Yeni bir hayatın kıyısındayız ve bizi o kıyıya ulaştıracak olan aday, tüm yaşananlar “sakin güç” olarak duran Kılıçdaroğlu. Çünkü Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın ve iktidar mensuplarının son günlerde hız verdiği zihni, duygusal bölünmenin panzehiri.
Seçim günü yaklaştıkça iktidar kanadında, muhalefete karşı dozu her gün yükselen suçlayıcı açıklamalar geliyor.
Eski Başbakan Binali Yıldırım’dan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hatta Cumhur İttifakı’na sonradan katılan DSP Genel Başkanı’na kadar farklı farklı isimler, seçimi muhalefetin kazanmasının anlamından ülkeye maliyetine kadar geniş bir söylem sepeti sunuyorlar topluma.
Hem de suçlayıcı biçimde.
Dahası yakın zaman kadar ülkenin önemli gazete ve dergilerinde özgürlükçü perspektifler yazılar, makaleler yazmış akademisyen kökenli siyasiler de bu koroya dahil.
Hüzünlü…
Oysa 14 Mayıs’ta, sandığa gidecek, cumhurbaşkanı ve milletvekili seçmek için birer oy kullanacağız.
Normal şartlarda yapacağımız o.
14 Mayıs biz sıradan seçmenler için de, muhalefet için bir seçim ama belli ki iktidar ve iktidar çeperindekiler için sadece bir seçim değil.
Peki ne?
Kaybetmek istemeyen sadece iktidardaki siyasiler değil, o siyasiler etrafında bir çıkar düzeni oluşturmuş birçoğu AKP’li bile olmayan “iktidarın beyaz Türkleri” de var. Onlar da kaybetmek istemiyorlar.
***
Onlar için seçim, öte tarafı beklemeden bu dünyada kendilerine yarattıkları cennetleri kaybetme korkusu.
Bunun için kendilerinden farklı düşünen herkesi düşman, hain, öteki ilan ediyorlar.
14 Mayıs’ta seçimi muhalefetin kazanması durumunda kaybedecekleri sadece iktidar değil, koltuk değil; o iktidar ve koltuk ekranda örgütlenmiş imtiyaz, rant ve kötülükler olacak.
Yani kaybetmek istemeyen sadece iktidardaki siyasiler değil, o siyasiler etrafında bir çıkar düzeni oluşturmuş birçoğu AKP’li bile olmayan “iktidarın beyaz Türkleri” de var. Onlar da kaybetmek istemiyorlar.
Sanatçısında yazarına, iş insanından sivil topluma temsilcilere kadar geniş bir yelpaze var bunların içinde.
Bu yüzden hep bir ağıdan; seçimin muhalefet tarafından kazanılmasını “darbe”, “Türkiye’nin bağımsızlığını kaybetmesi” vs. olarak tanımlayabiliyorlar.
İnsan şaşırmadan edemiyor…
İnanın hiç birinin derdi, mütedeyyin, muhafazakârlar ya da o kesimlerin kazanımlarının korunması değil.
Onların hepsinin tek derdi sahip olduklarını kaybetmemek.
Özete;
İktidar kazanında demokrasi, sandık.
Muhalefet kazanınca darbe.
Yapmayın, bunu yapmayın.
Seçmene saygınızı yoksa kendinize olsun.
Sonuçta hepinizin ailesi, çocukları, torunları var.
Yaptıklarınızın, söylediklerinizin yükünü çocuklarınıza, torunlarınıza üzerine bırakmayın.
Lütfen.
Kılıçdaroğlu’nun kazandığını gördükleri için iktidar ve iktidarın beyaz Türkleri kızgınlar, mutsuzlar ve saldırganlar. Olmayan şeyleri gerçekmiş gibi söylemekten çekinmiyorlar.
***
Peki bu korku ve endişenin kaynağı ne?
Neden 1 yıl ya da 6 ay önce değil bu çıkışlarının nedeni?
Neden şimdi?
Bunun tek nedeni var; en çok istedikleri ve karşısında Erdoğan’ın en rahat kazanacağını düşündükleri Kemal Kılıçdaroğlu; beklendiklerinin tam tersine şimdi kazanacak en güçlü aday.
Nitekim. Geçen yıla kadar Kılıçdaroğlu’nun aday olması için her şeyi yaptılar. Buna Ekrem İmamoğlu’nu önünü yargı yoluyla kesmek de dahil.
Sonuç olarak Kılıçdaroğlu’na karşı Erdoğan’ın şansını hep daha çok gördüler, Erdoğan rahat kazanır diye düşündüler.
Sonuçta geçen yıl iktidarın aday olmasını en çok istediği Kılıçdaroğlu, bugün iktidar için en çok istenmeyen aday.
Dahası elbette Kılıçdaroğlu’nun kişisel özellikleri var ama şu da bir gerçek, Kılıçdaroğlu yerine bugünkü koşullarda kim olsaydı benzer suçlama, düşmanlık onun için de yapılacaktı.
Çünkü burada mesele kimin aday olduğu değil, kaybedecekleri.
Belki kamuoyuna yansıyan anketlere yansımıyor ama sahada Kılıçdaroğlu’na karşı olağanüstü bir ilgi ve teveccüh var. Sadece İzmir’de bunu görmüyoruz. Konya’da, Van’da, Sinop’ta, Trabzon’da da bu böyle.
Bunu bir dip dalga olarak okumak ne kadar mümkün ama benim gezilerden, izlediklerimden gördüğüm bu.
Bunu yani Kılıçdaroğlu’nun kazandığını gördükleri için iktidar ve iktidarın beyaz Türkleri kızgınlar, mutsuzlar ve saldırganlar. Olmayan şeyleri gerçekmiş gibi söylemekten çekinmiyorlar. Ülkeyi kimlik siyaseti üzerinden kutuplaştırmaya devam ediyorlar.
Evet yazıdaki başlıkta olduğu gibi; “Yeni bir hayatın kıyısındayız”.
Dün akşam Feryal Öney, Vedat Yıldırım, Fehmiye Çelik, Selda Öztürk ve Burcu Yankın’ın harika yorumlarla seslendirdikleri türkülerle Kardeş Türküler Konseri’nin arka fon hikayesine temel olan ve sanatçı Cüneyt Yalaz’ın okuduğu şiir; “Bir felaketin kıyısındayız” diye başlamıştı.
Konserin sonunda ise izleyicilerin de coşkulu alkışlarını alan bölüm ise; “Yeni bir hayatın kıyısındayız” oldu.
Evet yeni bir hayatın kıyısındayız ve bizi o kıyıya ulaştıracak olan aday, tüm yaşananlar “sakin güç” olarak duran Kılıçdaroğlu. Çünkü Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın ve iktidar mensuplarının son günlerde hız verdiği zihni, duygusal bölünmenin panzehiri.
Sonuçta Türkiye Kemal Kılıçdaroğlu ile yeniden kurulacak, yeniden toplum olacak…