Pazar Politik Gündem

Vladimir’in Anlayamadığı Volodymyr

Abone Ol
Rusya ve Ukrayna savaşı sadece fiziksel bir mücadeleyi değil, iki devlet başkanı arasında psikolojik bir savaşı da içeriyor. Stratejist Derin Koçer savaşın bu yüzünü analiz etti. “Teslim olmayacağız, kaybetmeyeceğiz; sonuna kadar gideceğiz. Düşmanla denizde çarpışacağız, havada savaşacağız, topraklarımızı koruyacağız” diyor Britanya Parlamentosu’na seslenen lider. “Her yerde savaşacağız ve asla teslim olmayacağız.” Meclis’te her partinin ayakta alkışladığı bu sözleri yani İkinci Dünya Savaşı’nda Alman Diktatör Adolf Hitler’in karşısına dikilmek üzere seçilen Britanya Başbakanı Winston Churchill’in 1940’ta Parlamento’da yaptığı ünlü konuşmalardan birini, 2022’de, aynı Meclis’te yaşatıyor. Geçmişten bir sahne ya da tekrar tekrar çekilen bir tarihi film gibi. Oysa ses hoparlörden geliyor; görüntüyse kötü aydınlatılmış, ülkesini savunurken kendini korumaya almaya çalıştığı için neredeyse bir sığınığa dönüştürülmüş Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky’nin ofisinden, internet üzerinden Londra’ya ulaşıyor. Ama ekrandaki ruh, Churchill gibi savaş kahramanlarının yansıttığı o ruhtan farklı değil. Churchill’in kelimelerini kendi dilinden söylüyor Zelensky: “Asla teslim olmayacağız.” Kuşkusuz ki Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’yı bütün dünyanın gözünün önünde işgal edebileceğini düşünürken, karşısına bir başka Vladimir’in dikileceğini düşünmemişti. Tarihin paha biçilemez tesadüflerinden biri işte: Aynı ismin, iki ayrı coğrafyadaki temsili karşı karşıya bugün. Ukrayna’daki Volodymyr ile Rusya’daki Vladimir, aslında ismen akrabalar; biri aynı ismin Rusça kullanımı, diğeri Ukraynaca. Her ikisinin ismi de -ironik ama- “dünyanın hâkimi” demek. Hoş adları haricinde pek de benzerlikleri yok: Biri, ülkesinin on yıllardır gösterdiği kendi kaderine hükmetme iradesini korurken diğeri, kendisine hiçbir tehdit oluşturmayan komşusuna otoriter bir kukla rejimi ihraç etmeye çalışıyor. Biri ülkesinin batılı, demokratik ve özgür geleceği için savaşırken diğeri, Saray’ından verdiği emirlerle başlattığı savaşa karşı çıkanları tutuklatmakla, gazetecileri savaşa savaş dedikleri için 15 yıl hapisle yargılatmakla meşgul. Şu anda Covid korkusundan kendi bakanlarıyla bile yan yana oturamayan; zenginliğin, şatafatın ve nükleer cephanelerin sağladığı güvenliğin konforuyla Rusya’da kendine özel inşa ettiği kasabasından dünyaya bakan Putin’in önündeki en büyük engel Batı’nın yaptırımları değil; düşman işgalini beklercesine Kyiv’den ayrılmayı reddeden, her “hükümet düştü düşecek” propagandasına cumhurbaşkanlığı ofisinden çektiği videolarla cevap veren Zelensky. Çünkü aynı ismi taşıyan bu iki lider dünyaya, iki ayrı dünyanın da mümkün olduğunu gösteriyor. Churchill’i oynayan bir aktör gibi Zelensky. Büyük ihtimalle Putin’in bu işgalden yırtabileceğini zannetmesine sebep olan etkenlerden biri de bu: Yıllardır şahin gözleriyle en korunaksız halini beklediği Ukrayna, kendini bir sit-com’da tesadüfen Cumhurbaşkanı seçilen tarih öğretmenini oynayan komedyene teslim etti. Putin’in kendine denk görmediği bir ‘palyaço’ mu koruyacaktı ülkeyi? Bir takım Türk köşe yazarları gibi, Putin de rakibini küçümsedi. Rus ordusunun 44 milyon insanın yaşadığı, neredeyse Türkiye ile aynı büyüklükteki Ukrayna topraklarını zapturapt altında tutamayacak kadar az askeri birlikle bu savaşa girişmesi, Putin’in hükümeti hızla devirip Zelensky’nin yerine bir Rus Kuklası’nı koyabileceğini düşündüğünü gösteriyor. Buna inanmak için Putin’in sebebi vardı elbette: Ülkenin başına geçen Viktor Yanukovych gibi önceki kuklaları askeri operasyonla değil, halkın sopasıyla karşı karşıya kaldıklarında bile topuklamışlardı. Fakat bu defa karşı cephede Putin’in değil, Cumhurbaşkanı rolünü oynadığı dizinin adında olduğu gibi, “Halkın Hizmetkârı” vardı. Kaçmadı. Rusya’da elinde tuttuğu dikta gücünün illüzyonlarına hapsolan Putin’in anlayamadığı da bu zaten: Ukrayna artık Kremlin ve Beyaz Saray arasında bir pazarlığın konusu değil; toplumunun iradesiyle Rusya’nın hükümranlığı altında yaşamayı kabul etmek istemeyen, egemen bir aktör. Savaştan kaçıp Rusya’ya sığınmıyor kimse; trenler Polonya’ya doğru kalkıyor. Halk, Kremlin’in hizmetkârı olmayı kabul etmiyor. Şahsi kurtuluşu için buna razı gelecek bir lideri de etmeyecek. Zelensky tam da bu yüzden bir ulusun lideri bugün; sadece Cumhurbaşkanı değil.
Bu defa karşı cephede Putinin değil, Cumhurbaşkanı rolünü oynadığı dizinin adında olduğu gibi, Halkın Hizmetkârı” vardı. Kaçmadı.
Putin Rusya’sının öngöremediği bu direniş, uluslararası meydanda da büyük değişimlere sebep oldu kuşkusuz. Putin için bu da ikinci büyük hesap hatasıydı: 2008’de Gürcistan’ı, 2014’te Kırım’ı, 2015’te Suriye’yi Rusya’nın yayılmacı politikalarından korumak için neredeyse hiçbir çaba sarf etmedi Batı dünyası. Aslında korumadıkları, kendi elleriyle kurdukları, kurallarla işleyen uluslararası sistemin ta kendisiydi. Aradan geçen yıllara rağmen Rus gaz ve petrolünden vazgeçmediler; paralarını Londra’da, New York’ta, Hamburg’da yiyen oligarklara göz yumdular. Birbirinden kopmuş, kendi iç karışıklıklarına odaklanmış Batı’nın, Ukrayna’nın yardımına koşmasını kimse beklemiyordu aslında; Putin neden beklesin? Zira savaşın ilk iki gününde de Avrupa Birliği içerisinde limoni sesler Almanya’dan, İtalya’dan, Macaristan’dan geldi. Rusya’yı uluslararası finans sisteminden dışlamak istemediler. Konfordan feragat edip, kendi ekonomilerini de etkileyecek kararlar almaya yanaşmadılar. Ama Ukrayna’da halkın sergilediği direniş ve “Halkın Hizmetkarı”nın ortaya koyduğu irade, on yıllardır Rusya ile Avrupa arasında bir tampon bölge olmayı tercih eden Finlandiya’yı bile Ukrayna’ya silah yardımı yapmaya ikna etti. Zelensky, Ukrayna’nın Avrupa Birliği başvurusunu imzaladıktan sonra Avrupa Parlamentosu’na yine o ışıksız karargâhtan seslenirken bütün AB ülkeleri temsilcileri kendisini ayakta alkışlıyordu. Konuşmasını canlı yayında İngilizceye çeviren tercüman ise, yine Churchill’i andıran o özgüvenli cümlelerden birinde, Zelensky “Özgürlüğümüzü kimseye bırakmayacağız” derken gözyaşlarını tutamadı. Putin’in savunmasız zannettiği Batı dünyası, bugün Rusya’nın Putin’in savaşlarını finanse etmek için biriktirdiği Merkez Bankası rezervlerini kullanılamaz hale getirmiş; Ruble’yi iflas ettirmiş ve uzun vadede Rusya’dan gaz ve petrol alımlarını minimuma indirmeye ikna olmuş durumda. Kyiv’deki ofisini 24 saat çalışan bir diplomasi forumuna dönüştürmeyi başarmış bir “komedyen” için hiç de fena bir performans değil bu. Vaat edilen şey özgürlük dahi olsa, yabancı bir dilde, başka bir ülkenin bayrağını taşıyan üniformalarla gelen “özgürlük” olmuyor. Ki Putin özgürlük bile götürmüyor. Şüphesiz ki Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın akıllı telefonunun ön kamerasıyla Kyiv sokaklarından kaydettiği videolar, kenti Rus füzelerinden koruyacak hava savunma sistemlerinin yerine geçemez. Tweet atarak savaş kazanmak da mümkün değil. Düşmanla, aynı Zelensky’nin söylediği gibi, “havada, suda, karada dövüşeceğini” şairane bir dille Parlamento’ya bildiren Churchill de ince işlenmiş retorikle korumadı Britanya’yı. Fakat savaşları sadece orduların, füzelerin ya da hava savunma sistemlerinin kazandığını zannedenler de, en az Putin kadar, tarihi bir körlük içinde. Bugün sosyal medyada paylaşılan o “Rus kontrolü” altındaki bölgelerde sıradan Ukraynalılar, Rus askerlere rağmen meydanları doldurup işgale karşı protestolar düzenlemeye başladılar bile. Zira “kontrol”, askeri değil siyasal bir kavramdır. Putin, kendi elinde tuttuğu çekiçle Rusya’da diktasını sürdürebilir belki ama başlattığı bu savaş, düne kadar bir araya gelemeyen Ukraynalılara bir ulus hikâyesi de hediye etmiş oldu. O hikâyenin direnci, uzun vadede, tank ve topla kırılamaz. Rusya’nın iki haftada kaybettiği askerini Afganistan’da 7 yılda kaybeden ABD, tarihi boyunca Vietnam’da da Irak’ta da gördü bunu. Vaat edilen şey özgürlük dahi olsa, yabancı bir dilde, başka bir ülkenin bayrağını taşıyan üniformalarla gelen “özgürlük” olmuyor. Ki Putin özgürlük bile götürmüyor. Zelensky’nin liderliği de, tam bu yüzden, bir araya gelmiş bir ulusun direnme gücü kadar kuvvetli. Yani aslında Vladimir’in anlayamadığı sadece karşısına dikilen Volodymyr değil; onun temsil ettiği bir Ukrayna hayali. O hayal, egemenliğini Moskova’daki bir zorbaya emanet etmiş bir ülkenin değil; batılı, demokratik ve kendi egemenliğini güvence altına almış bir Ukrayna’nın hayali. Vladimir’in Rus tanklarıyla ezmek istediği de Ukrayna’nın NATO üyesi olma ihtimali değil, bu hayalin ta kendisi. Yaptığı bir diğer hesap hatası da bu: Ezeceğini zannettiği hayali, bütün ülkenin ihtiyaç duyduğunu kabul edeceği bir hedef haline getirdi. Bu hedeften Zelensky şaşsa bile, bugün sevgililerini Polonya sınırında son defa öpüp kentlerini korumak için savaşa doğru yol alan Ukraynalılar şaşmayacaktır.