Bu yazımda Nazi işgaliyle hayatları alt üst olmuş Yahudi bestecileri işledim. Her birinin insanın içine işleyen dramatik bir öyküsü var. Bir daha böylesine anlamsız kıyımların yaşanmaması için yaşamlarının dikkatle incelenmesi gerekiyor.
Loading...
Bu yazımda, hepsi de aynı zaman diliminde, 19. yüzyılın sonuyla 20. yüzyılın hemen başında doğduktan sonra, müzik alanında iyi eğitimler alarak besteci olmuş, ama İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşadıkları ülkelerin Nazi işgaline uğramasıyla kaderleri de alt üst olmuş üstün yetenekli Yahudi bestecileri işledim. Arkalarında bugün hâlâ yorumlanan, kayıtları yapılan, dinlenen eserler bırakarak aramızdan zamansız kopartılan bu önemli bestecilerin her birinin insanın içine işleyen, dramatik bir öyküsü var. İnsanlığın yakın dönemde başına gelen en büyük trajedinin kurbanları olan bu bestecilerin yaşamlarının dikkatlice incelenmesi, geride bıraktıkları nitelikli eserlerin mutlaka dinlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun, insanlığın bir daha böylesine anlamsız kıyımlar yaşanmaması yolunda bilinçlenmesi bakımından yararlı olacağı inancındayım. İşte o besteciler ve öyküleri…
Gideon Klein (1919-1945), bestecimiz Necil Kâzım Akses’in öğretmenlerinden Alois Hába’nın Prag Konservatuvarı’nda öğrencisi oldu. Konservatuvar Naziler tarafından kapatılınca eğitimi yarım kaldı. Eserlerinde Yahudi temalarıyla Modernist teknikleri bir arada kullandı. 1940’da Londra’daki Kraliyet Müzik Akademisi’nden burs kazandı ama Yahudilerin tüm haklarının ellerinden alınmasıyla Londra hayali suya düştü. Bir yıl sonra Nazilerce Theresienstadt gettosuna götürüldü. Orada öteki mahkûm besteciler Pavel Haas, Hans Krása, Viktor Ullmann ile kamp yetkililerinin de işine geldiği için (dünyaya reklam yapma amacıyla) müzisyenlik yapmayı sürdürdü. Son eseri Yaylı Çalgılar Üçlüsünü tamamladıktan dokuz gün sonra Ekim 1944’te önce Auschwitz kampına, oradan da kömür madeni çıkartılan Fürstengrube erkek esirler kampına transfer edildi. Bu kamp, geri çekilen Nazilerce Ocak 1945’te imha edildiği sırada Klein da öldürülen mahkûmlardan biriydi. (Örnek eser: Yaylı Çalgılar Üçlüsü / 1944).
Erwin Schulhoff (1894-1942), yurttaşı olan Çeklerin ulusal bestecisi Antonín Dvořák’ın mentörlüğünde Prag Konservatuvarı’nda okudu. Caz müziğinden esinlenen ilk Avrupalı bestecilerden biri oldu. Nazilerce eserleri ‘dejenere (yozlaşmış) müzik’ ilan edildi. Caz müziğine olduğu kadar, ritimlerini eserlerinde kullandığı dönemin dans müziklerine de bayılırdı. Eserlerinde bunlar kadar modernist ve Neoklasik ögelere de yer verdi.
Komünist Manifesto için müzik besteleyecek kadar bu ideolojiyle yakınlık kurdu. Sonunda SSCB vatandaşlığı almayı başardı ama ülkesi Çekoslovakya’yı terk edemeden Naziler tarafından tutuklanarak hapse atıldı. Wülzburg hapishanesinde 18 Ağustos 1942’de veremden öldü. (Örnek eser: Yaylı Çalgılar Dörtlüsü No. 1 / 1924).
Hans Krása (1899-1944), Prag’da Alman Müzik Akademisinde eğitim gördükten sonra Yeni Alman Operası’nda (Bugünkü Prag Devlet Operası) çalıştı. Avusturyalı şef-besteci Alexander von Zemlinsky’nin etkisinde kaldı. Esinlendiği diğer besteciler arasında Mahler, Stravinski, Schönberg, Fransız Altıları (Les Six) ve Albert Roussel de vardı. Dostoyevski’nin
Amcanın Rüyası romanından yola çıkarak bestelediği
Rüyada Nişan (Verlobung im Traum) operası en ses getiren eseri oldu ve ünlü şef Georg Szell yönetiminde 1933’de Yeni Alman Operası’nda sahnelendi. Krása’nın son eseri, Nazilerce Ağustos 1942’de yakalanmadan önce bitirebildiği
Brundibár adındaki çocuk operası oldu. Theresienstadt gettosunda operasını 55 kere sahnelemeyi başaran Krása, gettonun müzik yönünden zengin bir hayata sahip olmasını sağlayanların başında geliyordu. Ekim 1944’te operasında oynayan çocukların çoğu ve meslektaşları Haas-Klein-Ullmann-Schächter dörtlüsüyle birlikte transfer edildiği Auschwitz’de trenden iner inmez gaz odalarına yollandı. Theresienstadt’ta içinde bulunduğu tüm olumsuz koşullara rağmen, müziğine genel olarak canlı, neşeli ve iyimser bir hava hâkimdi. (Örnek eser: Küçük Orkestra için Senfoni / 1923).
Ilse Weber (1903-1944), Ostrava’da dünyaya gelmesinin ardından müziğe eğilim gösterince gitar ve mandoline yönlendirildi ama konservatuvarda müzik eğitimi almadı. Naziler Çekoslovakya’yı işgal ettiğinde büyük oğulları Hanus’u güvenli bir okula yerleştirmeyi başarıp, kocası Willi ve küçük oğlu Tommy ile birlikte Şubat 1942’de Theresienstadt kampına yollandı. Ilye kampın hastanesinde hemşire olarak çalışıyor, şiirler besteliyor ve bazılarını şarkıya dönüştürüyordu.
Ekim 1944’te Willi de çok sayıda çocukla birlikte Auschwitz yolcuları arasına katılınca Ilse onları yalnız bırakmamak için Tommy ile gönüllü Auschwitz yolcusu oldu. Kadersiz Ilye ve Tommy ölüm kampına varır varmaz gaz odalarında can verirken Willi kurtuldu ve otuz yıl daha yaşadı. Ilse’nin şiirleri eşi Willi sayesinde yok olmaktan kurtularak savaştan sonra yayımlandı. Hayatını kurtardığı Hanus da annesinin hatırasını yaşatmak için çeşitli kültürel etkinliklerde görev aldı. Ilse Weber’in aralarında olağanüstü dokunaklı
Wiegala’nın da bulunduğu şarkıları Anne Sofie von Otter-Christian Gerhaher tarafından
Terezin / Theresienstadt adlı albümde seslendirildi.
Pavel Haas (1899-1944), Brno doğumlu, Moravyalı bir Yahudi ailesine mensuptu. 1919-21 yılları arasında Brno Konservatuvarı’na devam ettikten sonra büyük Çek besteci Leoš Janáček’in yüksek lisans öğrencisi oldu. 20 yıllık bestecilik kariyerinde elli kadar eser besteleyen Haas özeleştiri çıtası çok yüksek bir besteci olduğu içindir ki pek çok eserini gün yüzüne çıkarmayı tercih etmedi. 1938’de Brno’da prömiyeri yapılan operası
Şarlatan büyük bir ilgi görerek Smetana Vakfı’ndan ödül aldı. 1941’de Yahudilerin toplama kamplarına transferi başladığında Haas geleceği görüp Hıristiyan eşi Sonia’dan boşanarak karısı ve kızını başlarına gelmesi muhtemel felaketten korumak istedi.
Korktuğunun başına geleceğini anlayan Haas, eşinin ABD’deki yakınlarına mektup yazarak kendisini de oraya aldırmalarını rica etti ama umutla beklediği davet eline geçmeden önce Naziler Haas’ı yakalayıp Theresienstadt gettosuna yolladı. Kamptaki ilk günlerinde depresyona giren Haas, orada buluştuğu arkadaşı Gideon Klein’ın moral vermesiyle yeniden üretmeye başladı. Bariton ve piyano için
Çince Şiirler Üzerine Dört Şarkı ve
Yaylı Çalgılar Orkestrası için Etüd adlı eserlerini Theresienstadt’ta besteledi (Kampta bestelediği sekiz eserden üçü günümüze kalabildi). İkinci eserin dünya prömiyeri kampta tutulan orkestra şefi Karel Ančerl yönetimindeki orkestra tarafından yapıldı ve
Theresienstadt: Führer Yahudilere Şehir Armağan Ediyor adı verilen propaganda filminde bu konsere de yer verildi (Eserinin icrasının ardından dinleyiciler arasında bulunan Haas’ın kalkıp selam verdiği bu film YouTube’da izlenebilir). Pavel’in kardeşi Hugo New York’a göç ederek Holokost’tan kurtulmayı başardı ve ABD’de başarılı bir yönetmenlik ve aktörlük kariyeri yaptı. 1940-41 yıllarında giriştiği senfonisini kampa gönderilince tamamlayamayan Haas’ın az sayıdaki opusu içinde şarkıları ve oda müziği eserleri ayrıcalıklı bir yer tutar. Günümüzün önemli yaylı çalgılar dörtlülerinden biri olan Pavel Haas Dörtlüsü bestecinin ismini taşır. (Örnek eser: Yaylı Çalgılar Orkestrası için Etüd / 1943).
Viktor Ullmann (1898-1944), O doğmadan önce Katolik Hristiyanlığa geçmiş Yahudi anne ve babanın oğlu olarak, tıpkı Kafka ve Mahler gibi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tebaasından Almanca konuşan asimile olmuş bir azınlığa mensuptu. Önce Viyana’da Arnold Schönberg, ardından Prag’da Alexander von Zemlinsky ile çalıştı. 1920’li yıllarda verdiği eserlerde Schönberg’in etkisi altındayken 1930’lu yıllarda özgün stilini bulduğu çok sayıda eser besteledi.
Naziler tarafından ele geçirilene kadar elinden çıkan eserlerin listesi kendisiyle birlikte aynı kaderi paylaşan öbür Yahudi bestecilere kıyasla çok daha zengindi. 1942, Ullmann’ın Theresienstadt gettosuna transfer edildiği yıldı. Ullmann buradaki zorlu şartlara rağmen üretkenliğini sürdürdü ve
Der Kaiser von Atlantis adında, Nazilerin sahnelenmesine izin vermediği tek perdeli bir operanın da içlerinde olduğu çok sayıda eser besteledi. Ullmann’ın eserlerinin tümü günümüze ulaşmadı. Theresienstadt’ta bestecilik dışında müziğin farklı alanlarında da varlık gösteren Ullmann Ekim 1944’te meslektaşları Haas-Klein-Krása-Schächter dörtlüsüyle birlikte Auschwitz’e sevk edilir edilmez gaz odasında öldürüldü. (Örnek eser: Piyano Konçertosu, Op. 25 / 1939).
Rafael Schächter (1905-1945), Romanya’da dünyaya geldikten sonra Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminin ardından Prag’a taşınarak bu şehrin konservatuvarında kompozisyon ve orkestra şefliği okudu. Rafi veya Rafik diye bilinirdi. 1937’de kurduğu
Komorní opera adlı ensemble ile oda müziği ve Barok dönem eserleri seslendirdi. Çevresinde halim selim bir adam olarak bilinen Schächter, konu müziğe geldiğinde ödün vermez, titiz kişiliğiyle tanınıyordu.
Schächter, erkekler yatakhanesinin bodrumunda bulduğu terk edilmiş bir piyanoyla kamptaki erkekleri çalıştırmaya başladı. Kadınlar kampına da gizlice giriyor ve onları da çalıştırıyordu. Ortaya 200 kişilik devasa bir karma koro çıkmıştı.
Ülkesindeki pek çok Yahudi gibi o da Kasım 1941’de Theresienstadt gettosuna sevk edildi. Müziğiyle kendini ifade etme yolunu çok geçmeden burada da bulan Schächter, erkekler yatakhanesinin bodrumunda bulduğu terk edilmiş bir piyanoyla kamptaki erkeklerden oluşturduğu koroyu çalıştırmaya başladı. Schächter kadınlar kampına da gizlice giriyor ve orada da bir kadınlar korosu kurmayı başarıyordu. Kamplar birleştirildiğinde ortaya 200 kişilik devasa bir karma koro çıkmıştı.
Kumandanın göz yumduğu Schächter’in korosu Theresienstadt’ta Kasım 1942’de Smetana’nın
Satılmış Nişanlı operasını seslendirdi. Büyük bir ilgiyle karşılanan performans kampta pek çok kez tekrarlandı. Schächter’in kampa getirilirken yanında getirdiği notalardan biri de Giuseppe Verdi’nin
Requiem’iydi. Latince metin üzerine bestelenen ve seslendirmesi çok zor olmasıyla bilinen bu eseri piyanosuyla eşlik ettiği 150 kişilik korosuyla yönettiği konser sonradan efsaneleşti (
Defiant Requiem adıyla yapılan belgeseli dijital platformlarda izlenebilir).
Requiem’i icra ettikleri günün ertesi sabahı
Schächter’in korosunun yarısı Auschwitz’e yollandı ama o yılmadı, korosuna yeni üyeler bulmak için canla başla çalıştı ve eser 15 kez seslendirildi.
Requiem kampta son kez Kızılhaç yetkililerinin gözünü boyamak amacıyla çekilen o meş’um belgeselde çalındı. Tanrının Hüküm Günü’nde günahkâr kullarını cezalandıracağı mesajını da içeren bu eser Yahudi esirler korosu tarafından, onları esir tutan Nazilerin gözlerinin içine bakarak seslendirildi. Schächter’in sonu diğer Yahudi bestecilerden farklı olmadı. Belgeselin çekilmesinin hemen ardından Schächter ve korosu Ekim 1944’te üç gün süren bir yolculuğun ardından Auschwitz’e sevk edildi. Trenden iner inmez gaz odalarına yollanmayan Schächter, kurtuluşa çok az bir süre kala, Nisan 1945’de bir başka kampa giderken çıkartıldığı ‘ölüm yürüyüşü’ sırasında yaşamını yitirdi.
Mordechai Gebirtig (1877-1942), Kraków doğumlu, profesyonel değil amatör bir müzisyendi yani müzik eğitimi almamıştı. Doğduğu şehrin Yidiş dilinde söylenen şiirleri ve şarkılarının tanınan bir ismi oldu ama asıl para kazandığı mesleği marangozluktu. Nota bilmediğinden dolayı bestelediği şarkıları saatçi arkadaşı notaya alıyordu. Tulum çalar, piyanoda ezgileri tek parmağıyla çıkartırdı. Kraków Gettosu’nda yaşanan ünlü ‘Kanlı Perşembe’ sırasında Nazilerce vurularak öldürüldü. 1936’da Przytyk pogromu üzerine yazıp bestelediği
S’brent (Yanıyor) adlı Yidiş şarkısı Kraków Gettosu Yahudilerinin direniş marşına dönüştü. Bu etkileyici şarkıya İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki pek çok Holokost anma töreninde yer verildi.
Nazilerce öldürülen bestecilerin eserlerini içeren önemli bir kayıt:
Terezín / Theresienstadt
Besteciler: Haas, Kalman, Krasa, Roman, Schulhoff, Strauss, Svenk, Sigmund Taube, Weber
Yorumcular: Daniel Hope (keman), Christian Gerhaher (bariton), Bengt Forsberg (piyano), Anne Sofie von Otter (mezzo-soprano), Bebe Risenfors (akordiyon), Gerold Huber (piyano), Bebe Risenfors (kontrbas), Bebe Risenfors (gitar), Josephine Knight (viyolonsel), Philip Dukes (viyola), Ib Hausmann (klarnet). Deutsche Grammophon CD 4777147
Nazilerce Entartete (Yozlaşmış/Dejenere) Musik ilan edilen eserlerin yer aldığı önemli bir kayıt serisi:
Entartete Musik
Besteciler: Spoliansky, Holländer, Eisler, Grosz, Waxman, Ullmann, Haas, Krasa, Zemlinsky, Braunfels, Korngold, Krenek, Kalman, Schulhoff, Schreker, Rathaus, Goldschmidt…
Yorumcular: Ute Lemper (vokalist), Jeff Cohen (piyano), Matthias Goerne (bariton), Eric Schneider (piyano), Cynthia Clarey (mezzo-soprano), Jake Gardner (bariton), Della Jones (mezzo-soprano), Walter Berry (bas), Martin Petzold (tenor), Christiane Oelze (soprano), Iris Vermillion (mezzo-soprano) ve daha pek çok yorumcu… Decca CD 4736912 (Yayın yılı: 2003)
Yahudi asıllı Türk piyanistten değerli bir kayıt:
Holocaust Remembrance ‘Before Sleep’
(Holokost Anması ‘Uykudan Önce’)
Besteciler: Schul, Klein, Haas, Ullmann, Koen
Yorumcu: Renan Koen (piyano). Kalan Müzik (Yayın yılı: 2003)
TOPLAMA KAMPINDAN KURTULAN BÜYÜK ŞEF KAREL ANČERL’İN İLGİNÇ ÖYKÜSÜ
Şansı yaver gitti, Mengele gaz odasına onun yerine Pavel Haas’ı yolladı…
Çeklerin 20. yüzyılda yetiştirdiği en usta orkestra şeflerinden biri olan Karel Ančerl (1908-1973)
, Bohemya’nın güneyinde likör işiyle uğraşan varlıklı bir Yahudi aileye doğdu. Prag Konservatuvarı’nda kompozisyon ve şeflik eğitimi aldı. Daha öğrenciliği sırasında, sonradan adının özdeşleşeceği Çek Filarmoni Orkestrası’nı pek çok kez yönetme başarısı gösterdi. Nazilerin 1942’de Çekoslovakya’yı işgal etmesiyle onun da müzisyenlik kariyeri elinden alındı.
Dr. Mengele Ančerl’i gaz odasına gönderecek o parmak hareketini yapacağı sırada Haas öksürmeye başlar. Mengele bunun üzerine fikir değiştirerek Haas’ı gaz odasına gönderir. Ančerl bu ânı savaştan sonra Haas’ın kardeşi Hugo’ya anlatmıştır.
Karısıyla birlikte aynı yıl Theresienstadt gettosuna sevk edildi, oğulları Jan burada dünyaya geldi. Ekim 1944’te Haas-Klein-Krása-Ullmann-Schächter dörtlüsü gibi o da karısı ve oğluyla birlikte ‘ölüm kampı’ Auschwitz’e yollanır. Ančerl, onu yüzlerce Yahudinin içinde, meslektaşı Pavel Haas ile birlikte Auschwitz’e götüren trenin katarından indiğinde ‘ölüm meleği’ Dr. Mengele’yi karşısında bulur. Mengele, Ančerl’i gaz odasına gönderen o talihsiz parmak hareketini yapacağı sırada yanı başındaki Haas öksürmeye başlar. Mengele bunun üzerine fikir değiştirerek Haas’ı gaz odalarına gönderir. Ančerl tüyler ürpertici bu ânı savaştan sonra Haas’ın kardeşi Hugo’ya anlatmıştır. Ančerl’in eşi ve oğlu da gaz odalarında can verir.
Theresienstadt’ta Terezin Yaylı Çalgılar Orkestrası’nın şefliğini üstlenen Ančerl topluluğu birçok konserde yönetir. Haziran 1944’te kampı ziyaret eden Kızılhaç görevlilerini aldatmak amacıyla çekilen
Theresienstadt: Führer Yahudilere Şehir Armağan Ediyor adlı propaganda filminde, yakın dostu Pavel Haas’ın kampta bestelediği en ünlü eseri Yaylı Çalgılar Orkestrası için Etüd’ü yönetir (Bu eserin günümüze kalmasını Ančerl’e borçluyuz zira Müttefiklerce kurtarılmasından sonra kampı ziyaret ettiğinde, prömiyerini yaptığı eserin orkestra partilerinden bazılarını bulup rekonstrüksiyonunu yapan Ančerl olmuştur).
Karel Ančerl savaştan sonra yeniden başına döndüğü Çek Filarmoni Orkestrası’nın 18 yıl süreyle genel müzik direktörü oldu ve bu süre içinde orkestraya altın çağını yaşattı. Titizliği ve müzikalitesiyle orkestrasından elde ettiği ‘Çek tınısı’ sadece ülkesinde değil ziyaret ettiği dünyanın pek çok ülkesinde büyük takdir gördü, Çeklerin ünlü Supraphon firmasından çıkardığı albümler eleştirmenlerce yıldızlara ve ödüllere boğuldu, müzikseverlerin gözdesi oldu. Savaş sırasında Faşizmin gadrine uğrayan Ančerl, Çekoslovakya’nın işgal edilmesiyle ülkesini terk ederek Kanada’ya yerleşti ve ölene kadar Toronto Filarmoni Orkestrası’nı yönetti. 1969 yılında yeniden ziyaret ettiği ülkesinde ilk göz ağrısı Çek Filarmoni Orkestrası’nı son olarak iki konserde daha yönetmişti bu büyük usta…
Örnek kayıtlar: Karel Ančerl’in Çek Filarmoni Orkestrası’nı yurttaşı bestecilerin eserlerinde yönettiği bazı efsanevi Supraphon kayıtlarını YouTube, Spotify ve iTunes üzerinden dinleyebilirsiniz.