Loading...
Farklı saiklerle de olsa Avrupa-Atlantik dünyasından uzaklaşan Rusya ile rotayı Pasifik’e çeviren ABD’nin Uzakdoğu’daki garip ‘buluşmaları’ kayda değerdir. Bu çerçevede Rusya, Çin’le olan stratejik ilişkilerini geliştirmeye koyulmuştur.Bu tanımın 2000 yılı stratejisinden sonraki üç stratejide daha da kuvvetli şekilde yer aldığını ve son iki stratejide (2015 ve 2021) başta ABD olmak üzere NATO ve AB dahil Batılı devletlerin/kurumların ‘dost olmayan’ devlet ve kurumlar olarak resmedildiğini görüyoruz. Buna paralel şekilde Batının Rus devletini ve toplumunu tahrip ettiği tezinin artan ölçüde stratejilerde boy gösterdiğini saptayabiliyoruz. 1990’lı yıllarda Rusya’nın konumunu belirlemede Avrupa-Atlantik ekseninin olabildiğince öncelenmesine karşılık 2000 yılında Putin’in işbaşına gelmesiyle Rus devlet aklının temel mihverinin Avrupa-Asya (Avrasya) kuşağına kaydığını izleyebiliyoruz. RUS GÜVENLİK STRATEJİSİNİN UKRAYNA’DA SAHAYA YANSIMASI Son on yıla baktığımızda ilginç olan nokta ise, Rusya’nın Batıyla olan ilişkilerindeki derin güven bunalımından hareketle Avrupa-Asya eksenini önceleyecek bir yola girdiği dönemde ABD’nin de Obama yönetiminde ilan ettiği ‘Asya yönelimi’ (pivot to Asia) politikasını hayata geçirmesi olgusudur. Farklı saiklerle de olsa Avrupa-Atlantik dünyasından uzaklaşan Rusya ile rotayı Pasifik’e çeviren ABD’nin Uzakdoğu’daki garip ‘buluşmaları’ kayda değerdir. Bu çerçevede Rusya, Çin’le olan stratejik ilişkilerini geliştirmeye koyulmuş; ABD ise özellikle Trump döneminden başlamak üzere Asya-Pasifik’te Çin’in yükselen gücünü dengeleme ve çevrelemeye yönelmiştir. Dolayısıyla, ortaya bu üç aktör arasında stratejik rekabetin oluşmasını körükleyen ‘kusursuz bir fırtına’ meydana gelmiştir. Batıdaki sınırlarını güvende görmeyen, bu coğrafi alandan kendisine yönelik tehdidin arttığını değerlendiren Rusya, 2008 Rusya-Gürcistan savaşından başlamak üzere, 2009, 2015 ve 2021’de dünya kamuoylarına ilan ettiği stratejilerini batı ve güney kuşaklarında, diğer bir anlatımla, ‘yakın çevresinde’ sahada uygulamaya koymuştur. 2022 Şubat’ında Ukrayna’yı, ‘Nazilerden arındırmak ve Nazilerin yönetimindeki Ukrayna silahlı kuvvetlerini tasfiye etmek’ üzere başlattığı ‘özel askeri operasyonun’ temel gerekçeleri elbette söylem düzeyinde ortaya konan görüntüdeki hedeflerdir. Ana hedef, ‘Belaruslaştırılmış’, kısacası ‘ehlileştirilmiş’ bir Ukrayna’ya vücut vermek suretiyle Batıya karşı kendini korumak üzere mini bir Sovyetler Birliği tesis etmektir. Bu hedefini, 2014 sonrası hemen her yıl giderek daha fazla boyutlanan küresel kırılmalar ortamında gerçekleştirme girişiminden başarılı sonuç alabileceği varsayımına dayanarak hayata geçirmiştir.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşında ana hedef, ‘Belaruslaştırılmış’, kısacası ‘ehlileştirilmiş’ bir Ukrayna’ya vücut vermek suretiyle Batıya karşı kendini korumak üzere mini bir Sovyetler Birliği tesis etmektir.İşgal ve savaşa dayalı bu proje esasen ters tepmiştir. Ukrayna, işgal karşısında umulmadık bir direniş göstermiş, egemenliğini, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumak üzere tüm Ukrayna toplumunu seferber edebilmiştir. Ukrayna’nın ortaya koyduğu dirençte elbette Batının sağladığı mali ve askeri desteğin payı vardır. Bu desteğin süreceğini, dolayısıyla savaşın uzayacağını beklemek gerçekçi olur. Rusya, sergilediği saldırgan tutumla hedeflediğinin aksine Ukrayna’yı ilelebet kaybetmekle kalmamış, NATO’nun Finlandiya üzerinden 1.300 kilometrelik bir sınırla Rusya’ya yaslanacak olmasını da engelleyememiştir. Dolayısıyla, Ukrayna üzerinden olmasa da Finlandiya üzerinden sınırlarında görmeyi hiç arzu etmediği NATO’yla yüz yüze gelmek zorunda kalmıştır. Ukrayna’da bugün olanlar kimi çevrelerin iddia ettiğinin aksine bir ‘vekâlet savaşı’ değildir. Bunu Batı ile Rusya arasında bir hesaplaşma gibi görmek eğilimi de hatalıdır. Nitekim, savaşın geldiği aşamada ABD ve Avrupa’da, bu savaşa müzakereler yoluyla son verilerek bir barış ortamı oluşturulmak suretiyle Rusya’yı tabiatıyla önceki dönemlerden farklı koşullar altında tesis olunacak bir Avrupa güvenlik mimarisinin aktörlerinden biri olmasının sağlanması gerektiğini savunan etkili çevreler bulunmaktadır. NATO’DA ÇALAN ÇANLAR 2021 Ağustos’unda NATO kuvvetlerinin Afganistan’dan büyük bir fiyaskoyla çekilmelerinin, bunun hemen ertesinde Biden yönetiminin, Asya-Pasifik bölgesini önceleyen Trump döneminin mirasından sapmadan bu bölgede Çin’i odak alan bir yaklaşım ortaya koymasının transatlantik çerçevede meydana getirdiği bir dizi çatlağı da gözeten Rusya, 2021 Sonbaharından itibaren Ukrayna’ya karşı tutumunu sertleştirmiş ve krizin tırmanmasına neden olan bir yol izlemiştir. Nihayetinde, o dönemde açık kaynaklarda yayımlanan istihbarat raporlarını doğrulayacak yönde 2022 Şubatı’nda, 2014’den sonra Ukrayna’yı ikinci kez işgal etmeye başlamıştır. Hâlen süren ve birçok sivil can ve mal kaybıyla devam eden savaş, özellikle Avrupa’da ve mevcut stratejik rekabet dolayısıyla küresel ölçekte geniş çaplı bir teyakkuza vesile olmuştur. Ortaya çıkan görüntüler, II. Dünya Savaşının acısını yaşamış Avrupa yönetimleri ve toplumları nezdinde eski travmaların hayat bulmasını tetiklemiştir. Çatışma ikliminden elbette NATO da payını ve dersini almıştır. 2022 NATO Madrid Liderler Zirvesinde ilan olunan Stratejik Konsept (SKON), çıkarılmasına halen devam olunan derslerin somut bir ürünü olarak kabul edilmelidir. SKON’a Rusya bağlamında yansıyan anlayış, küresel çapta stratejik rekabet olgusunu da gözeterek, Rusya’nın NATO için ‘doğrudan ve önemli’ bir tehdit olarak tanımlanmasıyla tezahür etmiştir. Önümüzdeki on yıl boyunca NATO’nun çalışma ve faaliyetlerine esas oluşturmak üzere hazırlanan SKON’ın sahada nasıl uygulanacağını izlemek önemlidir. Burada vurgulanması gerekli husus, İttifakın Ukrayna’da Rusya ile bilfiil karşı karşıya gelip savaşmayacağı gerçekliğinin kabul görmüş olmasıdır. Bu tespit, NATO üyesi ülkelerin Ukrayna’ya sağlayageldikleri desteğe son verecekleri anlamına elbette gelmemektedir. Her hâl ve kârda Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaş, öngörülebilir gelecekte küresel çapta kökleşmekte olan stratejik rekabeti hızlandıracak etkiler doğuracak ve yeni çağın güvenlik mimarisi belirsizlikler, çatışmalar ve istikrarsızlıklarla dolu bir ortamda filizlenmeye doğru yol alacaktır.