Loading...
Siyaseti kabaca tanımlarken toplum ve siyasal aktörler arasındaki doğal etkileşimden ve diyalogdan bahsediyoruz. İşte Türkiye’deki sorun o diyaloğun olmamasıdır. Siyasetsizlik hali dediğim tam da budur.Dahası bu etkileşimsizlik, diyalogsuzluk hem devlet/siyaset-toplum arasında hem de siyasetin içindeki aktörler arasında var. Açıkça bugün karşı karşıya olduğumuz siyasetin alanının yani siyasetin bizatihi siyasi iktidar tarafından daraltılması, yok edilmesidir. Siyasi alan daralınca doğal olarak toplumsal talepler kamusal alanda ifade edilemiyor. Var olan sıkı denetim STK’ları etkisiz kıldığı gibi Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi de yasamayı işlevsiz kılmış durumda. Bu açıdan devlet/siyaset ile toplum arasında açık bir mesafe ortaya çıkmış oluyor. Bunun istisnası siyasal iktidara yakın toplumun taleplerini parti örgütleri üzerinden çözme arayışları ve çözmeleridir. Bu açıdan Türkiye’de yeni sistemle birlikte devlet/siyaset-toplum arasındaki makas her zamankinden daha çok açılmış ve devlet toplum adına her türlü kararı alma noktasında daha güçlü haldedir. SİYASİ AKTÖRLER ARASINDAKİ İLETİŞİMSİZLİK Sorunun ikinci boyutu ise siyasal alandaki siyasal alandaki aktörlerin birbiri arasındaki etkileşimsizliği ve diyalogsuzluğudur. Ve bu da ciddi bir sorundur. Siyasi iktidar blokundaki partilerin, muhalefetteki partileri siyaseten “rakip” değil, siyasi “hasım” olarak görmesi, bu etkileşim ve diyaloğu baştan koparmaktadır. Evet siyasi iktidar ile muhalefet partileri arasında elbette bir etkileşim ve diyalog kuşkusuz vardır ama; konu siyasal olana geldiğinde bu ortadan kalkmakta ve siyasal iktidar, iktidar olmanın tüm gücünü kullanmaktadır. İktidarın muhalefet partilerini siyasi rakip değil, siyasi hasım olarak görmesi, sadece parti düzeyinde değil o partilerin yerel yönetimlerini de kapsamaktadır. O noktada siyasal iktidara muhalefete ait yerel yönetimleri, valiler, il başkanlıkları aracılığıyla bypass etmekte ve işlevsiz kılmaya çalışmaktadır. Bunu özellikle büyük şehirlerdeki deprem başta olmak üzere doğal afetlerle mücadele konusunda sık sık görmekteyiz. Örneğin İstanbul’da deprem ya da doğal afet olayları ile ilgili toplantılara İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı özellikle davet edilmemektedir. Bu durum kaçınılmaz olarak alınması gereken tedbirlerde “ortak aklı” devre dışı bıraktığı için; alınan her kararın tek taraflı ve doğal olarak eksik olmasına yol açmaktadır. DEPREM KONUSUNDA NE OLUYORSA YANGINDA DA O OLUYOR Uzun bir giriş oldu sanırım. Şimdi derdimi daha iyi anlatabilirim. Görüyoruz ki, geçen sene yaşanan yangın felaketlerinden sonra aradan geçen 1 yıla yakın zamanda olası yangınlarla mücadele konusunda neredeyse hiçbir adım atılmamış. Bunu önceki gece çıkan Marmaris yangınında gördük. Ve bunun nedeni anlatmaya çalıştığım siyasetsizliğin kendisidir. Devlet/siyasetin toplumsal talepleri yok sayması gibi; siyasi iktidarın muhalefet partilerini, muhalefete ait yerel yönetimleri yok sayması siyasetsiliği derinleştirdikçe; deprem gibi, doğal afetler gibi ve son olarak yangın gibi afetlerde alınması gereken tedbirlerin alınmasına da engel olduğu açıktır.
Bir yıldır yangın konusunda alınmayan tedbirleri 23 yıldır İstanbul’da beklenen deprem konusunda da almış değiliz.Bugün yangın konusunda alınmayan tedbirler, bunların denetlenmesi bu açıdan şaşırtıcı değil. Çünkü bunun benzerini 23 yıldır İstanbul’da beklenen deprem için almış değiliz. Deprem tedbirlerinin alınması da, yangınlara karşı tedbirlerin alınmasının yolu da siyasetten geçiyor. Evet siyaset hepimiz için önemli. Ve siyaset sadece belirli aralıklarla oy kullanmak hiç değil. Siyaset geleceğimize sahip çıkmak. Bunun yolu da sahada olmak ve talep etmek. Unutmayalım bu siyaset de, bu ülkede tek tek bizlerin istediği kadar değişir, siyasetçiler istediği için değil.