İnsanın hayat arkadaşına yapılan kabalık karşısında tepki vermesi iyi bir şeydir. Dayanışma denen şeye temayül ettiğiyle ilgili bir fikir verir. Devrimci bir pratiktir. Ancak Will Smith’in devrimciliği, bu yazıdan çıkarılacak en son sonuçtur.
İnsanın, hangi kültüre ait olduğu fark etmeksizin, hayat arkadaşına yapılan saygısızlık ve kabalık karşısında tepki vermesi iyi bir şeydir. Hatta iyinin de ötesinde çok kıymetli bir şeydir. Çünkü bu durum, insanın doğasının bencil olduğunu ve ne eylerse eylesin bu özelliğinin kalıcı olduğunu düşünenlerin aksine, onun dayanışma denen şeye en basitinden temayül ettiğiyle ilgili bir fikir verir bize. Bu düşünceyi bir şekilde akla getiren ve yeşermesine vesile olan her şey de son üç yüz yıldır her yanımızı tam bir bireyselcilik ablukasına alan kapitalizmin orta yerinde tam da bu yüzden çok kıymetlidir. Çok güçlü olduğundan değil, ezber bozucu olduğundan ve “benim hayatım”cı yaygınlığına itiraz edercesine el kaldırdığından. İnsanın, yakınını gözetmesi, üstelik de bu kadar doğasına içkinken, ne hikmettir ki tam da bu sebeple devrimci bir pratiktir de. Esasında, kendisi dışında hiçbir alanla iştigal etmemesi için her düzenlemenin yapıldığı yaşantısında insanın bu projenin ayaklarını havaya kaldıran, dönüştürücü bir eylemidir, yakınını gözetmesi. Ancak, buraya kadar karısını korumak pahasına, bir erkeğe fiziksel şiddet uygulayan Will Smith’in devrimciliği, bu yazıdan çıkarılacak en son sonuçtur. Hatta böyle bir sonuç çıkarılamaz.
Çünkü bazen başkası için bir şey yaptığımızda bireyselciliğin dışına çıkmış olmayız. Will Smith’in attığı tokat, aslında tersinden karısı Jada Pinkett’in iradesine de atılmıştır.
Çünkü, bireyselciliğin tarihsel olduğunu, bir gün bu evrenden çekip gideceğini ve insan soyunun özünde onun tam aksine toplumsallık olduğunu ispatlarcasına çok değerli olan bu gözetme halinin elbette kimi incelikleri vardır. Yani her zaman, kendimiz dışındakiler için bir şey yaptığımızda bu bireyselciliğin dışına çıkmış olmayız. Hatta bazen bireyselcinin ta kendisi olabiliriz. Mülkiyetçinin özü diye tasvir edebiliriz kendimizi mesela. Hem de çoğu kez başkası için bir şey yaptığımızı zannettiğimiz anda salt kendi alanımızı tuttuğumuzun, kendi bahçemizin çitini çektiğimizin farkında olmadan bunu yaparız. Hele bir de farkındaysak zaten vay halimizedir. Vay ki ne vay hem de! Ancak, bahsini açtığımız yakınımızı gözetme inceliği mevzusunda söz konusu inceliği hasır altı ettiğimizde ortaya çıkan sonucun kendisi, farkındalık meselesine de aşkındır. Yani bilinçlilik sonucun zararlarını hafifletmez. Örneğin, uğruna bir şey eylediğimiz kimsenin hakkını, hukukunu ve hatta onurunu, onu kendimizden sayma sınırsızlığıyla yok saymış olabiliriz. Ya da gözettiğimiz yakınımızı, toplumsallığımızın bir lüzumu olarak ve kıymeti kendinden menkul biri olarak dayanışılması gereken bir kimse değil de kıymeti sadece bizden menkul biri yani bize ait biri olarak görüyor olabiliz. Hatta biri bile değildir bu kimse. Yoktur. Oysa, biliriz ki, toplumsallık ideası, iradeleri ablukaya alanlarla ortaya çıkmaz. Herkesin, kelimenin tam anlamıyla var olmasıyla mümkündür. Ve herkesin birbirini var saymasıyla olasıdır. Bu fikir, herkesin iradesine tam sahip olarak söz sahibi olduğu bir düzlemde gerçekleşir. Bu yüzden Will Smith’in attığı tokat, aslında tersinden karısı Jada Pinkett’in iradesine de atılmıştır.
Dolayısıyla, bir yakınımız uğruna yaptığımız her şeyin terazisi oldukça hassastır. Örneğin bu yakınımıza yapılan saygısızlık karşısında verdiğimiz tepkinin amacının aşıp aşmayacağı ve verildiği anda hangi değerleri ve kıymetleri çürüteceği çok kritik bir yerde durmaktadır. Buradan hareketle, bu tepki neye karşılık gelir, tepkiyi veren kimdir, kime karşı verilmektedir, tepkinin düzlemi nedir ya da özetle, kim, hangi bağlamda, ne için ve kime karşı bu tepkiyi vermektir gibi soruların cevabı belirleyicidir. Birlikte yol yürüdüğü kimseyi kendisinden daha fazla gözetmesi, bizim soyumuzun ister doğuştan sahip olduğu ister sonradan öğrendiği bir hasleti olsun onun sosyal bir varlık olduğunun güzel bir kanıtı olmasına karşın, bu pratiğin kendisi, eylemi yapan bir kadın uğruna bir erkek olduğunda başkalaşabilir. Hele hele şöhret sahibi bir erkeğin, kendisinden konum olarak aşağıda olan bir erkeğe karşı karısını koruduğu bir yerde, öncelikle bir kadına, sonra da daha güçsüz bir erkeğe rağmen bir eylem durumu söz konusudur. Will Smith, tokadını tarihler boyu kendi cinsinin tahakküm altına aldığı diğer cinsten olan hayat arkadaşının iradesine atarken bunu bir de kendi cinsinden olsa bile üzerinde sosyal statüsü gereği çok “doğal” bir hakimiyet kurabileceği spiker aracılığıya yapmıştır. Hasılı, ünlü aktörümüz, türünün ilk örneğiymişçesine ve bu zamana kadar güçlü erkeklerin yaptığı haksızlık, baskı, zulüm ve eşitsizlik yetmemişçesine aynı anda iki kez iktidara yürümüştür.
Bir erkek iktidarının her boyutunu dünyanın gözleri önünde yaşama geçirdi. Bir kez bile söz konusu aşağılanmanın doğrudan muhatabı olan karısının gözüne bakmadan. Ya da baktıysa bile senin fikrin nedir’e denk gelen bir eğilimde olmadan.
Oscar gibi daha önce onlarca skandala, çiğliğe, mesela bilimum siyah ayrımcılığına ve bu yazı özelinde bir niteleme yapacaksak da bireyselciliğe ev sahipliği yapmış bir platformda Will Smith’in yaptığı, tam olarak bunlar kadardır. Bunlar kadar eşitsizdir ve güç dengelerinin içindedir. O esnada müstakbel Oscar sahibi olan, zaten de aşırı şöhretli bir erkek, karısının fiziksel özelliğiyle dalga geçen başka bir spiker erkeğe, üstelik de karısıyla yan yana oturduğu yerden ayağa kalkarak tokat atmıştır. Yerine geçtikten sonra ise karısının adını ağzına almasını istemediği aynı kimseye yönelik sinkaflı hakaretlerde bulunmuştur. Dediğimiz gibi tüm bunların en başından sonuna kadar ünlü aktör, bir erkek iktidarının hemen her boyutunu dünyanın gözleri önünde yaşama geçirmiştir. Fiziksel şiddet ve duygusal şiddetin ne gerek var ise bir numunesi daha peyda olmuştur sayesinde. Bir kez bile, en azından kameraların bize gösterdiği kadarıyla, söz konusu aşağılanmanın doğrudan muhatabı olan karısının gözüne bakmadan. Ya da baktıysa bile senin fikrin nedir’e denk gelen bir eğilimde olmadan.
Birinin, yamacındakine hele bu yanındaki hayatta en yakını olduğu düşünülen bir statüye, mesela hayat arkadaşlığına sahip bir kimseyi muhafaza etmenin, bu zamana değin hayat verdiği rollerle üstelik de siyah olduğu için ayrıca hayranlığımızı kazanan bu oyuncumuz tarafından yanlış anlaşılmış olması üzücü. Ancak, Neşet’in dediği gibi belki kimse benlik ile menzil alamaz ama hiç kimse gönüllerde iktidarla da kalmaz Will Smith diye. Çoğumuz için en azından bizim için kendisi, ödülü geri alınan, Oscar’dan düşmüş bir kimsedir.