Ukrayna’da ABD-Rusya krizi ve Türk dış politikası
Türkiye’nin uzun vadede iki süper güç arasında sıkışan bu dış politikasından kurtulmasının tek yolu iç siyasetteki aktörlerin değişmesi, yani muhalefetin seçimleri kazanması.
Rusya’nın Ukrayna’ya yeniden müdahale ihtimaliyle beraber Rusya-ABD ilişkileri tekrardan bir çıkmaza girmeye başladı. Rusya, NATO’nun özellikle eski Sovyet ülkelerindeki askeri varlığını geri çekmesini istiyor. Böyle bir geri çekilme NATO ve ABD açısından ne kadar mümkün çok belli değil. Biden ise Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi durumunda askeri bir karşı karşıya gelme ihtimalindense Rusya’ya yapılacak yaptırımları masaya sürüyor. Türkiye açısından asıl soru ise bu kriz ortamından nasıl etkileneceği.
Önceki yazılarımda da yer yer bahsettiğim Türkiye’nin ABD ve Rusya arasındaki denge politikasının kaderinin aslında Türkiye’yle değil ABD ile Rusya’nın arasındaki ilişkilerle alakalı olduğu argümanı bu kriz ortamında geçerliliğini daha da artırıyor. Temel bilgilere dönersek eğer Türkiye hala çok güçlü bir NATO üyesi. Batıdaki partnerleriyle ilişkileri son dönemde iyi olmasa bile devletler arası ikili ilişkilerle uluslararası kurumlar üzerinden olan çok taraflı ilişkileri farklı perspektiflerden değerlendirmek gerekiyor. Burada önemli olan nokta ülkenin farklı ülkelerle olan karşılıklı bağımlılık durumları. Son dönem AKP dış politikasıyla beraber Türkiye uluslararası sistem içindeki büyük güçlerle olan karşılıklı bağımlılık dengesinde daha da dezavantajlı duruma düşmüş durumda.
Zaten ABD’ye olan bağımlılık çok uzun süredir üst seviyede iken bu bağımlılığın seviyesini azaltmadan Rusya’yla savunma sistemleri üzerinden askeri anlaşmalar yaparak başka bir büyük güce karşı da bağımlılığını artırmayı tercih etti. Bu kısa vadede sürdürülebilir bir dış politika olarak görünebilir. Ama uzun vadede ülkenin dış politikadaki kaderini aslında bu iki büyük gücün kriz ortamına girip girmeyeceği üzerine kurarak büyük bir kumar oynamış oluyorsunuz. Ukrayna kriziyle beraber Türkiye bu riskli alana artık resmen girmiş bulunuyor.
Rusya, Kırım’ı ilk ilhak ettiğinde yıl 2014’tü ve Türkiye’yle Rusya arasındaki ilişkiler şu anki gibi değildi. Sonraki süreçte Türkiye Rusya’dan S-400 alımlarını yaptı ve daha yakın ilişkiler geliştirmeye başladı. Dolayısıyla o zamanki Ukrayna krizi Türkiye’yi direkt olarak etkileyecek bir kriz değildi. Şimdi ise bir yandan NATO üyesi bir yandan da Rusya’yla yakın ilişkiler kuran bir ülke olarak Türkiye bu krizin daha da içinde. Sıkıntı ise bu tarz bir çıkmaza giren orta seviyede güçlü bir ülkeninn kriz esnasında nasıl bir strateji izleyeceği üzerine.
Öncelikle uzun süredir Türk dış politikasında kendini gösteren arabuluculuk rolünü bu krizde oynamak Türkiye için çok mümkün görünmüyor. Rusya’nın isteği NATO’nun eski Sovyet ülkelerindeki varlığını tamamen sonlandırması ve NATO ile Rusya arasında yaşanacak olan bu krizde Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak arabuluculuk rolünü oynaması olası değil.
Asıl sorun ise krizin daha da tırmanması ve NATO’nun uluslararası bir kurum olarak Türkiye’den belli isteklerden bulunması durumunda yaşanabilir. Bu durumda Türkiye resmi düzeyde bağlılığı olan bir uluslararası kurumun isteklerini yerine getirmeyi mi tercih edecek yoksa ikili ilişkiler düzeyinde son dönemde daha da yakınlaştığı Rusya’dan yana mı bir tavır alacak?
Zor bir tercih ve her iki blokla da arayı bozmamak Türkiye’nin lehine bir durum olur gibi görünüyor. Bunun yolu ise ilk etapta şu zamana kadar sürdürdüğü bu muğlak dış politikayı sürdürmeye devam etmek. Kriz askeri olarak NATO ve Rusya arasında bir çatışmaya dönüşmediği sürece Türkiye bu muğlak ve iki büyük güç arasında dengeyi bulmaya çalıştığı dış politikasına bir süre daha devam edebilir. Ama tabii ki sorunun temeli iç siyasetteki dengelerde yatıyor.
Türkiye’nin böyle çıkmaza sürüklenen bir dış politikaya yönelmesinin asıl sebebi AKP’nin iç siyasette diğer aktörlerle olan ilişkileri ve otoriterleşmesiydi. 15 Temmuz sonrası ABD’yle ilişkilerin Gülenciler üzerinden daha da bozulması, ulusalcılarla yakınlaşma, başkanlık sistemiyle beraber otoriterleşmenin kurumsal seviyede kendini daha da göstermesi vb. sebepler üzerinden Rusya’yla günümüzdeki yakınlaşma seviyesine ulaşıldı. Bu etkenler uzun bir süre daha AKP iktidarda olduğu sürece devam edeceği için Rusya-ABD arasındaki denge politikasının değişmesini en azından iç siyasetteki faktörler üzerinden beklemek çok mümkün değil.
Türkiye’nin uzun vadede iki süper güç arasında sıkışan bu dış politikasından kurtulmasının tek yolu iç siyasetteki aktörlerin değişmesi, yani muhalefetin seçimleri kazanması. Bu vakit gelene kadar ise kısa vadede muğlak dış politikanın devamı Türkiye’yi dış politikada bir süre daha korumaya devam edebilir. Ama dediğim gibi kontrol Türkiye’den ziyade ABD ve Rusya arasındaki ilişkilerin iyi gidip gitmemesi üzerine kurulu. Umalım ki hükümet değişmeden bu iki büyük güç arasında sıcak ve askeri bir kriz patlak vermesin.