Loading...
Utanan üniversite
Majestelerinin TV kanalları, gazetesi, medyası, majestelerinin polisi, jandarması, hâkimi, savcısı, majestelerinin memuru kavramları yaygın ve sistematik bir hâl almışken, her kurumun erozyona uğraması gibi, iktidarın üniversitesini kurma çabası da kaçınılmaz erozyondan payını alıyor.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Bülent Yücel, öğrencilerine yaptığı sınavda HDP’ye kapatma davasıyla ilgili bir soru sorduğu için geçtiğimiz hafta açığa alındı. Açılan soruşturmayla birlikte üniversite rektörlüğü, söz konusu sınavı geçersiz saydığını, 19 Ocak tarihinde sınavın yineleneceğini, Yücel’in ise 3 ay süreyle görevden uzaklaştırıldığını açıkladı.
Akademik özgürlüklerin ülkemizde geldiği nokta işte bu. Her hoşa gitmeyen, iktidarın beğenmediği söz, itinayla bastırılıyor. Elbette, bu ilk olay değil, sonuncu da olmayacak. Mesela aynı fakülteden, öğrenciliğinden beri tanıdığım, meslektaşım ve dostum Ceza hukukçusu Dr. Barış Işık da benzer ancak haberinin olmadığı bir soruşturma ile, önce görevden uzaklaştırılmış, daha sonra da sözleşmesi gerekçesiz şekilde uzatılmayarak üniversite ile ilişkisi kesilmişti.
Işık, daha sonra iki defa mahkeme kararıyla geri dönse de geçtiğimiz aylarda üçüncü kez üniversiteden ihraç edildi. Üniversitenin mahkeme kararlarını hiçe sayma gerekçesi çok eğlenceli! Işık’ın “Masonik- Fetöcü-Marksist Cephe” adlı bir örgüte üye olduğunu iddia etmişler.
Saçmalama örneklerini artırmak mümkün. Mesela Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde siyaset bilimi hocası olan bir meslektaşımın ihraç gerekçesi, “derslerinde yoğunlukla siyasi konulara girmek” olarak açıklanmıştı da kahkahalarla gülmüştük. Başka bir ülkede olsa akademik teşvik ve ilerleme konusu olabilecek bir durum, bizim ülkemizde ihraç nedeni.
Üniversite, binlerce sınavdan geçerek ve bilgisi defalarca sınanarak akademik unvan verdiği kişilerin sınav sorularına müdahale etmemesi gerektiğini tabii ki biliyor. Hatta, bir kişinin aynı anda hem “Marksist”, hem “Fetöcü”, hem de “masonik” olamayacağının da farkında. Ayrıca siyaset bilimi hocasını, adeta işini düzgün yapmakla suçlayarak ihraç etmenin gülünçlüğünün de farkında. Öyleyse bu saçmalamaların nedeni ne?
Majestelerinin TV kanalları, gazetesi, medyası, majestelerinin polisi, jandarması, hâkimi, savcısı, majestelerinin memuru kavramları yaygın ve sistematik bir hâl almışken, her kurumun erozyona uğraması gibi, iktidarın üniversitesini kurma çabası da kaçınılmaz erozyondan payını alıyor.
15 Temmuz 2016 sonrasındaki politik ortamı kullanarak ilk etapta 5800 akademisyeni üniversiteden atan iktidar bloku, takip eden dönemde ihraç hızını hiç düşürmeyerek toplamda 12 bin akademik personeli kapı dışarı etti. Ayrılanların yerini bilimsel yeterliliği düşük ama yandaş kadrolarla doldurma hesabı da tam tutmadı, çünkü örneğin doktora derecesi, elma ağacından toplanamıyor.
Darbe teşebbüsü günlerinde 120 bin civarında olan akademisyen sayısı, ihraçlarla %10 civarında azaldı, ancak bugün itibariyle 190 bin akademisyen 209 üniversitede görev yapıyor. Rakamlara bakınca gidenlerin yerinin fazlasıyla doldurulduğu görülüyor, ancak bilimsel üretim rakamları aynısını söylemiyor.
Türkiye bilimsel üretimde 2015 yılının kalitesini ancak 2022’de yeni yakalayabildi. Son altı yılda yayın sayısı artmış görünse bile, özellikle yurt dışından alınan atıflar azaldı, şaibeli dergilerde yapılan yayın sayısında ve intihalde büyük artış meydana geldi, ilk 500 üniversite listesine de Türkiye’den sadece bir üniversite girebiliyor.
Akademik çalışmaların yer aldığı uluslararası yayınlar, etki değerine göre Q1, Q2, Q3 ve Q4 olmak üzere dört gruba ayrılıyor. Q1 kategorisi, etki değeri en yüksek dergileri karşılarken Q4 kategorisindekiler etki değeri en düşük dergiler. Q1 kategorisindeki dergilerde yayımlanan çalışmalar, diğer çalışmalarda daha çok referans gösterilirken, yani daha çok atıf alırken Q4 kategorisindekiler bunun tam tersi. Türkiye’de yılda ortalama 40 bin civarında bilimsel makale yayımlanıyor. Bunların yalnızca yaklaşık yüzde 20’si etki değeri yüksek dergilerde (Q1) yayınlanıyor. Bu oran, örneğin, Hollanda’da yüzde 60, İngiltere’de yüzde 57 iken ABD’de yüzde 55 düzeyinde. Türkiye’de Q4 kategorisindeki dergilerde yayınlanan çalışmalar ise yüzde 30’un üzerinde.
İhraçlara tam gaz devam eden majestelerinin üniversitesi, büyük bir kalite sorunuyla karşı karşıya. Saçmalamaların nedeni de tam bu. Geçekten de o meşhur söz doğruymuş demek ki: Üniversite, aptallık dahil tüm yetenekleri geliştiriyor!