Ukrayna Savaşı, Karadeniz'deki çevre tahribatı ve iklim mültecileri

Abone Ol
Ukrayna'daki savaşta sadece insanlar acı çekmiyor. Kuşlar, çiçekler, böcekler, yunuslar kısaca insanı insan yapan her şey acı çekiyor. Ukraynalı siyasetçi Lesia Vasylenko’nun da dediği gibi, çevre harap olmuş durumda… Rusya-Ukrayna savaşında yaşanan insani acılara ilişkin çokça yazılıp çiziliyor. Savaşın uzun süreli etkileri, insanlar ve diğer canlı türleri için gelecekte daha büyük felaketlere neden olabilecek bir potansiyel içeriyor. Politikyol'da yayımlanan son iki yazım, savaşın neden olduğu gıda ve iklim krizine ilişkin görüşlerimi içeriyordu. Bu yazıda ise çatışma kaynaklı çevresel tahribata değinmek istiyorum. Ajans Bizim, geçenlerde Türk Deniz Araştırmaları Vakfı'nca (TÜDAV) hazırlanan Ukrayna savaşı kaynaklı çevresel tahribatlara ilişkin verileri içeren bir raporu haberleştirdi. "Karadeniz'de savaş tahribatı" başlığıyla verilen bu önemli haberin fotoğrafı da çok etkileyiciydi. Fotoğrafta, sahile vurmuş ölü bir yunus görülüyordu. TÜDAV araştırmaları savaşın, Karadeniz flora ve faunasında geri dönüşü olmayacak yıkımlara neden olduğunu gösteriyor. TÜDAV'a göre, kapalı bir deniz olan Karadeniz, "aşırı balık avcılığının yapıldığı, iklim değişimlerinin olumsuz etkisinin başta yabancı türler nedeniyle hızlı görüldüğü, denizin kara kökenli kirleticilerle yıkıma uğratıldığı ve biyoçeşitlilikte krizin yaşandığı bir su alanı." Yani Karadeniz zaten onlarca problemle boğuşur bir halde savaşa yakalandı. Üzerine savaşın etkileri de eklenince yaşanan felaketin sonuçları katlanarak büyüyor maalesef. Örneğin, toplu yunus ölümleri bu faturanın bir parçası sadece. Sadece denizin altı mı etkileniyor savaştan? Karadeniz'i göç güzergâhına alan kuşlar da nasibini alıyor olan bitenden. TÜDAV bu konuya da değinmiş: "Azak Denizi, Tuna Deltası ve Odesa Körfezi’nde bulunan sulak alanlar ve biyosfer rezervleri biyoçeşitliliğin en kırılgan olduğu yerlerdir. Bu bölgeler özellikle kuşların göç yolları üzerinde bulunmaktadır. Her gün bombaların, silahların patladığı bu alanları üreme ve beslenmek için seçen, göçen ve yumurtlayan türlerin tehdit altına girmesi kaçınılmaz."
Karadeniz'de savaşın neden olduğu tahribatlar saymakla bitmiyor. Savaştan kaynaklı zirve yapan karbondioksit emisyonları ne olacak? Sıkıntı çok büyük anlayacağınız.
Karadeniz'de savaşın neden olduğu tahribatlar saymakla bitmiyor. Emperyalizm; savaş gemileriyle, tanklarıyla, toplarıyla dünyanın geleceğini karartıyor. TÜDAV, "yoğun bombardıman sonucu toprağa, suya ve denize karışan yanıcı, yakıcı, zehirleyici, radyoaktif ve patlayıcı savaş mühimmatlarının ekosistemde nasıl bir tahribata neden olduklarının incelenmesini" de öneriyor. Bilim insanları konuya ilişkin olarak sık sık uyarıda bulunuyor. Örneğin, Alman Çevre Bilimci Sarah Fluchs, bir gazeteye verdiği röportajda, Ukrayna'daki savaşın yaşam için birinci derecede önem arz eden su, toprak ve hava üzerinde korkunç bir yıkım yarattığını söyledi. Fluchs, "Silahlı çatışmaların her zaman çevresel sonuçları vardır. Bölgeler yaşanmaz hale gelir, yeraltı suları ve toprak mühimmat veya sızan kimyasallarla kirlenir" dedi. Fluchs, savaş kaynaklı kimyasallarla zehirlenen toprakların yıllarca temizlenemeyeceğini ve bu nedenle kullanılamayacağını da dikkati çekti. Fluchs ayrıca, "Artık buğdayı daha pahalı alıp, buğdaydan üretilen gıdaları daha pahalı tüketeceğiz" ifadesini kullandı. Peki savaştan kaynaklı zirve yapan karbondioksit emisyonları ne olacak? Sıkıntı çok büyük anlayacağınız. Hollandalı barış örgütü Pax'te görev yapan çevre uzmanı Wim Zwijnenburg, başka bir soruna dikkat çekiyor. Madenlerin bombalanması meselesi... Bombalanan madenlerden sızan toksik maddelerin içme sularına bulaşma riski olduğunu ifade ediyor Zwijnenburg. İçme suyu arıtma tesislerinin de savaş sırasında kullanılamaz hale geldiğini bunun üzerine koyarsak arıtılmamış su nedeniyle bölgede yaşayan insanlar arasında kanser vakalarında büyük artış yaşanacağını söylemek yanlış olmaz. Zwijnenburg, "Ayrıca bazı madenlerde depolanan radyoaktif atıklar da bulunmaktadır. Eğer bu madenler su altında kalırsa zehirli radyoaktif atıklar sızar ve yerel akarsulara karışırsa savaş yaşanan bölgenin bir kısmı on yıllarca yaşanmaz hale gelir" uyarısında bulunuyor.
Hollandalı çevre uzmanı Wim Zwijnenburg, bombalanan madenlerden sızan toksik maddelerin içme sularına bulaşma riskinden bahsediyor. Arıtma tesislerinin de kullanılamaz hale geldiğini düşünürsek kanser vakalarında artış sürpriz olmaz.
Özetle, Ukrayna'daki savaşı ekseninde dünyanın çevresel bir felakete doğru sürüklenmekte olduğu görülüyor. Ortaya çıkması muhtemel çevresel yıkım zincirinin sadece o bölgeyle sınırlı kalacağını düşünmek en hafif tabirle saflık olur değil mi? Ukrayna'daki savaşta sadece insanlar acı çekmiyor. Kuşlar, çiçekler, böcekler, yunuslar kısaca insanı insan yapan her şey acı çekiyor. Ukraynalı siyasetçi Lesia Vasylenko, yaptığı bir paylaşımda ülkesindeki duruma ilişkin olarak kullandığı, "Çevre harap olmuş durumda" cümlesi meseleyi resmetmesi açısından oldukça önemli. Savaşların neden olduğu çevresel sorunlar bugüne kadar çok az belgelendiği için elimizde şu ana kadar ciddi bir veri toplamı bulunmuyor ancak Ukrayna'daki savaş bu anlamda tam bir laboratuvar olarak görülüyor. Çevre dernekleri ve bilim insanları bu konuda verilerle desteklenmiş raporlar hazırlıyorlar. Bu bağlamda, Rusya'nın mühimmat depolarına, silah fabrikalarına, yakıt tanklarına ve boru hatlarına gerçekleştirdiği saldırıların büyük bir kirliliğe yol açmış olması muhtemel. Bu arada, bazı batılı bilim insanları da "savaşta çevrenin zehirlenmesi ve yok edilmesi bir yan mesele değildir. Bu, işgalcinin savaş yeteneklerini zarar vermek için kullanmaya çalıştığı daha geniş bir stratejisinin parçasıdır" diyor. Rusya, çevreyi bilinçli bir şekilde tahrip etmekle suçlanıyor özetle. Savaşla birlikte yaşanacak gıda, iklim ve çevre krizlerinin Rusya'nın izole edilmesi operasyonunda savaşın kendisinden daha etkili aparatlar olacağı açık bir şekilde görülüyor. İKLİM VE ÇEVRE MÜLTECİLERİ Yukarıda savaşın etkilerinin onlarca yıl devam edeceğini vurgulamıştık. Çevresel yıkımın bir diğer yansıması da mülteciler olacaktır. "İklim ya da çevre mültecileri" yani. Kentlerin tahrip olan alt yapısı, zehirlenen su, toprak, hava... Bunların tamamı savaşın ardından uzun mülteci kuyrukları oluşmasına neden olacaktır. İnsanlar, yaşam üretmek için fonksiyonunu yitirmiş topraklardan göç etmek zorunda kalacaklar. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Raporu’na göre, iklim değişikliği sebebiyle çok büyük kitlesel nüfus hareketleri gerçekleşmesi bekleniyor. Raporda, 2050 yılında deniz seviyesinin yükselmesi, kuraklık, sel ve taşkınlar gibi nedenlerden ötürü 200 milyon insanın yaşadıkları yerleri terk ederek göç etmek zorunda kalacağı ifade ediliyor. Savaşın zaten oldukça etkili olan iklim krizini daha da tetikleyeceğini düşünürsek 200 milyon rakamının bir hayli aşılacağını tahmin etmek zor değil. Bakın, iklim krizinin ya da çevresel felaketlerin sorumlusu hep söylenegeldiği gibi "tüm insanlar" falan değil. 5 bin yıldır atmosferdeki karbondioksit seviyesi 270-280 ppm iken günümüzde küresel kapitalizm ve ihtiyaca dayalı olmayan üretim modeliyle son 100 yılda 415 ppm’e ulaştı. Sorumlu kim? Sorumlu doymak bilmeyen, tüm dünyayı global bir pazara çevirmeye çalışan kapitalist/emperyalistler. Halklar hızla yoksullaşırken, savaş baronları, şirketler ve patronlar nasıl zenginleşmeye devam ediyorlar? Bu nedenle, "iklim krizi" ve "çevre felaketi" ifadeleri salt konuşmaları süslemek için kullanılamaz. Bu ifadeler direkt olarak milyonlarca insan ve diğer canlı türlerinin hayatta kalıp kalmamasıyla ilgilidir. Bu kapsamda, emperyalist devletlerin, sermayenin ya da zenginlerin çıkarlarına değil halkların ve diğer canlı türlerinin yaşam hakkını koruyan antikapitalist bir mücadele ve ihtiyaç temelli üretim modeline ihtiyaç var. Sonuç olarak, emperyalist savaşlar yoluyla uygulamaya konulan yağma pratiğinin neden olduğu ekolojik krizin ağır bir bedeli olacaktır. Bu bedele muhatap olmak zorunda değiliz. Aksi halde tankların paletleri altında ezilmiş buğday tarlaları, yanmış ağaçlar, zehirlenmiş topraklar, petrole bulanmış denizler ve sahile vurmuş balıklar... Bu manzaralara daha sık şahit olacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.