Yeni anayasa fikrinin hayat bulmasını isteyenler zaman geçirmeden İmralı tecridine son vermek zorunda olduklarının çok iyi farkındalar.Özgürlükçü, toplumun ihtiyaçlarına yanıt verecek, sorunlarını çözecek yeni bir anayasa yapmak için, her şeyden önce cezaevlerinin berbat durumuna son vermek gerekir. Dünyada, bizdeki kadar çok sayıda, çok farklı gerekçe ve bahanelerle muhaliflerin cezaevlerine doldurulduğu başka bir ülke yok. Daha da ötesi burası, yargı tarafında verilmiş cezasını tamamlayan, ancak doğrudan adalet bakanlığı uhdesindeki cezaevi infaz kurulu üyelerinin hâkim denetiminde dahi olmayan, 78’ler girişimi sözcüsü Celalettin Can örneğinde olduğu gibi, keyfi ve siyasi kararlarla, yüzlerce muhalifin serbest bırakılmadığı ülke. Keza Kürt meselesi gibi ülkenin en kapsamlı sorununun çözümünde ve derin toplumsal yaranın iyileştirilmesinde etkin role sahip PKK liderinin, çeyrek yüzyıldır ağır tecrit altında tutulduğu koşullarda, üstelik kendisiyle birlikte çözüm sürecinde devlet tarafından görevli olarak İmralı’ya götürülen dört tutuklunun tüm temel haklardan hukuksuz yoksun bırakıldığı süreçte, Türkiye Kürtlerini de kapsayacak anayasa yapmanın imkansızlığı ortada. Yakın tarihimizin deneyimlerinde gördük ki, devlet, Kürt sorununa çözüm arama eğilimine girdiğinde, işe İmralı’daki tecridin kapısını aralamakla başlıyor. Yeni anayasa fikrinin hayat bulmasını isteyenler zaman geçirmeden İmralı tecridine son vermek zorunda olduklarının çok iyi farkındalar. AB ile müzakerelerin derin dondurucuya kaldırılmasından yıllar sonra, AB üyeliği yolundan tümden geri dönülmedi ama, geri geri giderek epey yol almış olan bir iktidarın olduğunu unutmayalım. Yargının ve devlet kurumlarının iktidar partisi ve ortakları için çalıştığı, var olduğu; Osman Kavala’nın, Gezi davası sanıklarının ve yüzlerce Kürt demokratik siyasetçinin, yöneticinin cezaevinde, sürgünde olduğu bir ülkede, yeni anayasa yapılamaz. Anayasaya uymayan, yasaların ve uluslararası sözleşmelerin gereğini yapmayan bir iktidar döneminde, anayasayı yenilemenin anlamı ve gereği yoktur. Türkiye’nin önce normalleşmesi gerek. Bunun için kadına, çocuğa ve dezavantajlı insanlara karşı suç işleyenler hariç herkesi kapsayan genel bir afla cezaevleri boşaltılmalı, siyasi partiler yasası, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın yayın yasası, RTÜK yasası gibi birçok yasada yapılacak yol temizliğiyle yeni bir anayasa çalışmasının alt yapısı oluşturulmalıdır. Bir de son seçimlerle birlikte, iktidarıyla, muhalefetiyle Türkiye’de çürümüş siyasal yapılar ve liderler sorunu olduğu görüldü. Türk siyasetinde radikal değişim ve dönüşüm kendisini dayatıyor.
Yeni anayasa yapmanın zorlukları
Yargının ve devlet kurumlarının iktidar partisi ve ortakları için çalıştığı, var olduğu; Osman Kavala’nın, Gezi davası sanıklarının ve yüzlerce Kürt demokratik siyasetçinin, yöneticinin cezaevinde, sürgünde olduğu bir ülkede, yeni anayasa yapılamaz.
Türkiye’nin katılımcı ve demokratik bir yöntemle toplumsal ihtiyaçlara cevap veren, yapısal sorunları çözme hedefli, özgürlükleri çoğaltıcı anayasa yapım deneyimi bu güne kadar hiç olmadı. Hep olağanüstü, siyasi iç krizlerin baş gösterdiği ve askeri darbe dönemlerinde anayasa meselesine el atıldı.
AB ile müzakere sürecinin gereği olarak zorunlu olarak yapılan kimi anayasal ve yasal iyileştirmeler hariç, yapılan anayasaların hiç biri toplumsal ihtiyaçlara yanıt vermek üzere değil, günün muktedirlerinin ihtiyaçlarına yanıt bulmak maksadıyla antidemokratik, baskıcı ve otoriter eğilimleri güçlendiren bir anlayış ile yapıldı.
Bu kural AK Parti iktidarları sürecinde de hiç ama hiç değişmedi. Toplumsal uzlaşıdan çok uzak, kendi aktüel siyasal ihtiyaçlarına göre sık sık anayasa değişiklikleri yapıldı.
ANAYASA UZLAŞMA KOMİSYONU ÇALIŞMASI BAŞKA BİR ŞEY
Bunun tek istisnasını 2011 seçimlerinden sonra gördük. Yeni ve sivil anayasa yapmak için TBMM'de grubu bulunan dört siyasi partinin her birinden üç milletvekilinin katılmasıyla Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaya başladı.
Komisyon, 19 Ekim 2011 tarihinden 2013 yılının sonuna kadar çalıştı. 172 madde yazdı. Komisyon bunların 59’unda tam mutabakat sağladı. Uzlaşılan maddelerin çoğunluğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin maddelerdi.
Sonraki toplantılara iktidar partisi üyelerinin katılmaması nedeniyle, Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmasını sonuca ulaştıramadan iki yıl sonra dağıldı.
Komisyonun resmî web sitesine göre, yeni anayasa konusunda 66.015 kişi görüş bildirdi. Komisyonun e-posta adresine 1.872 kişi veya kuruluş görüşünü e-posta yoluyla iletti. 1.050 kişi veya kuruluş da posta yoluyla görüşünü ulaştırdı.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na 104 üniversite, 5 enstitü, 58 vakıf, 102 dernek, 32 platform, 19 STK, 21 kamu kurumu, 21 siyasi parti, 34 meslek örgütü, 30 sendika (üst örgütleri dâhil) toplam 426 kurumsal görüş iletildi.
Komisyon, DİSK, KESK, TESK, HAK-İŞ, Türkiye KAMU-SEN ve MEMUR-SEN’i ziyaret ederek yeni anayasaya dair görüşlerini dinledi.
AK Parti’nin başkanlık sistemi önerisi, o dönem hiçbir muhalefet partisi tarafından benimsenmeyince, komisyon bizzat iktidar partisi tarafından dağıtıldı.
16 Nisan 2017 tarihinde, AK Parti ve MHP’nin işbirliğiyle hazırlanan anayasa değişikliği, halkoylamasında çok az bir farkla kabul edildi ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildi. Bütün yetkiler ve siyasi güç cumhurbaşkanında toplandı.
Hak ve özgürlükler ciddi tırpanlandı. Geriye kalanlar da çoğu zaman iktidarın arzusuna göre askıya alınıyor. Son sekiz yıldır ülkeye yapılmayan kötülük kalmadı. Cezaevleri muhaliflerle, itiraz edenlerle, konuşanlarla dolduruldu. Kutuplaşma hat safhada, toplumsal barış büyük risk altında. Anayasayı, uluslararası sözleşmeleri ve yasaları takmayan, keyfine göre uygulayan yargı ve idare, ülkeyi cezaevine çevirdi. Belirsizlik, gelecek endişesi ve güvenlik kaygısı toplumu esir aldı.
YİNE YENİ ANAYASA VE CEZAEVLERİ
Bu koşullarda AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan 12 Eylül 1980 darbesinin yıl dönümünde yeni bir anayasa yapma hedeflerini tekrar dile getirdi.
Yeni anayasayı dile getirdiği yer de 12 Eylül darbesinin yıl dönümü günü olması gibi anlamlıydı. Önerisini müze yapılan eski Ankara Ulucanlar Cezaevinde düzenlenen Anayasa Sempozyumu’nun açış konuşmasında yapması, fazlasıyla tuhaf olsa gerek.
MHP ve AK Parti liderlerinden bu saatten sonra Türkiye’nin iyiliğine yönelik veya rejimi demokratikleştirmeye dönük bir adım beklemek, ancak hayal ötesi bir şey olabilir. Olsa olsa yetkilerini daha da genişletmek, tam otorite ve teokratik bir devletin önündeki engelleri kaldırmak olabilir. Bu kötülüğe neden ortak olunsun.