Avrupalı aşırı sağcıların Putin’i "dost" ve "stratejik bir müttefik" olarak gördükleri bizzat kendi açıklamalarından anlaşılıyor. Öyle ki birçok neofaşist Kırım'ın ilhakını "anlaşılabilir bir hareket" olarak değerlendirebiliyor.
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısını başlatmasının ardından küresel çapta yönetimde olan çeşitli siyasal fraksiyonlara mensup devlet adamları hızlı bir şekilde kınama mesajları paylaştılar ve net bir hat belirlediler. Diğer yandan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e olan sempati ve hayranlıklarını hiç gizlemeyen Avrupalı aşırı sağcılar, Ukrayna saldırısı nedeniyle oldukça sıkıntılı zamanlar yaşıyorlar.
Rus askerlerinin Ukrayna'ya girmesinin elbette çok sayıda sonucu olacak. Konunun Avrupa Birliği (AB) ayağı daha da karışık. AB'nin Rusya ile olan ticari ilişkileri, enerji tedariki ve benzeri konular hakkında çok konuşuluyor ancak bu yazıda meselenin farklı bir kesitine, Putin ve Avrupa aşırı sağı ilişkilerine odaklanacağız.
Rusya'nın saldırısıyla birlikte batıdan birbiri ardına sert açıklamalar geldi. Almanya, Kuzey Akım 2 Projesi'nin onay sürecinin durdurulduğunu duyurdu. Yaptırımlar söz konusu. Bir takım sert ekonomik girişimleri içeren yaptırım kararları üzerinde çalışıldığı anlaşılıyor. Açıklamalardan batının Rusya’yı, ekonomisi zayıf ancak askeri açıdan güçlü bir ülke olarak değerlendirdiği anlaşılıyor. Batı, buradan hareketle Rusya'yı görece zayıf olduğu yerinden, ekonomisinden vurmaya çalışıyor. Yaptırımlar, Rusya'nın yakın vadede uluslararası piyasalardan kopması riskini barındırıyor ancak yine de düşük dış borç ve yüksek döviz birikimi ile ülke, Ukrayna krizini ekonomik açıdan az hasarla atlatabilecek gibi görünüyor.
Konumuza dönersek, Avrupa demokrasileri, uzun bir zamandır aşırı sağa karşı mücadele ediyor. Macaristan, Polonya, Avusturya ve İtalya aşırı sağ politikaları ilk elden deneyimleyen ülkeler oldular. Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın baş stratejisti olan neofaşist Steve Bannon, Avrupa'da bir “faşist enternasyonal” kurmak için epeyce çaba harcadı. Avrupalı aşırı sağcı liderler de bu türden denemeler içine girdiler ancak ülkelerin farklı ulusal çıkarları pratiği engelledi.
Putin bir süredir Avrupa'ya yoğunlaşıyor. Sırbistan, Litvanya, Estonya gibi ülkelerde Ortodoks kilisesi ve tarihsel bağlar üzerinden etkisini artırmaya çalışıyor. İngiltere'deki Brexit sürecinde aşırı sağa yardımları halen tartışılıyor.
Çeçenistan'daki ayaklanmayı bastıran, Gürcistan'ı askeri bir müdahale ile kontrol altına alan Putin, bir süredir Avrupa'ya yoğunlaşıyor. Örneğin; Sırbistan, Litvanya, Estonya gibi ülkelerde Ortodoks kilisesi ve tarihsel bağlar üzerinden etkisini artırmaya çalışıyor. Putin'in İngiltere'deki Brexit sürecinde aşırı sağcılara büyük miktarlarda maddi yardımlarda bulunarak, referanduma müdahale ettiği iddiaları halen tartışılıyor.
DERİN İLİŞKİ AĞI
Putin, AB'nin bütüncül yapısının bozulmasından nasıl bir fayda sağlayabilir? Örneğin, AB'nin birlik olma vasıflarını geliştirip, üzerinde hep konuşulan Avrupa ordusunu oluşturarak, bir askeri blok olarak ortaya çıkması, Putin'in etki alanını genişletmeye yönelik planlarını yavaşlatabilir. Putin'in bu nedenle AB'nin dağılmasını ve tüm ülkelerin ulusal sınırlarına çekilmesini savunan neofaşistlere yatırım yapması ve onlarla sıkı ilişkiler tesis etmesi anlaşılabilir bir durum.
The Centre for European Reform Örgütü Direktörü Charles Grant, Times gazetesine yaptığı açıklamada, "Aşırı sağcı partilerin, Putin ile güçlü bir şekilde resmi bağlar kurmuş olmaları gerçekten şaşırtıcı" sözleriyle durumu özetledi. Grant, "Aşırı sağın yükselmesinin ardındaki ana etkenlerden biri Rusya demek istemiyorum ama Rusya'nın bunları desteklemek için stratejik nedenleri var" diye ekledi.
Putin'in AB'nin dağılmasını ve tüm ülkelerin ulusal sınırlarına çekilmesini savunan neofaşistlere yatırım yapması ve onlarla sıkı ilişkiler tesis etmesi anlaşılabilir bir durum.
Viyana Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Markus Wagner de Avrupalı faşitlerin Putin hayranlığını, "Putin'i, enternasyonalizme ve açıklığa direnen bir tür yurtsever kahraman olarak görüyorlar" şeklinde formülize ediyor. Faşist aksiyonları hayata geçirmede Putin'in hem maddi hem de manevi desteğini alan neofaşistler, bu ilişkiyi daha kapsamlı bir alana yaymaya çalışıyorlar. Şöyle ki Almanya'da yayımlanan haber dergisi Focus'ta bundan 2 yıl önce yer alan bir haberde, neonazi partileri NPD ve Der III. Weg gibi partilerin teröristlerini, paramiliter eğitim almaları için St. Petersburg'a gönderdikleri bilgisi yer aldı. Haber üzerine açıklama yapan Alman iç istihbaratı, "Olay doğru ancak hukuki sebeplerden ötürü Rusya'ya gidişleri engelleyemiyoruz" açıklaması yapmıştı. Almanlar, her zaman olduğu gibi Nazilerine yine sahip çıkıyorlardı.
Bu ilişki ağına yönelik örnekler saymakla bitmiyor. 2015 yılında bir Rus bankasının Fransız neofaşist Marine Le Pen'in partisine çok uygun koşullarda 9 milyon avro kredi verdiği ortaya çıkmış, Avusturya'nın neofaşistlerinin ise Putin'in partisi ile 5 yıllık işbirliği anlaşması yaptığı öğrenilmişti. İtalya'da faşist Lig Partisi'nin lideri Matteo Salvini, Rusya'dan maddi yardım aldıklarını inkâr ederken, oldukça süslü sözlerle Putin hayranlığını haykırmıştı. Öyle ki Salvini, Kızıl Meydanı gezerken üzerindeki Putin fotoğraflı tişörtle Rus gazetecilere pozlar vermişti. İtalyan gazetecilerin Ukrayna savaşına ilişkin sorularını yanıtlayan Salvini, partisinin Rusya’ya karşı alınacak yaptırım kararlarını destekleyeceğini ifade etti. Salvini, açıklamasında Putin’i hiç zikretmedi ve saldırıya yönelik “kınama” temalı ilişkin net bir ifade kullanmadı. Neofaşist lider, enerji kıtlığı yaşanabileceğini ve ekonomik dar boğaza girilebileceğini söyledi, o kadar. Sivillerin hedef olduğu bir işgalde, "medeni olmakla övünen" Avrupalı bir neonazinin kafasını başka yere çevirmesine şaşırmamak gerekiyor sanıyorum.
İngiltere’nin AB’den ayrılmasıyla sonuçlanan Brexit refenrandumunun galibi neofaşist Nigel Farage da Rusya'nın Ukrayna'ya tam ölçekli bir saldırı başlatmayacağına dair öngörüsünden açıkça pişmanlık duyduğunu dile getirdi. Farage, "Yanılmışım" ifadesini kullandı. Hepsi bu kadar. Ne bir kınama, ne bir üzüntü dile getirmek var.
FRANSIZ VE ALMAN FAŞİSTLERİN DURUMU
Bunların yanı sıra Almanya Federal Meclisi'ndeki neonazi partisi Almanya için Alternatif (AfD), Rusya'nın Ukrayna'daki -saldırı öncesi- girişimlerine yönelik olarak, "NATO, doğuya doğru genişleyerek Rusya'nın meşru güvenlik çıkarlarını ihlâl etti" tezini öne sürebiliyor. AfD'li yetkililer ayrıca, Almanya'nın Rusya'ya yönelik yaptırım kararlarına ret oyu vereceklerini de bildirdi. Saldırının ardından diğer neofaşistlerde olduğu gibi netlik içermeyen, bir hat belirlemeyen açıklamalar geldi Nazi partisinden.
Fransa’nın neofaşistleri nasıl bir tavır sergiliyor? Son anketler, cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlanan Fransa'da Rusya'nın saldırısının seçmenlerin oy verme davranışlarında değişiklik yaratabileceğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un savaş öncesinde sergilediği çabanın seçmen gözünde popülaritesini bir miktar artırdığı gözlemleniyor.
Macron’un en önemli rakiplerden olan neofaşistler Éric Zemmour ve Marine Le Pen, Putin'in Batı Avrupa'daki en sadık destekçileri arasında yer alıyorlar. Le Pen saldırının başlamasının ardından yaptığı açıklamada, Rusya'nın yanlış yaptığını ifade etti, "belirsizlik olmaksızın" saldırının kınanması gerektiğini söyledi. Zemmour da sadece “Rusya, Ukrayna tarafından ne saldırıya uğradı ne de doğrudan tehdit edildi” diyebildi. Ancak aynı Zemmour, saldırı öncesinde yaptığı açıklamalarda, Ukrayna’da artan gerilim için Batı'yı suçluyor, NATO'nun doğuya doğru genişlemesini yanlış bulduğunu söylüyordu. Le Monde gazetesinde yer bir analiz yazısında, Zemmour ve Le Pen'in, Putin yandaşlığı nedeniyle siyasi olarak zayıfladığı ifade edildi. Gazete ayrıca, Le Pen ve Zemmour’u, “Aylardır Kremlin propagandası yapmakla” suçladı.
Görünen o ki Putin, akıllıca bir stratejiyle AB'nin zaten zayıf olan bağlarını kopmaya zorluyor. Putin, AB'yi aşırı sağcıları kullanarak zora sokacağını biliyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Direktörü Kenneth Roth, aşırı sağcıların Putin’e yönelik duygu sağanaklarını, "Yeni dönem popülist ve otokratik liderler, Putin'e illiberalizm ve yürütme gücünü kısıtlayan kontrol ve dengelere yönelik saldırıları, milliyetçiliği ve muhafazakâr değerleri benimsemesi nedeniyle hayran" sözleriyle değerlendiriyor. Roth, "Fakat hesap vermeyen ve kontrolsüz bir otokratın tehlikesi, istediğini yapabilmesidir" cümlesiyle asıl üzerinden durulması gereken tehlikeye işaret ediyor.
Bununla birlikte dış politikayı içerideki politik çalışmaların bir eklentisi olarak görmek salt iktidarlar için değil muhalif blok için de kullanışlı bir aparat. Bu eksende, AB'de politika yapan aşırı sağcı partilerin dış politika üzerinden kurdukları diskurun baskın hale gelmesini sağlamak için yoğun çaba gösterdikleri anlaşılıyor. Bu yolla, AB yanlısı sivil toplum örgütleri ve kurumların meşruiyeti hedef alınıyor ve sürekli üzerinde durdukları faşist ve ırkçı bir yaklaşım olan "kültürel saflığı koruma" tezi çevresinde şekillenen "kimlik mücadelesine" zemin kazandırmak istiyorlar. Sonuçta neofaşist hareketler, AB'yi "Avrupacı bir dış politika izlenmediği ve NATO'nun dümen suyuna girildiği" iddiasını merkeze alarak eleştiriyorlar.
“PUTİN DOST VE STRATEJİK MÜTTEFİK”
Avrupalı aşırı sağcıların Putin’i "dost" ve "stratejik bir müttefik" olarak gördükleri bizzat kendi açıklamalarından net bir şekilde anlaşılıyor. Rusya, faşistler tarafından AB'nin dağılmasına neden olabilecek potansiyel bir tehlike olarak değil özellikle terörle mücadele ve ekonomi alanlarında önemli bir partner olarak algılanıyor. Bu pozitif algı öyle noktalara ulaşıyor ki Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesini birçok Avrupalı neofaşit, "anlaşılabilir bir hareket" olarak değerlendirebiliyor.
Plan şu, hayal edildiği üzere aşırı sağcı yekpare bir blok vücuda gelirse Varşova'dan başlayıp, Budapeşte'ye oradan Roma'ya uzanan faşist bir hat ile AB tam ortasından ikiye bölünebilecek.
Görünen o ki Putin, akıllıca bir stratejiyle AB'nin zaten zayıf olan bağlarını kopmaya zorluyor. Putin, AB'yi aşırı sağcıları kullanarak zora sokacağını biliyor. Ancak Putin açısından bazı dezavantajlı durumlar da bulunuyor. Örneğin, Avrupalı ana akım siyaset aktörleri giderek daha fazla, "aşırı sağcıların Putin'in desteğiyle AB'yi yıkmaya çalıştıklarını" dile getiriyorlar. Bu da toplum üzerinde aşırı sağa karşı negatif yüklenim oluşmasına neden oluyor. En önemli dezavantaj ise yukarıda da bahsettiğim gibi Avrupalı neofaşistlerin bir türlü bir araya gelememesi. Avrupalı faşistlerin beklediği, "sağ devrim" bu nedenle sürekli gecikiyor. Plan şu, hayal edildiği üzere aşırı sağcı yekpare bir blok vücuda gelirse Varşova'dan başlayıp, Budapeşte'ye oradan Roma'ya uzanan faşist bir hat ile AB tam ortasından ikiye bölünebilecek.
Sonuç olarak, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal harekâtı sonrasında Putin’in Avrupalı dostları olan neofaşistlerin politik zeminde ciddi sıkıntılar yaşadıklarını görüyoruz. Yarım ağızla ve belli belirsiz yaptıkları kınamalar, bulundukları ülkelerde tepkiye neden oluyor. Avupalı neofaşitlerin, Putin ile kurdukları sırlarla dolu derin ilişkilerin sandıkta önemli miktarlarda oy kaybına neden olabileceği anlaşılıyor. Umarım bu faşistlerin peşine takılanlar bundan sonraki süreçte akıllarını başlarına alırlar. Zira, faşizme heveslenenlere son perdede ülkelerinin kan, barut ve gözyaşı içerisinde boğulmasını izlemek kalıyor.