Yargıya neşter şart!

Abone Ol
Yeni iktidarın yargı reformu konusunda ilk yapması gereken, iltihabı kurutmak. Bunun için ilk nokta olarak HSK’da kontrolün sağlanması zorunlu görünüyor. İcra-İflas Kanunu’nda iki madde değişikliği ile yargıda büyük reform yaptığını zannedenlerin bu sorunları çözebilmesine imkân yok. Yargı reformu diyerek iktidarın açıkladığı paketten iki tane icra-iflas konusunda haciz usulüyle ilgili değişiklik çıktı. Yargı reformundan anladıkları o kadar çünkü. İçinde bulunduğumuz hukuk düzeninde, yargı reformu dendiğinde iki tane icra maddesinin çok ötesinde değişikliklere ihtiyacımız var. Geçen gün twitter’da gördüm; gözlerime inanamadım. Bir hesap, iki kadın arasında geçen bir ses kaydını yayınlamış. Kadınlar kendi aralarındaki konuşmada İstanbul Anadolu Adliyesi ve Bölge Adliye Mahkemesi’ndeki hâkim ve savcılarla çeşitli ilişkilerini konuşuyorlar. Konuşmalarda “etrafta bunlar konuşurlar, savcıları bu sefer kaybederiz”, “yarın öbür gün o savcılara da ihtiyacımız olacak”, “İsmail ve Oğuzhan Maden’ın ismini asla kullanmamamız lazım”, “telefon kayıtlarımıza bir baksalar, savcılar, mafyalar (gülüşmeler)…” şeklinde cümleler dikkat çekiyor. Hesabın iddiasına göre kadınlar, adliyedeki dava ve soruşturmalarını kendi lehlerine sonuçlandırmak için çeşitli hâkim ve savcılarla ilişki kurmuş durumdalar; amir konumundaki başsavcı ise tam bu ilişkilerin ortasında duruyor, her şeyden haberi var ve kadınları kolluyor. Elbette bu bir iddia, her zaman olabilir, ancak ciddiye alınması gereken bir iddia ve bir soruşturmayı hak ediyor. Soruşturmayı Adalet Bakanlığı ve Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) yapacak. Ertesi gün başsavcılık açıklama yaptı: Yasadışı veri paylaşımı yapan ve bunları yurtdışındaki twitter hesaplarıyla paylaşan bir şahıs yakalandı, dijital materyallerine el kondu! HSK ve bakanlıktan ses seda yok.
Bu iktidar devam ettiği sürece tarafsız ve bağımsız bir yargı mekanizmamız olamayacağı gibi, düzgün bir hukuk sistemi kurulamadığı sürece hiçbirimizin temel hakları güvencede olmayacak, siyasi ve ekonomik güvenliğimiz de sağlanmayacak. Herkesin seçimini buna göre yapması gerekiyor.
Dünkü Cumhuriyet’te Barış Terkoğlu’nun yazsından öğreniyoruz: Kritik davalardaki rolüyle bilinen bir savcı, hakkında HSK tarafından açılan soruşturmada verdiği ifadede “İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ş.Y. ve vekili M.Y’nin göreve başladıktan kısa süre sonra bazı soruşturmalarda hukuka aykırı, yasal olmayan taleplerinin” tarafınca reddedildiği, bu yüzden kendisinin soruşturmaya maruz kaldığını belirtiyor ve açıkça başsavcının birtakım hatırlı kişileri koruyup kolladığını söyleyerek aslında suç duyurusunda bulunuyor. Terkoğlu, haklı olarak konuyu hatırlatıp derinlemesine araştırmış, aynı savcının Botaş’ın doğalgaz satışı ile ilgili ticari sırları Rus Gazprom şirketine sattığı suçlamasıyla açılan casusluk soruşturmasında da savcılık yaptığını, aynı başsavcı ve vekili tarafından baskıya uğradığını ve hatırlı bir kişi hakkında takipsizlik kararı vermediği için görevden alındığını, daha sonra o kişi hakkında başka savcı tarafından takipsizlik kararı verildiğini belirttiği ifadeye de ulaşmış. İddiaya göre lehinde lobi yapılarak takipsizlik kararı verilmesi sağlanan kişi şu an ABD’de… Böyle iddialar da olabilir. Her zaman olur, eskiden de oluyordu, gelecekte de olacak. Sorun, bu iddialar karşısında hareketsiz kalarak adeta paralize olmuş görüntüsü veren HSK ve Adalet Bakanlığı’nda. Dışarından bakan bir hukukçu olarak, bende oluşan kanı, yargıdan irin aktığı yönünde. Bunun tedavi edilmesi gerekmez mi? Böyle iddialar ya gerçekse? Elbette bu iddiaların ciddiyetle ve hassasiyetle soruşturulması, şeffaf bir şekilde de kamuoyunun bilgilendirilmesi lazım. Peki, nerede bunu yapacak HSK ve bakanlık? Yeni iktidarın yargı reformu konusunda ilk yapması gereken, iltihabı kurutmak. Bunun için ilk nokta olarak HSK’da kontrolün sağlanması zorunlu görünüyor. İcra-İflas Kanunu’nda iki madde değişikliği ile yargıda büyük reform yaptığını zannedenlerin bu sorunları çözebilmesine imkân yok. Bu iktidar devam ettiği sürece tarafsız ve bağımsız bir yargı mekanizmamız olamayacağı gibi, düzgün bir hukuk sistemi kurulamadığı sürece hiçbirimizin temel hakları güvencede olmayacak, siyasi ve ekonomik güvenliğimiz de sağlanmayacak. Herkesin seçimini buna göre yapması gerekiyor.