Bugün 23 Nisan. Ve artık hüzün doluyor insan.
Bütün kalelere girilmiş, bütün kazanımlar yitirilmiş.
Çocukların baskı altında, şiddet, taciz, tecavüz sarmalında yaşadığı bir ülkeye dönüşmüşüz.
Bırakın resepsiyonlar, kutlamalar yasaklansın. Saltanat ve saray düşleriyle 23 Nisan’ın ulusal egemenlik anlayışı arasındaki zıtlık resepsiyonla, kutlamayla görünmez hale getirilmesin. Herkes nasılsa öyle ve orada konumlansın.
Evet, Saray-saltanat rejimine karşı Kurtuluş Savaşı’nın kurucu bir siyasetle elele, birlik içinde örgütlendiği Birinci Meclis’in kuruluş yıldönümünde tablo iç karartıcı; geçmişi arayan, yaşayan kuşaklar için göz yaşartıcı olabilir.
Olmasın. Zor zamanlarda çıkışlar yaratırız. Çıkış yaratmak için önce rota gerek. Rotasız gemi limana yanaşmaz, en fazla karaya oturur.
Çare yeni bir program ve seçenek birliği etrafında birleşmek, günün şart ve ihtiyaçlarına göre yeni bir atılımı örgütlemek. Üçüncü Halkçı-Demokratik Atılım aşamasındayız.
Birinci Halkçı-Demokratik Atılım
Osmanlı’nın son dönemleri. Aydınlar çıkış arıyor. Milliyetçisi, sosyalisti fark etmiyor. Memleketi kurtarmak için rota gerekiyor. Yol belli: Halkı kazanmak, halkla kazanmak. Halka doğru gidiş, Halkçılık akımı böyle yükseliyor. Hamidiye Despotizmi’ne karşı 1908 Devrimi ve Meşrutiyet ruhunun yarattığı ortamda reçete netleşiyor.
23 Nisan 1920. Anadolu’nun ortasında bir kasaba olan Ankara’da Millet Meclisi açılıyor. Meclis ilk eylem programını açıklıyor: Halkçılık Beyannamesi. Bu beyanname ya da kurtuluşun kurucu yol haritası daha sonra 1921 Anayasası olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda bu ilkeden saltanata karşı demokrasi ve halk egemenliği anlaşılıyor.
Mustafa Kemal Atatürk Anadolu seyahati sırasında bir fırka (parti) kurma arayışında olduğunu ilan ediyor ve adını açıklıyor: Halk Fırkası. Cumhuriyet, halkla, halkçılıkla örgütlenmek isteniyor. Halka dayanmayan hiçbir devrim yaşamıyor. Saray ile halk zıtlığı, kurucu zıtlık olarak görülüyor.
Halkçılık Türkiye demokratik devrim sürecinin kurucu ilkesi oluyor; bu nedenle tarihsel şartlara göre her şey değişiyor; bu ilke etrafında birleşme arayışı değişmiyor. Birinci Halkçı-Demokratik atılım; egemenliğin Saray’dan halka geçişi sırasındaki toplam laik Cumhuriyet devrimlerine atıf yapıyor.
İkinci Halkçı-Demokratik Atılım
1960’lı yıllar. Sınıfsal hatlar belirginleşmiş. Emekçi hareketi, öğrenci hareketi, sosyalist hareket yükseliyor. Devrimden sonra halkçılığa yüklenen “sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış bir kütle” sosyal içeriğini sürdürme şansı yok.
Halkçılık ya birinci atılımdaki sınıf karakteriyle sınırlı kalacak, ya da emekçi kitlelere, topraksız köylülere doğru yeniden yorumlanarak genişletilecek.
Bu ortamda Bülent Ecevit Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı oluyor. “Toprak işleyenin, su kullananın” formülü etrafında halkçılığı yoksul yığınlara ulaştıracak bir stratejiyle CHP’yi büyütüyor, ekonomide “halk sektörü” tartışmalarını devreye sokuyor ve partisini yüzde 40’ların üstüne, birinci parti konumuna taşıyor.
Deyim yerindeyse parlamenter siyasetin hakim sloganı “Halkçı Ecevit” oluyor. Halkçılığı günün şartlarına uyarlayan, devrimcilik ilkesi gereği her çağın şartları içinde yeni bir Halkçılık yorumu çıkaran programlı siyaset; Türkiye’nin de, CHP’nin de İkinci Halkçı-Demokratik Atılımı oluyor. Tarihsel şartlar, yükselen halkçı hareketle emek hareketinin, sosyalist hareketin birleşik bir halk iktidarı seçeneği yaratması için uygunken, tren kaçırılıyor. Sonuç 12 Eylül darbesi ve büyük yıkım.
Şimdi Üçüncü Halkçı-Demokratik Atılım Zamanı
Zor zamanlardayız, zor zamanlarda çıkış yaratacak tarihsel tecrübeye sahibiz. Halkın çaresizlikle tutunduğu dallarsa bu kadar yükü kaldıracak durumda değil. Dalların kırıldığı anda, halkı düşmekten kurtaracak çareyi bulmakla mükellefiz. O çare programlı ve örgütlü çıkışta. O çare ortak bir halk iktidarı seçeneğini yaratmakta.
Şartlar ortada; emekçiler ağır baskı ve sömürü altında, halk yoksul. Kadınlar, çocuklar ağır bir saldırı altında. Gençlik çaresiz, gelecek kaygısı ortada. Birinci Halkçı-Demokratik Atılım’ın çözümsüz bıraktığı Kürt Sorunu’nda gelinen yer ortada. Dış politikada “yurtta sulh, cihanda sulh” çizgisine göre gelinen yer ortada. Hepsinin ötesinde, 23 Nisan’ın anlamı ve ruhuyla taban tabana zıt bir Saray Rejimi kuruldu ve şimdi anayasal güvence altına alınmak isteniyor. Tablo bu.
Öyleyse Üçüncü Halkçı-Demokratik Atılım nasıl olacak?
İlk çare; hedefi küçült, cepheyi genişlet. Üçüncü Halkçı-Demokratik Atılım asgari bir program önerisiyle halkın önüne çıkacak, halkla birlikte örgütlenecek. Bu asgari program, Türkiye’nin acil çözüm bekleyen sorunları etrafında en geniş zemini örgütleyecek.
Taşerona, güvencesizliğe, iş cinayetlerine, topraksız mevsimlik tarım işçilerine, işsizlere seslenen bir sınıf içeriğiyle Halkçılık güncellenecek. İkinci atılımda, Ecevit atılımında merkezine köylülüğü alan Halkçılık, yine devrimcilik ilkesi gereği günün sosyal şartlarına göre yeniden içeriklendirilecek.
Ülkede gerçek anlamda bir demokrasinin inşa edilmesi için, haklar ve özgürlükler zemininde yeni bir demokratik atılım önerisi, yeni bir toplumsal sözleşme çerçevesi oluşturulacak. Bu sözleşme asgari olarak halkın ortak birarada yaşama koşullarını belirleyecek. Yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü yanında sosyal haklar öne çıkacak. Hayırseverlik etrafında örülen denetime karşı hak temelli atılım sağlanacak. İnananın da, inanmayanın da hakları güvence altına alınacak. Tekçi dayatmalar son bulacak.
Ayrıcalıklılara karşı eşitlik ve hak temelinde yeni bir rejim, yeni bir cumhuriyet örülecek. Üçüncü Halkçı-Demokratik atılım, geçmiş iki atılımın olumlu mirasını sahiplenerek halkla birlikte, halka dayanarak yeni bir cumhuriyetin kurucu programı gibi işleyecek.
Bugün AKP’nin kendi etrafında bir milliyetçi cephe kurmasının zemini olan Kürt Sorunu Birinci Atılım döneminden kalma. Bu sorunu birlikte gönüllü yaşam formülü etrafında halkın rızasıyla, demokratik yollardan çözmek Üçüncü Halkçı-Demokratik Atılım’ın görevi olacak. Eksikler tamamlanacak.
Ayrıntılar tartışılır, programın içeriği, nasılı program tartışmalarının özü olmalıdır. Strateji yoksa, program hiçbir işe yaramaz. Halkçı-Demokratik Atılım stratejisi sosyal demokrat, Atatürkçü, merkez sol, merkez sağ, milliyetçi kitleler için azami program, sosyalist siyasetler içinse asgari program olacaktır. Bu anlamda ikinci atılımda kaçırılan fırsat bu kez kaçırılmamalı, Üçüncü Halkçı Demokratik Atılım’da en geniş halk iktidarı seçeneği etrafında biraraya gelinmesinin yolları aranmalıdır.
23 Nisan 2020’de, 100. Yılda Türkiye’yi Türk’üyle ve Kürdüyle bu program ve kurucu strateji etrafında yeniden ve yeni halkçı, demokratik bir cumhuriyetle taçlandırmak mümkün.
Atatürkçüler’e, Sosyal demokratlara, sosyalistlere, liberallere, demokratlara, milliyetçilere, muhafazakarlara, radikal demokratlara tartışma önerim ve çağrımdır. Halkçı-demokratik atılım ve bir halk iktidarı seçeneği tarihin çağrısıdır. Asgari ilkelerde birlik ve birlikte asgari çıkış. Büyük ayrılıklarda değil, ilkeli aynılıklar etrafında buluşma. Zamanıdır.
Bu yazı ilk defa 23 Nisan 2016 tarihinde '23'Nisan'da Üçüncü Halkçı - Demokratik Atılım Çağrısı' başlığıyla ABC Gazetesi'nde yayınlanmıştır.