Yeni bir Atatürkçülük

Abone Ol
Kurumsallaşan sisteme ve nihilistleşen halka karşı iki seçeneği kaldı muhalif aydınların: Derin meseleler hakkında yeniden düşünüp nadasa bırakılmış fikir tarlarını sürmeliyiz. Hep beraber, aşağıdan yukarı eylemi, yeniliği, praksisi örgütlemeliyiz. Hükümeti eleştirmek de muhalefete kızmak da anlamsız hâle geldi. Çünkü ne yaparsanız yapın durum değişmiyor. Görünüşte amansız bir kavga var sanki. Ama gerçekte herkesin kendi rolünü oynadığı bir sistemle karşı karşıyayız. İktidar ve muhalefet elitleri hâllerinden memnun. Geldiğimiz yer bakımından ise apolitizm en önemli politik duruşa dönüştü. Çünkü insanlar bu sıfır toplamlı oyundan sıkıldı. Kurumsallaşan sisteme ve nihilistleşen halka karşı iki seçeneği kaldı muhalif aydınların: Derin meseleler hakkında yeniden düşünüp nadasa bırakılmış fikir tarlarını sürmeliyiz. Hep beraber, aşağıdan yukarı eylemi, yeniliği, praksisi örgütlemeliyiz. Bu yazı ilk seçeneğe dair bir fikir alıştırması olarak kaleme alındı. Yeni bir Atatürkçülük mümkün mü yanıtını arayacağımız temel soru. Öncelikle şu tespiti yapalım. Kendisine liberal ve demokrat gören kesimler laiklik ve milliyetçilik üzerinden bir Atatürkçülük eleştirisi literatürü geliştirdiler. Neo-liberalizm, post-modernizm, aydınlanma karşıtlığı, çokkültürcülük ve kimlik hareketleri “Atatürkçülük özgürlükçü değildir, Türkiye kurucu değerlerinden kurtulmalı” diyen kesimlerin elini güçlendirdi. Ancak o söylem seti artık tükendi. Yaşayarak öğrendik ki sorunlarımızın aslında çok az bir kısmı kurucu değerlerle ilgiliymiş. Ayrıca Kemalizm’i özgürlükçü olmamakla suçlayan İslamcı, muhafazakâr, liberal ve sosyalist kesimlerin ne kadar özgürlükçü, bu ülkenin özgürlük seviyesinin yükselmesine ne ölçüde pozitif bir katkı yaptıkları meselesi büyük bir muamma olarak önümüzde duruyor.
Şu kanaatimi belirleterek yazımı bitirmek isterim. Zihinler değişmeden insanlar değişmeyecek. İnsanlar değişmediği müddetçe dün şikâyet ettiğimiz sorunlar bugüne, bugün de olduğu gibi yarına devredilecek.
Tabii Atatürkçülüğe haksızlık yapıldığını söylemek, kendisini bu kulvarda tanımlayan kesimlerin Türkiye’nin acil çözüm bekleyen sorunları hakkındaki çözüm bulma kapasitesini kendiliğinden bir şekilde olumlamamıza yardımcı olmuyor. Mesela Kürt sorunu hakkında bir Atatürkçü şu an söylediğinden farklı ne söyleyebilir? Kürt hareketinin kimlikçi diline karşı kamusal siyaseti ön plana çıkaran bir cumhuriyetçi yurttaş yurtseverliği dili mümkün mü? Şüphesiz ki mümkün. Ama Atatürkçülerin hem entelektüel donanım hem de hissiyat açısından kendilerini dönüştürmeleri elzem. Örnek hakkımızı sadece Kürt sorunundan yana kullanmayalım. Din-devlet ilişkileri de en az Kürt meselesi kadar yakıcı. Din hizmetinin devlet tarafından yürütüldüğü geleneksel Atatürk laikliği modeli hâlâ dokunulmaz mı mesela Atatürkçüler için? Oysa ki, din-devlet ilişkilerini daha sosyolojik ve çok katmanlı düşünmenin vakti geldi de geçiyor bile. Yeter ki zihinler farklı önerilere açık olsun. Şu kanaatimi belirleterek yazımı bitirmek isterim. Zihinler değişmeden insanlar değişmeyecek. İnsanlar değişmediği müddetçe dün şikâyet ettiğimiz sorunlar bugüne, bugün de olduğu gibi yarına devredilecek.