilmesinin kararlaştırıldığı da biliniyor. Xi'nin Riyad'ı ziyaretinin önemli gündem maddelerinden biri de yakında yapılacak olan ŞİÖ zirvesinde bu kararın sonuca bağlanmasını sağlayacak adımların atılması olabilir. Putin'in Erdoğan'ı ŞİÖ zirvesine davetinin hemen ertesinde Xi'nin de Suudi liderliğine benzer bir daveti iletmesi şaşırtıcı olmamalı. Yani Çin hem ABD'yi hem Rusya'yı kollayarak dengeli bir biçimde kendinin de ciddi bir küresel aktör olduğunu kabul ettirmekte.
Tayvan krizi ile başlayan gerginlik, Çin'in artık dünyada giderek yükselen bir eğilim haline gelen "dış politikanın askerileştirilmesi" uygulamasına ayak uydurmaya hazır olduğunu gösteriyor.
Peki askeri boyut? Nancy Pelosi'nin Tayvan'ı ziyaretiyle başlayan, ardından bir diğer ABD Kongre heyetinin ziyaretiyle sürdürülen girişimlerin Çin'in geleneksel düşük profilli ve dikkatli dış politika uygulamasına da bir dirilik ve yenilik getirdiği söylenebilir. Son on yılda Xi'nin liderliğinde Çin'in dış politikada daha özgüvenli bir davranış gösterdiği zaten biliniyor. Tayvan krizi ile başlayan gerginlik ise Çin ile Tayvan arasındaki deniz alanlarında şimdiye dek Çin tarafından görülmemiş kapsamda bir askeri tatbikatın başlamasına yol açtı. Bu durum, Çin'in artık dünyada giderek yükselen bir eğilim haline gelen "dış politikanın askerileştirilmesi" uygulamasına ayak uydurmaya hazır olduğunu gösteriyor.
ÇHC'nin 20. Kongresi ÇHC'nin sadece önümüzdeki beş yıla değil önümüzdeki birkaç on yıla yönelik yeni stratejilerinin de kamuoyuna sunulacağı bir toplantı olmaya aday. Yeni uluslararası konjonktürün iyi bir değerlendirilmesinin yapılacağı ve Çin'in yeni dünya düzeninde artık önemli bir güç odağı olduğunun tüm dünyaya ilan edilebileceği bir kongreye doğru ilerliyoruz.
Çok kutupluluk artan biçimde yerleşiyor. Türkiye'nin yeni dünya düzenini iyi okuması, buna göre hazırlıklarını yapması gerekiyor. Yeni dünya düzeninin en önemli eksikliğini ise çok taraflı diplomasinin giderek aşınması oluşturuyor. Gelecek haftaki yazımda bu konuya odaklanacağım.