Varlık, kendisi olarak değil, başka nesnelerle, atmosferle ve zihinlerle kurabildiği ilişkiler bağlamındadır. Varlığın kendisi yoktur, kurduğu, kurabileceği, kurabildiği varsayılan ilişkileri vardır. Bakışımıza yakalanan hiçbir şey kendisini zihnimize çevresinden yalıtılmış bir varlık olarak sunmaz. Gözlerimiz etrafımızı tararken, tek bir nesneye odaklansa da, göz merceklerimiz o nesnenin dışındaki tüm varlıkları bulanıklaştırarak yalnızca onu netlese de, bakışımıza geçici bir tekel kurmuş gibi görünen o nesne bize çevresinden kurtularak açılmaz. Zihnimizde, içine bırakıldığı ortamın tüm tınılarını koruyarak çınlar. Biz bir nesne görmeyiz, bakış açımızın içerisine giren tüm ortamın bir parçasını görürüz. Odaklandığımız nesne tasavvurumuza bir bütün olarak değil, bütünle ilişki halinde bulunan bir parça şeklinde düşer. O, kendinde bir varlık değildir, ortamda bir varlıktır. Ortam değiştikçe, bakışımızın geçici tekelini kazanmış nesne değişmediği halde algımız değişir. Bizim zihnimize sızan görüntüler varlıklarını köklerinden değil, çevrelerindeki diğer varlıklarla kurduğunu düşündüğümüz ilişkilerden alırlar. Bir nesneye bakarız fakat bir nesne görmeyiz, diğer nesnelerle o nesne arasındaki ilişki ağını görürüz. Her bir nesne, içerisine bırakıldığı ortamla birlikte farklı bir göstergeye dönüşür. Bu ilişki ağı zihnimizde değil, dışarıdadır. Bu ilişkiler aynı zamanda bir anlam ağına denk gelir. Fakat ilişki ağının aksine, anlam dışarıdan çok zihnimizdedir. Zihnimizin dışında değişen ortam, bağlam, hiçbir zaman arı bir şekilde kendi başına değerlendirilemeyecek olan nesneyi ve ürettiği görselliği farklılaştırırken, bu farklılaşmanın her bir aşamasına atadığımız içerik dışarıdan çok zihnimizdedir. Toplumsal kabullerin, kişisel eğilimlerin, kişisel deneyimlerin, alınan eğitimin, içerisinde yaşanılan ahlaksal yapının, görüntülerle ilişkilendirdiği değerlendirmeler nesnelerin kendilerinde taşıdıkları anlamlar değil, zihinde onlarla eşlenen inşalardır. Varlık, zihnimizin dışında da, içerisinde yalnız değildir. Her yerde kalabalığın içerisindedir. Varlığı görmeye ve değerlendirmeye kendisinden değil, her şeyden başlarız. Çevremizi ilkin fiziksel ortamın bağlamıyla, ardından önceden hazırladığımız ya da hazır bularak zihnimize tıkıştırdığımız klişelerle görürüz. Her şey apaçıklık içerisine gizlenmiştir. Varlık, evraklara boğulmuş şişman bir dosya gibidir. Dosyanın yüzlerce sayfasının içerisinde o yalnızca bir cümledir. Fakat dosyanın geri kalanına göre ifade ettiği şey defalarca değişir. Okuyanın ön yargılarına göre de anlamı sürekli dönüşür. Baktığımız hiçbir şey baktığımız şey değildir; o dev bir gürültü içerisinde minicik bir melodidir. Ve kulağa iyi gelip gelmediği, melodi ile o melodiyi çevreleyen gürültü arasındaki armoniye bağlıdır. Bir melodi kendisindeki kıymeti ya da değeriyle değil, gürültüyle sağladığı uyumla değerlendirilir. Tüm bu değerlendirmede zihnimiz de tek başına değildir. Her an ötekilerin zihinlerinin aynı meseleye verdiği anlamı ve gerçekleştirdiği değerlendirmeyi de hesaba katar. Böylece varlık içinde bulunduğu bağlam, ona bakan benim zihnim ve ben olmayan diğer insanların ona bakan zihinlerinin ürettikleri sayısız değerlendirmeyle her an değişmekte olan oynak bir yapı kazanır. Varlık, kendisine baktığım şeyden en uzak şeydir. O bir bağlam, zihin ve zihinler arası uzlaşının her saniye tekrarlandığı bir göstergedir. Anlamı en az kendisine, en çok kendisi olmayanlara bağımlı olan bir gösterge. Kendisi olarak değil, başka varlıklarla nasıl ilişki kurduğu bağlamında var olan, değerlendirilen ve anlamlandırılan bir oluştur o. Geçmişin zihinlerinin, bugünün zihinlerinin, bugünün ortamının ve gelecekte olması beklenen ortam ve zihinlerin anlık bir oylamasının geçici göstergesidir. Her anda, her zihinde sürekli olarak ufak tefek farklılıklarla temsil edilen ve daima bir bütünsel uzlaşının sonucu olarak geçici şekilde anlam kazanan bir kaypaklıktır. Varlık, kendisinden başka her şey gibidir. O kendisi olarak değil, başka nesnelerle, atmosferle ve zihinlerle kurabildiği ilişkiler bağlamındadır. Varlığın kendisi yoktur, kurduğu, kurabileceği, kurabildiği varsayılan ilişkileri vardır. Tüm ilişki kurma kapasitesinin sona ermesi ise ölüm olarak görülebilir; bağlamdan ve zihinlerden geri çekilerek ilişki kurabilme yetilerinin ve olasılıklarının sonlandıran bir varlık: yokluk.