Bir başka hedef, Rusya'yı yaptırımlar, kuşatma ve savaşlarla sakatlayarak onu küresel bir güç olmaktan çıkartma ve Çin'i ABD ile gelecekte herhangi bir çatışmada potansiyel bir müttefikten yoksun bırakmak olabilir.Ancak Washington'un, yakında gerçekleşecek bir Rus saldırısı konusunda Ukrayna'da ve tüm Avrupa'da bir paniğe yol açma girişimleri, Biden yönetiminin krizdeki gerçek niyetleri ve hedefleri hakkında birçok soruyu gündeme getiriyor. ABD Başkanı Biden’ın krizinden başından beri tutumuna bakıldığında Rusya’yı açıkça Ukrayna'yı işgal etmeye zorladığı izlenimine kapılıyor insan. Öyle görünüyor ki buradaki Biden bir taşla kuş katliamı yapmayı umut ediyor. ABD öncelikle, tıpkı Afganistan’da 1979’da olduğu gibi Rusya'yı Ukrayna'ya çekerek burayı onun için bir bataklığa çevirmeyi hedefliyor olabilir. Bir başka hedef, Rusya'yı yaptırımlar, kuşatma ve savaşlarla sakatlayarak onu küresel bir güç olmaktan çıkartma ve Çin'i ABD ile gelecekte herhangi bir çatışmada potansiyel bir müttefikten yoksun bırakmak olabilir. ABD, enerji ve ekonomi alanında ise Rusya’nın Avrupa enerji pazarındaki payını azaltarak Rus enerji sektörüne ciddi bir darbe indirmeyi amaçlıyor olabilir. ABD’nin Rusya’yla şu an yaşadığı Ukrayna krizi bazı yönleriyle aslında 1962’deki Küba füze krizine benziyor. Sovyetler Birliği o dönem, Küba kıyılarına kısa menzilli nükleer füzeler yerleştirerekABD’nin burnunun dibinde bir tehdit oluşturmaya çalışmış ancak ABD buna oldukça sert tepki vermişti. Hatırlanacağı üzere Washington yönetimi, o dönem Küba'ya ambargo uygulayarak füze taşıyan Sovyet gemilerinin Küba’ya ulaşmasını engellemeye çalışmıştı. 13 gün boyunca sadece süpergüçlerin değil aynı zamanda tüm dünyanın büyük bir gerilim yaşadığı bu süreçte Washington'un "Jüpiter" füzelerini Türkiye'den çekmesi karşılığında Sovyet gemilerinin füzeleri Küba’ya yerleştirmekten vazgeçip ülkelerine geri dönmesi noktasında uzlaşmışlardı. Moskova, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana NATO'nun kendisine doğru genişleme dalgalarını büyük bir hassasiyetle takip ediyor. 1999'daki ilk genişleme dalgası Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti'ni, 2004'teki ikincisi ise Romanya ve Bulgaristan'a ek olarak üç Baltık ülkesini içeriyordu, ancak Moskova Nisan 2008'de Bükreş Zirvesi'nde Gürcistan ve Ukrayna'nın mekanizmaya katılma talebini memnuniyetle karşılayan NATO tarafından onaylanan üçüncü genişlemeye izin vermeyi reddetti. Sadece dört ay sonra, Moskova Gürcistan'ı işgal etti ve 2004'teki “Turuncu Devrim”de kaybettikten sonra 2010 seçimlerinde Ukrayna'daki müttefiklerinin iktidara dönüşüne yardım etti. Ancak Batı, müttefiklerini 2014'te Kiev’de yeniden iktidara getirdi. Moskova’nın buna karşılığı ise Kırım'ı ilhak etmek ve Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesini ülkeden koparmak oldu. Rusya’nın bu adım adım nüfuz alanını genişletmesi, NATO’nun ve renkli devrimlerin yayılmacı stratejilerine yine onların taktikleriyle karşılık vermesiyle gerçekleşti ancak bu kez durum hem çok ciddi hem de eskisinden farklı. 1980'lerde Sovyetler Birliği'nin Afganistan üzerinden çöküşüne ve petrol fiyatlarının çöküşüne tanık olan Rusya Devlet Başkanı Putin, bu tehlikelerin farkında. Aslında Batı da bunu gayet iyi biliyor ancak yukarıda saydığımız bir takım taktiksel ve stratejik nedenlerle Moskova’nın Ukrayna’ya askeri bir saldırı düzenlemesini canı gönülden istiyor. Ancak sürekli Rus yetkililerin ifade ettiği gibi Moskova, ABD bunu ne kadar isterse istesin büyük olasılıkla Ukrayna’yı işgal etme ya da orada doğrudan Kiev’le savaşa girme gibi bir tercihte bulunmayacak. Aksi bir durum sürpriz olur ve meydana gelecek tahribat sadece Moskova ya da Kiev’le sınırlı kalmaz.
Ukrayna krizi: Tarih tekerrür edecek mi?
SSCB’nin Afganistan’dan başlayan çöküşüne ve petrol fiyatlarının düşüşüne tanık olan Putin, tehlikenin farkında. Aslında Batı da bunu gayet iyi biliyor ve Moskova’nın Ukrayna’ya askeri bir saldırı düzenlemesini canı gönülden istiyor.
Ukrayna krizinde an itibarıyla gelinen nokta şu: Rusya Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada, Ukrayna yakınlarındaki bazı askerlerin tatbikatı tamamladıktan sonra üslerine geri döndükleri bilgisini geçti. Ancak bakanlığın bütün birlikleri değil sadece Güney ve Batı askeri bölgelerindeki bazı birliklerin tatbikatlarını tamamlayarak üslerine dönmeye başladıklarını açıklaması dikkat çekti. Nitekim başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin Rus birliklerinin Ukrayna sınırından çekildiğini teyit edememeleri de muhtemelen topyekûn bir çekilmenin söz konusu olmamasından kaynaklanıyor.
Rusya’nın çekilmesi Putin’in “müzakerelere açığız” şeklindeki açıklamasından ve bazı Batılı ülkelerin tansiyonu görece düşürmeyi amaçladığı açıklamalarından sonra geldi. Nitekim Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın Facebook hesabından yaptığı açıklamada "15 Şubat 2022, Batı'nın propaganda savaşının başarısız olduğu gün olarak tarihe geçecek. Utanç içinde ve tek bir kurşun sıkılmadan imha edilmiş halde" mesajını paylaşması da aslında Rusya’nın askeri birliklerini çekmesinin sadece tansiyonu düşürmeyi değil aynı zamanda Batılı ülkeleri boşa düşürmeye dönük bir hamle olduğu da anlaşılıyordu.
Mevcut kriz, Rusya'nın Ukrayna'yı NATO'ya dâhil etmemeye yönelik taahhütler almak için gambot diplomasisini kullandığını gösteriyor. Bu tür bir diplomasi taktiği çerçevesinde Rusya sadece kendisine yakın bölgelerde değil, Suriye’nin Tartus kentindeki askeri üslerinde konuşlandırdığı gemilere yaptığı takviyeyle eşzamanlı olarak Doğu Akdeniz’de de tatbikat yapıyor.
Moskova’nın Gambot diplomasisine karşı Washington'un stratejisi ise Moskova'yı Ukrayna'ya saldırmaktan caydırmak, sert yaptırımlar uygulamakla tehdit ederek Ukrayna’yı olası bir Rus saldırısına karşı koyabilmesini sağlayacak çeşitli silahlarla donatma etrafında dönüyor. Washington, NATO hayaleti sınırlarından çekilene kadar geri adım atmayacak gibi görünen Rusya için Ukrayna'nın öneminin farkında.