Seçimlere giderken değişim isteyen, bu faşist rejimden kurtulmak isteyen bizlere büyük sorumluluk düşüyor. Değişime kendimizden başlamak gerekiyor. Sandığı, seçimi, bir kurtarıcıyı beklemeden işimizi, ekmeğimizi, geleceğimizi çalan bu iktidara karşı bulunduğumuz alanlarda örgütlenmek gerekiyor.AKP kurduğu bu korku rejimiyle milyonların hoşnutsuzluğunu kontrol etmeye çalışıyor. Açlık sınırında ve hatta açlık sınırının da altında ücret, esnek, güvencesiz, kayıtdışı, en az maliyet en ucuz ve örgütsüz işçilik. Bir avuç patrona aktarılan milyarlar için derin yoksulluk karşısında ayakta kalmaya çalışan milyonlar. AKP iktidara geldiği günden bu yana sürekli olarak artan işçi cinayetleri bu rejimin niteliğinin göstergelerinden. İSİG verilerine göre son bir yılda 1843 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerin 64’ünün de çocuk olması ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu. Özellikle ağırlaşan yoksullukla birlikte bir milyon yüz bin çocuğun eğitim alanından çekildiği belirtiliyor. Bu çocuklar ucuz işgücü olarak çalışma yaşamının parçası oluyorlar. Sendikalaşmanın, grev yapmanın, hak arayışının işsizlik ve polis şiddeti olarak işçilerin karşısına çıkıyor. 19 Grev yasağı yine bu dönemde gerçekleşiyor. AKP’nin yarattığı yıkımın sosyal göstergelerinden biri de kadın cinayetleri. Kadın cinayetleri de her yıl sürekli olarak artış gösteriyor. 2022 Yılı içerisinde 334 kadın erkekler tarafından katledildi. AKP karanlığı ve örgütlü kötülüğünü kimi rakamlarla ifade etmeye çalıştım. Seçim kararının önümüzdeki günlerde açıklanması bekleniyor. Hafızalarımıza yer eden korkuları tetikleyerek ve bildik yöntemleriyle iktidar seçim startını vermiş durumda. Kendi programlarını soğuk kanlılıkla hayata geçiriyorlar. Aleyhlerindeki tüm olumsuzluklara rağmen hâlen %35-45 aralığında olmaları oldukça ürpertici bir gerçeklik. Bunda muhalefetin ve özellikle altılı masa bileşenlerinin katkısı yadsınamaz. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen umudu ve değişime olan inancı örgütleyemedikleri görülüyor. Bunu örgütleyecekleri ve görünür kılacakları yer olan sokaktan özellikle kaçınmalarıysa önemli bir handikap olarak duruyor. Seçimlere giderken değişim isteyen, bu faşist rejimden kurtulmak isteyen bizlere büyük sorumluluk düşüyor. Değişime kendimizden başlamak gerekiyor. Sandığı, seçimi, bir kurtarıcıyı beklemeden işimizi, ekmeğimizi, geleceğimizi çalan bu iktidara karşı bulunduğumuz alanlarda örgütlenmek gerekiyor. Kendi haklarını savunamayan, kendi hakları için mücadele etmeyen, edemeyen toplumlar için seçimlerin hiçbir önemi yok, Recep gider Erdoğan gelir. Bu değişim arifesinde kendimizi bir oy olarak görmekten vazgeçip bu ülkenin bir vatandaşı ve değiştirme güç ve kudretinin kendimizde olduğu bilinciyle hayata müdahale etmemiz gerekiyor. Kurdukları korku imparatorluğu kurulduğu yerde, sokakta yıkılır. Haklarımız için vereceğimiz haklı mücadele faşizmi gerileteceğimiz en önemli alan olacaktır. Umudu uzaklarda değil göğsümüzdeki dağda arayacağız. Ve son söz olarak, “Seni başkan yaptırtmayacağız!”
Umut
Kurdukları korku imparatorluğu kurulduğu yerde, sokakta yıkılır. Haklarımız için vereceğimiz haklı mücadele faşizmi gerileteceğimiz en önemli alan olacaktır. Umudu uzaklarda değil göğsümüzdeki dağda arayacağız.
“Uzaklara değil
Göğsündeki dağa bak sen
Küllere değil
İçindeki köze bak sen
Şarkıların çağrısını duy
Çocukların sevincini gör
İçindeki sese bak sen”
Mehmet Özer
AKP’li karanlık bir yılı daha geride bıraktık. Türkiye halkları açısından açlık, yoksulluk, baskı, şiddet dışında bir anlamı olmayan AKP’nin son yılı olması dileğiyle yeni bir yıla girdik. Başkanlık “sistemi” denilen bu ucubenin son yedi yılda yarattığı tahribatın ölçülebilmesinin imkânı yok. Sadece, aileleriyle birlikte iki milyonu bulan KHK’liye uygulanan soykırımın boyutu bile bu iktidarın faşist karakterini göstermeye yeterli olur.
Hukukun rafa kalktığı, yargının en güvenilmez kurumların başında geldiği bu ortamda İmamoğlu kararıyla birlikte hiç kimsenin güvencesinin olmadığı da bir kez daha gözler önüne serildi. İki milyonunun üzerinde kişiye terör soruşturmasının açıldığı, ülkede en kolay olunacak şeyin teröristlik olduğunu gördük. KHK’lilere gözlerini kapatmış olanların, İBB’de yürütülen soruşturma vesilesiyle, sadece iktidarlarının devamı için insanların nasıl kolay terörist ilan edilerek, işlerinden edildiğini dilerim görmüşlerdir.
İHD verilerine göre 288.348 kişi kapasiteli 399 cezaevinde 326.690 tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Bunlardan 13.190’ı kadın, 2448’i çocuk. Kapasitesinin çok üzerinde tutuklu ve hükümlünün kaldığı cezaevlerinin insanlık onuruna uygun olduğunu ileri sürmek mümkün değil. 651’i Ağır olmak üzere 1517 hasta tutsak cezaevlerinde bulunuyor.
Ağır hasta tutsakların infaz ertelemesiyle tedavilerinin sağlıklı koşullarda yapılması mümkünken insanlar adeta ölüme terkediliyor. Bir yıl içerisinde cezaevlerinde 73 insan yaşamını yitirirken bunların 39’u hastalık ve 34’ü şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçti. Ölüm cezasının olmadığı ülkemizde cezaevleri ölüm evlerine dönüşüyor. 0-6 Yaş arası 396 çocuk anneleriyle birlikte dünyanın renklerinden uzak olarak cezaevlerinde büyüyor. AKP kurduğu yargı sistemiyle siyasetçisinden gazetecisine KHK’lileriyle birlikte cezaevlerini ülkenin entelektüel seviyesinin en yüksek olduğu yerlere dönüştürdü.
Bunlar da ilginizi çekebilir