Yarının başkanı değil bugünün seçimi

Abone Ol
Muhalefetin Acil ve Asıl Meselesi Aday ve Sistem Değil Anketlere ve ekonomik duruma bakılırsa muhalefet açısından seçimin kendisi ve aday tercihi asıl zor meseleler değil. Muhalefet için seçimden sonrası seçimden öncesidir. İktidarın ekonomik başarısızlığı, muhalif belediyeleri artan performansı, Z Kuşağının muhalif tavrı, AKP’nin Kürt meselesindeki tıkanıklığı gibi faktörlerle muhalefet seçimlerde giderek daha şanslı kabul edilebilir. Seçimlere sağ salim bir şekilde gidilebilmesi seçim sonrasından önemli bir mesele olarak ortadadır. Felç olmuş devlet kurumları, karışan sokaklar ve artacak şiddet Türkiye ve muhalefet açısından öncelikli risklerdir. Türkiye’nin son iki hafta içinde yaşadığı yangın ve sel felaketleri ile Altındağ’da yaşanan linci birlikte düşünürsek; muhalefetin karşı karşıya olduğu asıl riski fark ederiz. Ankara Altındağ’da Suriyelileri hedef alan kalkışmayı önleme konusunda emniyetin yetersiz kaldığı görüldü. Devlet kurumlarının AKP-MHP’nin ideolojik reflekslerinin ötesine düşen hadiselere reaksiyon göstermekte geç kaldıklarını görüyoruz. Başkentte yaşanan lincin ardından polisin ezberlerine sarılıp sosyal medyadan tweet atanların peşine düşmesi de kurumsal felcin bir diğer örneği. Akdeniz’deki yangına olduğu gibi Karadeniz’deki sele de geç tepki verilmesi birer istisna değil. Mevcut sistemde gücü olan yöneticiler saray denklemleri içinde karmaşık hesaplarla hareket ediyorlar. Bunun sonucunda da felaketlere seyirci kalmış bir devlet yapısı ile karşı karşıya kalıyoruz. Devletin kurumsal felcinin sonunda, Manavgat’ta yol kesip kimlik kontrolü yapmaya kalkan vatandaşlar ya da Altındağ linci de birlikte okunmalı. Devlet çekildikçe; kanunsuz, kendisini devlet sanan grupların kontrolsüz şiddeti bir tehlike olarak ortada beliriyor. İktidarın medya üzerinde kurduğu baskı da formel kanalları kısıtlayıp haber akışını sınırlandırıyor. Bu sınırlar komplo teorilerine alan açıyor. Hali hazırda radikalleşmiş kitleleri şiddete yönlendirebiliyor. Zaten iktidar da kendisinin meselelere dair performasındansa; meselelere dair kendisinden gayrı sorumlular bulmaktan ibaret bir iletişim stratejisi güdüyor. Altındağ linci üzerine düşünmek gerek. Sosyal medyada tartışılan bağlamının aksine Altındağ saldırıları kağıt üzerinde anlamlı gelen medeniyet, ensar, muhacir gibi kavramların sahadaki karşılıklarının pek de tahmin edildiği gibi olmadığını gösterdi. İktidar 10 senedir Altındağ’daki gibi somut meselelere odaklanmaktansa kendi zihninde yarattığı olağan şüpheliyi -seküler muhalifleri- yaftalamak ile meşgul. Altındağ’daki vahim hadiselerin benzerlerini 10 yıldır yaşıyoruz. Ve 10 yıldır bu sorunu sahada olana bakmadan tartıştırıyor bize iktidar. O sokaklarda, okullarda, çarşılarda neler yaşanıyor? Altındağ’ın yaşadığını “%50’yi evde zor tutuyoruz” söyleminden, AKP’nin 10 senedir vatandaşı doğrudan kanlı canlı siyasi aktör haline getirme çabasından bağımsız okunmamalı. AKP’li Memnuniyetsizler AKP başarısız oldukça; hala AKP’ye oy veren seçmenlerin öfkeleri AKP’nin orta-üst düzey yöneticileri ve vatandaşların etraflarındaki zayıf korumasız aktörlere yöneliyor. En tepede Berat Albayrak başta olmak üzere Erdoğan’ın ailesine yönelen AKP’li öfkesi, en altta da Kürtlere, Alevilere ve sığınmacılara yöneliyor gibi gözüküyor. On yıllardır inşa edilen Erdoğan kültü, “Erdoğan iyi ama çevresi kötü” şeklinde özetlenecek zihin yapısı tehlikeli sonuçlar üretiyor. 2020’deki Berat Albayrak-Süleyman Soylu ayrışmasında Soylu’nun ardında biriken gücün de aslında Soylu’nun değil “AKP’li memnuniyetsizliğin” gücü olduğu görülmeli. Ki Albayrak-Soylu çelişkisi Albayrak’ın istifası sonrasında azalınca; Soylu’nun da popülerliğinin azaldığı görüldü. AKP seçmenleri yaşadıkları somut sorunlar, onlara AKP medyasının atfettiği güç ve sorumluluk ile kendi zihniyetleri arasında sıkışmış durumda. Özellikle kolluk kuvvetlerinin sahada görünmediği hallerde ortada ciddi bir risk var. Erdoğan yönetimi ekonomik olarak başarısız oldukça destekçilerinden bu tarz tepkiler tekrar gelebilir. “Faiz Lobisi”, “Dış Güçler” ile başlayan söylem kendi sokağına, komşusuna yönelebilir. “AKP’li memnuniyetsizler”in yaratacağı risklere karşı muhalefetin bulabileceği kesin bir çözüm olmasa da yapabileceği şeyler var. Öncelikle muhalefetin elindeki belediyelerin kurumsal olarak güçlü durmaları önemli. Muhalifler öne çıkmalı, kurumsal olarak kendilerini göstermeliler. Bu arada şehirleri ve Türkiye adına konuşmaktan da söylemleri birleştirici oldukça kaçınmamalılar. Hadiselerin kontrolden çıkmasından AKP’ye paye çıkartanlar olsa da ortada AKP’nin aczinden başka bir şey yok. Aksine ekonomik başarısızlıklar belirginleştikçe AKP-MHP tabanıyla Suriyeliler daha fazla karşı karşıya geliyor. Artan sığınmacı, düzensiz göç hassasiyeti sosyal medyada görüneni aşan riskler taşıyor. Sadece sosyal medyaya bakan aydınlar ise sadece sosyal medyada gördüklerini yargılıyorlar. Muhalefete düşen ise gelecek seçimlere huzur içinde gidilmesini ana hedef olarak kendisine koyup tüm toplumu sakinleştirmeye çalışmak olmalıdır. Bu bağlamda muhalif belediyeler sokakların aydınlatılması, zabıta denetimlerinin ve parklarda güvenliği arttırılması gibi icraatlarla halkı rahatlatmalılar. Belediyeler; diğer kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve uluslararası kuruluşlarla kendi bölgelerinde yaşadıkları göçmen sorunu için işbirliklerini de yoğunlaştırıp; göçmenlere dair sorunlarda proaktif ve hızlı olmalılar.