Türkiye’de Erdoğan’a rakip adaylar, çoğu zaman Erdoğan’ın “kalibresinde” değerlendiriliyor. Oysa ki Türkiye için dönüm noktası olacak seçimlerde durum bunun tam tersi. Kılıçdaroğlu da bu bağlamda ideal bir aday olabilir. Deniz Genlik, bunun sebeplerini yazdı.
Beni sizlerle Politikyol’da buluşturan bu ilk yazı, bundan yaklaşık 50 gün önce Twitter’da paylaştığım 18 tweetlik “Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili güncel fikirlerimi yazacağım. Neden Türkiye’nin geleceği için en doğru aday? Neden kazanacak? Neden
anketlerde ondan yüksek oy alıyor görünen kişiler aday yapılmamalı?” diye başlayan bir bilgiselin ardına gelişen olaylar zincirinin ürünü. Bu sebeple ilk yazımın da aynı konu üzerine daha detaylı bir analiz olmasını istedim. Ben hâlâ Kemal Kılıçdaroğlu’nun en doğru aday olduğunu ve kazanacağını düşünüyorum. Gelin nedenlerine hep birlikte göz atalım, bu yazıda hem hafızalarımızı yoklayacağız hem de bazı sayısal verileri inceleyeceğiz.
Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye demokrasisi, ülke geleceği için ciddi çaba gösteren ve stratejik davranarak rakibini zayıflatmaya yönelik uzun vadeli hamleler yapan bir lider. Yaptıkları ile de hiçbir zaman övünmüyor ama muhalefet tabanı olarak bizler de ya bu çabaları görmüyoruz ya da takdir etmeyi pek bilmiyoruz.
Bunlardan birini hatırlayarak işe başlayalım. 24 Haziran 2018 Türkiye genel seçimleri öncesi İYİ Parti’ye 15 milletvekili transferini gerçekleştirerek İYİ Parti’nin mecliste grup oluşturmasına ve bu seçimlere katılması önündeki engelin kalkmasına vesile olmuştu hatırlarsanız. Meral Akşener de "Kılıçdaroğlu'nun tavrı her türlü takdirin üzerinde." açıklaması yapmıştı. Peki seçimin ardına ne oldu, hatırlayanınız var mı? Meral Akşener yeni kurulan partisini meclise 43 millet vekili ile taşıyıp büyük bir siyasi başarı göstermişken yaklaşık bir ay sonra kendisi ile ilgili istifa haberleri çıktı.
Bu noktada şu soruları sormak lazım: “Eğer 15 milletvekili ile iktidarın İYİ Parti üzerindeki manevraları bertaraf edilmemiş olsaydı çok büyük başarı kazanmasına rağmen hakkında istifa haberleri çıkan Meral Akşener bugün İYİ Parti’nin başında olabilir miydi? Ya da İYİ Parti bugün ne durumda olurdu?”. Belki bunları tam olarak bilemeyiz ama kesin olacağına emin olduğum şeyler var. Cumhur İttifakı daha fazla sandalyeyle meclise girmiş olacaktı, psikolojik üstünlük ciddi manada, hatta ve hatta belki de geri kazanılmayacak şekilde kaybedilecekti. Kemal Kılıçdaroğlu kendi tabanından oy alacağını bilmesine rağmen İYİ Parti’ye o dönem demokrasi için, iktidarı zayıflatmak ve muhalefet bloğunu genişletmek için destek olmuş bir isim. Bugün bunun meyvelerini de yiyoruz muhalefet olarak.
Bir başka örnek ise, CHP’nin siyasi kültürüne uzak görülen Mansur Yavaş’ı hem 2014’te hem de 2019’da Ankara Büyükşehir Belediyesi adayı olarak göstermesi. Mansur Yavaş 2014’te % 1’lik bir farkla Melih Gökçek’e karşı seçimi kaybetti. Fakat bu Melih Gökçek’in gözden çıkarılabilir bir pozisyona düşmesinde büyük bir etken oldu. Belki Kemal Kılıçdaroğlu 2014’te partisini karşısına alarak sağ kökenli Mansur Yavaş’ı aday olarak göstermese bugün hâlâ Melih Gökçek Ankara Büyükşehir Belediyesinin başında olabilirdi. Mansur Yavaş’ı 2014’te kaybetmesine rağmen tekrar aday gösterme kararlığını da sergiledi. Eğer bunları yapmasaydı şu an Türkiye’nin ne kadarı Mansur Yavaş’ı biliyor olurdu?
Diğer bir örnek ise Ekrem İmamoğlu. Etraftan yükselen onca itiraza, onca hakarete rağmen 2019 yerel seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul Büyükşehir Belediyesi için Ekrem İmamoğlu’nu aday göstermiştir. Bugün gidip Twitter’da ya da Google’da basit bir arama ile o hakaretleri ve itirazları bulabilirsiniz. Büyük bir kısmı ise Muharrem İnce’nin adaylığını destekleyen kitleden gelmiştir. Konuya dönecek olursak, eğer Kemal Kılıçdaroğlu kendine karşı yükselen bu seslere aldırış etmemek yerine kulak verseydi bugün Ekrem İmamoğlu’nu ne kadarımız tanırdı?
Kılıçdaroğlu’nun yıllarca devlette çalışmış olması, bürokraside gelinebilecek en tepe yerlere çıkmış olması ve bu süreçte edindiği tecrübesiyle, AKP-MHP iktidarı sonrasında devlette hızlı bir toparlanmayı sağlayacak birikime sahip.
Kemal Kılıçdaroğlu ile bu bahsettiğim üç isim bugün Erdoğan karşısında olası
cumhurbaşkanı adayı olarak anketlerde yer buluyor. Bunlardan ikisi ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun belli kitlelere rağmen kendi seçip siyaset sahnesinde yükselttiği isimler. Belki doğru söyleyeni dokuz köyden kovacaklar ama gerçek bu. Kemal Kılıçdaroğlu sadece seçim kazanmaya yönelik stratejiler sergilemiyor, bir yandan da Türkiye’nin siyasi geleceğini tasarlayan bir lider konumunda artık. Uzun süredir Türkiye’nin görmediği bütünleştirici bir lider profili sergiliyor. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik çıkmazda ihtiyacımız olan en önemli şeylerden biri de aradaki sürtüşmelere harcadığımız enerji kaybımızı minimize etmemiz gerekliliği. Bunu akıldan çıkarmamak gerek.
Peki biraz da Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyaset sahnesinde nasıl yükseldiğini hatırlayalım. Kemal Kılıçdaroğlu dosyalarla televizyon kanallarına çıkıp düellolarla birilerini alt etmesiyle giderek ün kazanmış bir siyasetçi. O defterleri açıyordu, yolsuzlukları ortaya döküyordu, defterler açıldıkça da birilerinin siyasi amel defterleri kapanıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu’nu biz böyle tanıdık, CHP içinde de böyle yükseldi. Hatırlarsınız bunun ardına CHP kendisini 2009’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi için aday gösterdi. O zaman böyle bir siyasi atmosfer yoktu, partiler birlikte hareket etmiyordu, 2004 yerel seçimlerine de aşağı yukarı benzer siyasi partiler katılmasına rağmen Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul’da CHP’nin oy oranını % 28.9’dan %37’ye çıkardı. Yani CHP’nin İstanbul’da oy oranı %28 arttı. Bu seçimde Saadet Partisi % 4.86, DTP % 4.5, DSP %1.3 oy oranı yakaladı. Eğer bugünkü siyasi atmosfer ve ittifaklar o dönem olsaydı o seçimi de alacağını tahmin ediyorum. İşte biz Kemal Kılıçdaroğlu’nu ortaya döktüğü dosyalarla ve bu başarıyla tanıdık. O da CHP’de basamakları böyle tırmandı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun yıllarca devlette farklı kademelerde çalışmış olması, bürokraside alt seviyelerden gelinebilecek en tepe yerlere çıkmış olması ve bu süreçte edindiği tecrübesiyle, AKP-MHP iktidarı sonrasında devlette hızlı bir toparlanmayı sağlayacak birikime sahip. Bu, kendisini diğer olası adaylardan ayrıştıran özelliklerin başında geliyor. Kin güdüp rövanşist bir tavır almayacağını, kutuplaştırmaya devam etmeyeceğini, halkla helâlleşeceğini, toplumun birbirinden ayrışmış katmanlarını tekrar bir araya getireceğini belirtirken yolsuzlukların da ardına düşeceğini ısrarla dile getiren birisi ayrıca.
Yıllardır CHP liderliği yapmasına karşın kendisi hakkında en ufak bir leke bulunmamıştır. Olduğunu da düşünmüyorum. Eğer bulabilselerdi çoktan ortaya dökmüş olurlardı. Kısaca açığı yok, birileri tarafından baskı ile yönlendirilemez. Bazı sermaye sahiplerine de bu sebeple sesini çok rahat yükseltebiliyor. Bunlardan hesap soracağını açık açık dile getiriyor. Dikkat ederseniz, son zamanlarda bazı araştırmacılar, gazeteciler kendisini anlamsız çıkışlarla eleştirmeye başladı. Kemal Kılıçdaroğlu da “Ya bana katılın ya da önümden çekilin demiştim. Onu da netleştireyim. Kendi yol arkadaşlarıma dedim. 5’li çeteler, bazı sermayedarlar, varlıkçılar, çantacılar bu ülkenin ikinci 100 yılını dizayn etmeye kararlı. Ben ve arkadaşlarım da onlara karşı dimdik durmaya kararlıyız.” açıklamasıyla kendine yönelik bu itirazları samimi görmediğini ve saldırı olarak yorumladığını belirtti. Halkı desteklerken bu kesimlere açıkça meydan okuyor. Ben bunun ardında kendinden emin, açığı olmayan, alnı ak insan özgüveni olduğuna eminim.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun artık Erdoğan’a fark atmasının yanı sıra yıpratılma payı da olmadığı kanaatindeyim. CHP’nin genel başkanlığını yaptığı 12 yıl süresince açığı olmadığı için sadece küçümseme ve itibarsızlaştırma siyaseti yürüttü iktidar.
Şimdi biraz da sayısal verilere bakalım. Öncelikle tüm güvenilir araştırma şirketlerinin bulgularına göre Kılıçdaroğlu, Akşener, İmamoğlu ve Yavaş arasından kim Erdoğan karşısına çıkarsa çıksın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanır görünüyor. Yazının bu kısmına kadar olan tüm açıklamalarım sebebiyle bu liderler arasında cumhurbaşkanlığına en uygun profil Kemal Kılıçdaroğlu diye düşünüyorum ve aday olarak gösterilmesinin doğru olacağı kanaatindeyim. Meral Akşener “Ben başbakan olacağım.” dediği için kendisini bir kenara ayırıp, diğer üç ismin avantaj ve dezavantajlarını inceleyelim yazının geri kalanında.
Hepimizin bildiği gibi Mansur Yavaş anketlerde diğer isimlerden daha iyi performans sergiliyor. Şimdi tarihi biraz geri alalım ve 31 Mart 2019 yerel seçimlerine yönelik Yavaş ve Özhaseki için yapılan anketlere ve gerçek seçim sonuçlarına göz atalım.
Bu firmalar seçime en fazla iki ay kala yaptıkları anketlerde Mansur Yavaş’ın kazanacağını öngören firmalar. Bu firmalardan biri hariç hepsi Mansur Yavaş’ın Mehmet Özhaseki’ye 5.7 ile 10.7 puan arası fark atacağını söylüyor. Gerçek seçim sonuçlarında ise Mansur Yavaş’ın attığı fark sadece 3.8 puan. Yani Mansur Yavaş’ın kazanacağını söyleyen firmalar daha derin farklar açılacağını öngörürken, gerçek seçimde bu fark beklendiği kadar derin çıkmıyor. Mansur Yavaş’ın 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde kazanacağını öngören anketlere kıyasla gerçek seçim performansı düşük kalıyor. Diğer yandan Mansur Yavaş sessizliği ile tanıdığımız bir siyasi. Aday gösterilmesi hâlinde bu zamana kadar Türkiye’nin problemleri ile ilgili kendine sorulmamış bir sürü soru sorulacak ve iktidara yakın medya tüm gücüyle üzerine gidecek. Kısa cevaplar verme ya da sessiz kalma lüksü yok. Kendine oy vermeyi planlayan kesimlerin hepsini mutlu edecek açıklamalar yapma durumu olmayabilir. Bu sebeple ben Mansur Yavaş’ın çok iyi tanındığı Ankara’da çoğumuzun tanımadığı Mehmet Özhaseki’ye karşı bile anketlerde beklenen performansı gösterememiş olduğunu göz önünde bulundurarak, Türkiye genelinde Erdoğan gibi yirmi yıldır iktidarda bulunan bir lidere karşı anketlerin ciddi yanılma ihtimali olduğunu düşünüyorum. Olası adaylar arasında yıpratılma payı en yüksek isim ve en zayıf aday olarak da Yavaş’ı görüyorum.
Halk ekonomik krizle beraber bu itibarsızlaştırmaları sorgulamaya başladı ve kulağını Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne dediğine kabartır hale geldi.
Yöneylem ve MetroPoll araştırma şirketlerinin son bulgularına göre ise Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu arasında ciddi bir fark kalmamış görünüyor. Bu sebeple derin bir sayısal analize burada girişmeyeceğim. Bu farkın giderek kapanmasının yanı sıra Ekrem İmamoğlu’nun muhalefet seçmenini tam tanımadığı kanaatindeyim. Kendisini iktidara yakın medya ciddi anlamda yıprattı. Bu sebeple artık yıpratılma payı ciddi ölçüde azalmış olsa da kendisi dönemsel olarak yaptığı çıkışlarla sempati topladığı gibi antipati de kazanabiliyor. Buna örnek olarak kendisinin Karadeniz gezisi esnasında Nagehan Alçı’nın da dahil olduğu gazeteci grubu ile verdiği otobüs pozunu, parmak sallayarak yaptığı açıklamalarını ve hatta daha sonrasında yatıştırma niyetiyle yaptığı açıklamalarda Abdülkadir Selvi ile bile görüşme isteği belirtmesini verebiliriz. Zaten kendisinin anketlerde yükselişini durduran da bunlar oldu. Seçim dönemi benzeri bir durumu ve tartışmayı yaşarsak bunu kaldıramayabiliriz.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun artık Erdoğan’a fark atmasının yanı sıra yıpratılma payı da olmadığı kanaatindeyim. CHP’nin genel başkanlığını yaptığı 12 yıl süresince açığı olmadığı için sadece küçümseme ve itibarsızlaştırma siyaseti yürüttü iktidar. Neler demediler ki, ne lakaplar takmadılar ki? “Memur Kemal”, “Bay Kemal”, “İki koyun güdemez”, “Kaset mamülü”, “Liderlik vasfı yok”... Daha neler neler... Artık dikkat ederseniz bunun benzeri şeyler duymuyoruz, duyamıyoruz. Çünkü halk artık bunlara kanmıyor, çünkü artık Kemal Kılıçdaroğlu anketlerde Erdoğan’a fark atıyor. Bu itibarsızlaştırma çabasına tekrar devam etseler de artık etkisi yok, bu açıdan iktidar artık çaresiz.
Halk ekonomik krizle beraber bu itibarsızlaştırmaları sorgulamaya başladı ve kulağını Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne dediğine kabartır hale geldi. Halkçı söylemleri ve birleştirici davranışlarıyla Kemal Kılıçdaroğlu anketlerde Şubat 2021’de Erdoğan’dan 15-16 puan fark yerken şimdi Erdoğan’a 10-15 puan fark atar hale geldi. Adaylık için ismi geçenler arasında bu istikrarlı yükselişi hâlâ devam ediyor. İnsanlar yıllardır akıllarına empoze edilmeye çalışılan önyargıları bir defa kırdı mı fikrini geri değiştirmesi kolay olmaz. Çünkü çok duvar yıkmıştır buraya gelene kadar. Bu nedenle yüzünü Kemal Kılıçdaroğlu’na çevirmiş bir seçmen fikrini tersi yönde kolay kolay değiştirmez. Bu benim görüşüm. Tüm bu sebepler nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu’nu yıpratılma payı en az olan isim olarak görüyorum ve yazının ilk yarısında sıraladığım nedenlerden dolayı da en doğru aday olacağını düşünüyorum. Kısaca belirtmek gerekirse yanlış aday yok ama en doğru aday var.
Not: Verilen tabloda kararsızların orantısal dağıtılmış hâli verilmiştir.